Başbakan Erdoğan şu günlerde güncel konularda köşeyazarları ile şehvetli bir polemiğe tutuştuğu için gölgede kalıp kamuoyuna yansımayan son derece ilginç gelişmeleri de göremiyoruz. Mesela Sabah gazetesi muhabiri Abdurrahman Şimşek ile Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu arasında ilginç bir tartışma devam ediyor. Zaman zaman gazetelerinin manşetlerinde, kimi zaman köşayazılarında, hatta Twitter’da iddialar havada uçuşuyor. Baransu, Şimşek’i ‘MİT’çi gazeteci’ olmakla suçluyor, Şimşek ise Baransu’nun ‘emniyetin adamı’ olduğunu ima ediyor. Yani ringin bir yanında hükümetin arkasında durduğu MİT ile iyi haber kaynakları olan Abdurrahman Şimşek var, diğer ucunda ise ‘The Cemaat’in sahiplendiği Emniyet İstihbarat’tan çok iyi kaynakları olan Mehmet Baransu. Geçen gün MİT ile ilgili ilginç bir iddia ortaya atıldı. Abdurrahman Şimşek önce Twitter hesabına yazdı, ardından Sabah grubuna ait A Haber’e çıkıp yazdıklarını ayrıntılı bir şekilde anlattı.
Şimşek’in iddialarına bakarsanız önümüzdeki günlerde İstihbarat dünyasında yeni hatta ‘şok’ bir düzenleme yapılması planlanıyor. Bu plana göre Emniyet ve Jandarma İstihbarat Teşkilatları tasfiye edilecek. Yerine GİM adında yeni bir Güvenlik İstihbarat Teşkilatı kurulacak. Emniyet ve Jandarma İstihbarat da tüm arşivini ve cihazlarını buraya devredecek. Bu senaryoya göre şu anda MİT’in başındaki Hakan Fidan da bu teşkilatın başına geçecek.
Dün aktifhaber.com’da bu iddialara karşılık Emniyet İstihbarat’ın önemini vurgulayan bir yazı yayımlandı. Eski savcı Gültekin Avcı’nın Emniyet İstihbarat’ı öven yazısının başlığı da çok manidardı: ‘Emniyet İstihbarat için zarf mı attılar?’
Atan kim? Herhalde, olsa olsa MİT!
Anlayacağınız, biz Başbakan açıklamaları ile oyalanıp günlerimizi şen şakrak geçirirken istihbarat dünyasında kapalı kapıların ardında ince hesaplar, pazarlıklar, yoklamalar yapılıyor.
Günlerdir burada MİT krizi çözülmedi, daha yeni başlıyor derken tam da bunu kastediyordum. Şu andaki yapı bu haliyle durduğu sürece bir kriz biter, bir diğer kriz başlar. Zira şu andaki işleyişin doğası gereği kurumlar arasındaki rekabet bir çatışmaya dönüşecektir. Üstelik bu çatışma bundan yıllar önce ortada daha ‘The cemaat’ umacısı dolaştırılmadan önce bile yine aynen bu şekilde yaşanmış olmasına rağmen. 

MİT’in gözü Emniyet İstihbarat’ın arşivinde
1998’in ocak ayında dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz beraberinde bir heyet ile Emniyet İstihbaratçılarla bir toplantı yaptı. Bu toplantıda Yılmaz nüfus sayım günü gittiği MİT’ten kendisine iletilen bir ricayı emniyetçilere iletti. ‘MİT, Emniyet İstihbarat arşivinin kendisine bağlanmasını’ istiyordu. O günlerde Mesut Yılmaz, Susurluk rezaleti sonrasında istihbaratı yeniden yapılandırmak istiyordu ancak bunu nasıl yapacağı konusunda net bir fikri yoktu. MİT’çilerin bu isteğine dönemin İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun net bir şekilde karşı çıktı: “Terörle mücadelede Emniyet İstihbarat çok daha pratik ve hızlıydı. Gerekli istihbaratı ise zaten günlük olarak MİT’e gönderiliyordu!” Mesut Yılmaz ikna oldu. Ancak MİT kararlıydı, bastırdı. 22 Şubat 1998’de Başbakan, MİT ve emniyet ile bir toplantı daha düzenledi. 1.5 saatlik o toplantıdan istihbaratın patronunun MİT olacağı kararı çıktı. Emniyet İstihbarat, bilgisayarlarını ve arşivini MİT’e verecekti. Çıkışta dönemin Emniyet Müdürü Necati Bilican açıklama yaptı. “Zaten MİT ile emniyet arasında bir çatışma yoktur. Birbirimize yardım için her şeyi yapacağız. Bizdeki imkânlardan onlar, onlardaki imkânlardan bizler yararlanacağız. Devlet hizmetinde kapris olmaz. Bencil hareket edilmez” dedi.
Gelin görün ki Emniyet İstihbarat bilgisayarlarını ve arşivini hiçbir zaman MİT’e devretmedi. 


MİT-Emniyet derbisi
Emniyet İstihbarat ve MİT arasındaki rekabet teoride Türkiye’nin çıkarına bir rekabet. Her iki kurum da daha çok istihbarata ulaşmak için uğraşıyor. Ancak herkes kendi bildiği yoldan, kendi bildiği şekilde suçla mücadeleye girişmiş durumda. Bu rekabeti tarif etmek kolay değil. Şöyle düşünün, derbi öncesi bir Fenerbahçeli taraftara “Artık sen Türk futbolu adına Fenerbahçeli değil Galatasaraylısın ve Galatasaray tribünlerinde oturup Galatasaray için tezahürat yapacaksın” deniliyor. Aranızda “Abartıyorsun, bunlar sonuçta devlet memuru değil mi?” diyenler çıkabilir. Ben abartmıyorum, buyurun bakın MİT-emniyet çekişmesinin tarihi ortada... Bu hiçbir devlet nezdinde kabul edilemez. Bunun değişmesi için ilk olarak oyunun kurallarını net olarak yeniden tarif etmek ve her iki kurumun da görev ve yetkilerini çok net bir şekilde çizmek şart. Her iki kurumun da bir tarihi, iş yapma biçimi, alışkanlıkları ve kurumsal hiyerarşileri var. Yeni düzenlemeler buna saygı duyarak yapılmalı. Bu yeni düzenlemeler kişilerle değil kanunlarla net bir şekilde ortaya konulmalı. Kimin ‘şucu’, kimin ‘bucu’nun çok çabuk değişebildiği bir ülkedeyiz. Bu hali ile istihbarat dünyasında krizler bitmez, sadece ertelenir. Özetle, istihbarat dünyasının bir milli takımının kurulması şart. Perde arkasında tartışılan, bu yeni milli takımın nasıl kurulacağı. ‘Usta’nın hangi on biri, hangi taktikle sahaya süreceği!