HDP hariç muhalefet partilerinin tümü sığınmacıların en geç 1 yıl içinde gönderilmesi gerektiğini savunuyorlar. Şöven üsluplarla gönüllü olmazsa gerektiğinde zorla sığınmacıların gönderilmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu konuda CHP ve Zafer Partisi en şöven konumda. İktidar sözcüleri de son zamanlarda bu konuda koroya katılmış gözüküyor. Bu söylem ve politikalar sığınmacı hakları ile ilgili tüm ulusalüstü bağıtlara ve insan haklarına tamamen aykırıdır.

Bir kez unutmayalım ki hiç kimse sığınmacı olmayı ne ister nede tercih eder. Sığınmacı olmak bir 'yabancı' olmaktan daha çok şey ifade eder. Sürgünde yaşamak, yiyecek, giyinme ve barınma gibi en temel ihtiyaçlar için dahi başkalarına bağımlı olmak anlamına gelmektedir.

1951 yılında mültecilerin çoğu Avrupalıydı. Bugün ise mültecilerin çoğunluğu Afrika ve Asya kökenlidir. Mülteciler bu konudaki ulusalüstü bağıtlara göre, sığınma süreçleri öncesinde, sırasında ve sonrasında saygı duyulması gereken haklara sahiptirler. Bir dönemin BM Mülteciler Yüksek komiseri Sadako Ogata’nın ifadesiyle, "mülteci sorunu tüm devletlere ve insanlara, insan haklarına olan bağlılıklarını sınayacakları bir sınav olarak sunulmalıdır". 1946 yılının ikinci yarısında BM genel kurulu Uluslararası Mülteci örgütünü kurdu.BM genel kurulu 1949’da BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ofisini kurmaya karar verdi. BM mülteci haklarını teminat altına almak için Mültecilerin Statülerine ilişkin 1951 Birleşmiş Milletler Sözleşmesini ve Mültecilerin Statülerine ilişkin 1967 yılı protokolünü hazırladı.

Sözleşme, mülteci statüsünde olan kişilerin sınır dışı edilmelerini yada zorla geri gönderilmelerini kesinlikle yasaklar. 33. maddesinde, anlaşmaya taraf olan hiçbir devlet bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiyeti, belli bir sosyal guruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı yada özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına her ne şekilde olursa olsun göndermemeyi veya iade etmemeyi garanti eder. 34. madde mültecileri özümlemeyi ve vatandaşlığa almayı her türlü imkan ölçüsünde kolaylaştırmayı içerir. 1951 sözleşmesi 1951 yılından önce gerçekleşen olaylardan ötürü mülteci olan kişileri kapsar. 1967 protokolü ise 1951’den sonra gerçekleşen olaylardan ötürü mülteci olan insanları kapsayacak şekilde sözleşme tamamına uygun olarak uzatmıştır. 1 Nisan 1992’den itibaren 111 devlet 1951 sözleşmesi ve 1967 protokolüne taraf olmuştur. Bu konuyla ilgili diğer ulusalüstü bağıtlar: Savaş Zamanında Sivillerin Korunmasına Dair 4. Cenevre Sözleşmesi, Vatansız kişilerin Statüsüne İlişkin 1954 Sözleşmesi, Vatansızlığın Azaltılmasına İlişkin 1961 Sözleşmesi, 1967 BM devlete Sığınmaya İlişkin Beyanname. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 13 ve 14. maddeleri.

BM dışında Avrupa konseyinin de bu konuda düzenlemeleri vardır: Mülteciler için vizenin kaldırılması hakkında Avrupa Anlaşması (1959), Zulüm Görme Tehlikesi Olan Kişilerle İlgili Sığınmaya İlişkin Karar 14 (1967), Mültecilere İlişkin Sorumlulukların Aktarımı Hakkında Avrupa Anlaşması (1980), Sığınmayla İlgili Ulusal Prosedürlerin Ortaklaştırılmasına İlişkin Tavsiye (1981), Cenevre Anlaşmasında Düzenlenen kriterlere uyan ancak resmi olarak mülteci olmayan Kişilerin Korunması Konusunda Tavsiye(1984), Başvuran kişinin bir yada Daha Fazla Birlik Üyesi Devletten iltica talep etmesi durumunda İltica talebinin Değerlendirilmesi İçin Hangi Üye Devletin Sorumlu Olduğunu Belirleyen Kriteri Ortaya koyan Dublin Anlaşması (1990)

Bu bağıtlardaki haklar dışında tüm insan hakları mülteciler için de geçerlidir. Yaşama hakkı, İşkence ve Kötü Muamelelerden Korunma Hakkı, Vatandaşlık Hakkı, Hareket Özgürlüğü Hakkı, Ülkeyi terk etme ve Ülkeye Geri Dönme Hakkı ve Zorla Geri Gönderilmeme Haklarını içerir. Bu haklar vatandaş ve vatandaş olmayan herkesi kapsayacak şekilde Uluslararası insan hakları yasasını oluşturan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinde, Uluslararası Siyaset Ve Medeni Haklar Sözleşmesinde, Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinde onaylanmıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 9,14,15,13.maddeleri konuya ilişkin teminat maddeleridir. Keza Uluslararası Siyasal ve Medeni Haklar Sözleşmesinin 12. Maddesi de konuya ilişkindir. Evrensel Beyannamenin 13. maddesi çok önemlidir. Şöyle ki: "Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır. "Uluslararası korumanın temel bir unsuru zorla geri göndermeme yada birinin hayatı veya özgürlüğünü tehdit edecek bir durumda olacağı yere gönderilmemesi hakkıdır. Bu 1951 sözleşmesinin 33. maddesinde somutlaştırılan geri göndermeme ilkesidir. Geri göndermeme ilkesi İşkence ve diğer Zalimane, Gayri İnsani veya küçültücü Muamele ve Cezaya karşı BM sözleşmesinin 3. maddesinde daha ayrıntılı açıklanmıştır.

Söz konusu bağıtlara göre açıktır ki, bir kişinin mülteci yada ekonomik göçmen olup olmadığına, vatandaş olup olmadığına, işkence, silahlı çatışma, yaşamına yönelik tehditler veya büyük yoksulluktan ötürü kaçıp kaçmadığına bakılmaksızın, o kişi asgari insan hakları ve asgari muamele standartlarından yararlanma hakkına sahiptir.

Zorla geri gönderme ırkçılıktır, faşistliktir, insanlığa karşı düşmanlıktır, insanlığa karşı suçtur. Bu konuda artık şimdiye kadar sessiz kalan İnsan Hakları Kurumları, sendikalar, sosyalist partiler, HDP, Yeşil Sol Parti, aydınlar seslerini çıkarmalı suça ortak olmamalıdır. Temel özgürlükçü anlayışımız HER İNSAN İSTEDİĞİ COĞRAFYADA YAŞAYABİLMELİ olmalıdır.