Türkiye'de kan toplama, depolama, testlerden geçirme, imha etme ve hastanelere gönderme tamamen Kızılay'ın tekelinde bulunuyor. Bunun tek istisnası bazı büyük kamu hastanelerinin ‘Kan Bankası’ adı altında belli miktar kanı stokta bulundurabilmesidir. Fakat bu stoklar da Kızılay’a bağımlı halde işletilir. Dolayısıyla ülkedeki kan ihtiyacının hemen hepsi, Kızılay aracılığıyla toplanan kan bağışları ile karşılanıyor.

******

Kısa tarihçe: Osmanlı’da batılılaşma çalışmalarından da etkilenerek 1868’de kurulan ‘Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ 1935’te “Türkiye Kızılay Cemiyeti” adını almıştır. 1957 yılında iki kan merkezi varken günümüzde 18 Bölge Kan Merkezi yapılanması altında 68 Kan Bağışı Merkezi bulunmaktadır.

******

Toplamda bu stokları artıran faktör sadece vatandaşların kan bağışları ve Silahlı Kuvvetler gibi organizasyonlarda toplanan kanlar, düşüren faktör ise bu bağışları düşüren her türlü durumdur. Örneğin her yıl Ramazan ayında bağışlarda düşüş görülüyor. Türk Kızılay yönetiminden 8 Nisan 2023’te gelen açıklamalarda “ulusal kan stoklarımızın rekor düşük seviyelerde olduğu, 3 günlük stok kaldığı” bildirilmiştir.

Kan nerede, ne için kullanılıyor?

Rutin pratikte en fazla kan hastanelerde ameliyat hazırlığında isteniyor ve hasta yakınlarının çevrelerinden belli gruptaki kanı verebilecek kişileri getirmesi ve kan bağışı yapmaları söyleniyor. Acil ameliyata girecek ve yaralanması nedeniyle zaten kan kaybı olan hastalar, mide kanaması nedeniyle kan kaybedenlerde ameliyat öncesinde büyük miktarlarda kan ihtiyacı oluyor. Acil olmayan (elektif) ameliyatlara girecek hastalarda da tahmin edilen kan kaybı ile orantılı şekilde kan hazırlanması gerekiyor. Ayrıca kemik iliğinin yetersiz çalışması, demir eksikliği, adet kanamaları ve doğumlar nedeniyle kaybedilen kanı yerine koyamayan hastalara kan verilmesi gerekebiliyor. Ülkemizde kansızlık özellikle kadınlarda oldukça yaygın görülebilmekte.

Kan verecek kişilerde nelere dikkat ediliyor?

18-60 yaş arasında, 50 kilogram üzerinde, son 1 yıl içinde ameliyat olmamış, ateşi olmayan, kan sulandırıcı ilaç veya alkol kullanmayan, hepatit, AIDS gibi hastalık şüphesi olmayan kişilerden kan bağışı kabul edilir. Erkekler 3 ay, kadınlar 4 aydan önce tekrar kan veremez.

Ülkede kan stoğu kalmazsa ne olur?

Toplumun her kesiminden insanların her an acil olarak kana gereksinim duyabileceği ortadadır. Kan stoğunun asgari seviyenin altına düşmesi durumunda yukarıda söz edilen koşullarda, şiddetli yaralanma, trafik kazası, mide kanaması nedeniyle acil kan verilmesi gereken olgularda hayati risk ortaya çıkacaktır. Bunun dışında yaşlılar ve küçük çocuklar gibi kan kaybına tahammülü olmayan kırılgan gruplarda bu risk daha öncelikli olacaktır. Yine kalp damar cerrahisi, kanser, by-pass, tiroid ameliyatlarında, karaciğer ve dalak gibi iç organ operasyonlarında ciddi kanamalar olabilir. Tüm bu durumlarda ülkemizde sayıları 1.500 ila 2.000 arasında değişen hastanenin hemen her birinde yaşamsal tehlike taşıyan olgular ortaya çıkabilecektir.

1999 Marmara depreminde kan stoklarına ihtiyacın aniden çok artması sonucu bir kriz yaşandığını biliyoruz. 2023 depremine göre daha sınırlı bir alanı ve nüfusu etkileyen 1999 depreminde toplumun duyarlılığı ile kan bağışlarının artırılması ve akılcı yönetim ile sorun büyümeden aşıldı. Şu an içinde olduğumuz durumun daha ciddi sonuçlara yol açabilmesinden endişeliyiz.

Kurumların saygınlığı zedelendiğinde tekrar kazanılması zor ve sancılı bir süreçtir. Bunun için devletin liyakatli kadrolar oluşturması kritik noktalardandır. Ancak bu saygınlık sadece devletin yaptıklarıyla değil, meslek kuruluşları, uzmanlık dernekleri, sendikalar, hasta dernekleri, sivil toplum kuruluşları ile birlikte geri kazanılır. Bu yolla orta-uzun vadede toplumun desteği alınır, kan bağışı artar, sağlığın bu alanda kamusallaşması sağlanır.

Çözüm önerileri:

Tek merkezli kan yönetimi belli mantığı ve iç tutarlılığı olan bir strateji olsa da yaşadığımız pratikte olduğu gibi somut sakıncaları ortaya çıkabilmekte. Örneğin çoğu gelişmiş Avrupa ülkelerinde bu süreç bakanlık ilişkili yapılar üzerinden organize ediliyor, fakat The European Blood Alliance (EBA) gibi farklı örgütlenmelere de yetki verilebiliyor. Sıkı regülasyonlar olsa da bu kurallara uyan farklı örgütlenmelerin denetlenmek kaydı ile kan sağlanmasına katkısı istenebilmekte.

Ayrıca çocukluktan, ilköğretim kurumlarından başlayarak kan bağışı ile ilgili farkındalık artırılmalı, sakıncaları ile ilgili yanlış bilgilendirmenin önüne geçilmeli, gençliğe “kan verin” demenin çözüm olmadığı, iknanın ancak ortak karar verme ve özendirme ile başarıya ulaşabileceği anlaşılmalıdır. Gençliğe yönelik dinleti, festival, role-play, tiyatro, sinema, sosyal medya postları gibi tüm olanaklar kullanılarak gençler özendirilmeli, bu yolla toplumun kan bağış oranı artırılmalıdır.

Genç insanlar için kan vermenin sağlık sorunu yaratmayacak rutin bir faaliyet olduğunu söyleyebiliriz. Kan sulandırıcı ilaçlar kullanmayan, hepatit, AIDS gibi hastalıkları olmayan genç ve zinde kişilerin kan vermesi kişisel sağlığa zararı olmayacağı gibi destek de sağlayacaktır.

Son cümle: Kızılay’a rağmen kan vereceğimiz günlerdeyiz!

________

Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu

Taksim Eğt. ve Araşt. Hst.