Bu hafta sonu AK Parti tarihi bir kongreye doğru ilerlerken Kürt sorununun çözümü yönünde yeni emareler belirdi.
Bir yanda Başbakan’ın sevdiği gazetecilere verdiği söyleşilerdeki Oslo sürecini artık tamamen sahiplenen ve ılımlı sözleri, diğer yanda Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bayram değil seyran değilken 450 gün sonra Abdullah Öcalan’ı yeniden çözüm sürecine katma girişimleri, öte tarafta Başbakan’ın danışmanlarından Yalçın Akdoğan’ın köşe yazılarındaki Kürt meselesine dair ‘yumuşama’ ve bütün bunların sonucunda BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın olumlu, ılımlı, yapıcı söylemini eklersek; evet, ‘Devletin Kürt Baharı’ kapıya dayandı!
Yeni bir diyalog ortamı adım adım geliyor. Pazar günü AK Parti’nin tasfiye ve yeni yapılanma kongresinde ilk adım açıklanacak.
Aktörler yeni rollerini bu yeni atmosfere göre hazırlıyor.
Bu atılacak adım, PKK’nın son aylarda dikte ettiği şiddet eylemlerinin sonucu mudur yoksa son aylarda dikte edilen bu şiddet eylemlerine son vermek için midir aslında bunun çok da önemi yok. Herkes meşrebine göre neresinden tutmak isterse bu süreci orasından tutabilir. İşin bu kısmı teferruattır.
Güneydoğu’da hangi taraftan olursa olsun son aylarda onar onar gömmek zorunda kaldığımız fakir halk çocuklarının savaşını bitirmek için nihayet yeni adımlar atılacak. Meselenin aslı budur.
Şimdi çözümün anahtarı, bu yumuşama ortamında pazar günü AK Parti Kongresi’nde Kürtlerin balkon konuşmasını yapacak Başbakan’ın elinde.
Başbakan’ın söyleyeceği sözler önemli. Ama daha önemlisi, o sözleri yerine getirip getir(e)meyeceği.
Bir politikacı için en tehlikeli şey, sanırım vaat etmek.
Zira vaatlerinizi hayata geçiremediğiniz zaman kamuoyu onu sizin suratınıza bir tokat gibi çarpabiliyor.
Mesela ‘hükümetin vaat ettiği’ bir Fatih Projesi vardı, hani şu 17 milyon öğrenciye tablet dağıtılması planlanan proje; yeni eğitim yılı başladı, ortada ne tablet var ne de Fatih Projesi’nin adı. “Sahi n’oldu o proje?” gibi sorular havada uçuşabiliyor.
Afili basın toplantıları, seçim öncesi vaatleri veya büyük animasyonlarla sunulan vaatler ve balkondan edilen büyük laflar iyi hoş da devamı gelmeyince büyük hayal kırıklıklarına yol açabiliyor.
Neyse konuyu dağıtmayalım. Bu pazar belki şehre ‘Devletin Kürt Baharı’ denilen bir film gelecek, bir güzel orman olacak, iklim değişecek, Akdeniz olacak ve biz aylar sonra ilk kez gülümseyeceğiz.
Hayali bile cihana değer!
AK Parti Kongresi’nde tasfiye ve yeni yapılanma
Başbakan’ın hakkını Başbakan’a vermemiz gereken bir AK Parti Kongresi’ne doğru gidiyoruz. Bugüne kadar Türk siyasetinde görülmemiş bir şekilde AK Parti kendi içtüzüğünden yola çıkıp Türk siyasetinde bir ezberi bozacak ve bazı milletvekili ve bakanlarını önümüzdeki seçimlerde kızağa çekecek. Üstelik bunu Başbakan’ı seven yazarların bile “Yapmayın etmeyin, kıymayın başarılı mebuslarımıza” güzellemelerine rağmen yapacak. Herkesin koltuklara kazık çaktığı Türk demokrasisinde bugüne kadar benzeri görülmemiş bir manzara. Hele de % 52 gibi oy oranlarında gezinen bir parti için ‘cesur hareketler’ bunlar. Başbakan’ı seven yazarlar ‘kıymetli vekillerin’ kızağa çekilmesinden dolayı boşuna üzülüyorlar. Zira son zamanlarda Başbakan’ın görüştüğü, partiye transfer ettiği isimlere baktığımızda burada kazanan sadece AK Parti değil Türkiye demokrasisi de olacağa benziyor. Yeni gelenler sadece AK Parti’ye değil Türkiye siyasetine de yeni bir nefes üfleyecekler. Gerçi Başbakan önümüzdeki seçimlerde cumhurbaşkanı olacağı için bu 3 dönem görev, bir dönem kızak meselesinden kendisine ufak bir torpil geçmiş oluyor ama...
Neyse biz önümüzdeki kongrede yaşanacaklara bakalım.
Bu devirde her şeyi kafaya çok takmayacaksın!
Nil Karaibrahimgil, Neşet Ertaş’ın ardından ne söyledi?
Neşet Ertaş’ın ölümünden sonra yazılmadık yazı kalmadı. Hemen herkes aklına geleni, içinden geçeni yazdı. Bundan bir süre önce bir radyo programında Neşet Ertaş’ı tanımadığını söylediği için neredeyse sosyal medyada linç edilen Nil Karaibrahimgil’den ise hiç ses çıkmadı.
Nil Karaibrahimgil dipnot tablet’in 80. sayısı için Neşet Ertaş hakkında hissettiklerini birkaç satır da olsa kaleme almış. İsterseniz önce yazdıklarına kulak verelim. “Neşet Ertaş bu ülkenin toprağının sesi. Onun türküleriyle geç tanıştım. Geç de olsa sanırım bu eksiği telafi ettim. Müzikle tanışmanın zamanı yok. Bu değerli ozanla, telefonla da olsa sohbet etmiş olmak, ondan güzel şeyler duymak benim için hep kıymetli hatıralardan biri olarak kalacak. Allah rahmet eylesin, bu toprakların sazının sözünün sesi eksik olmasın.”
Komplekssiz, içten, saygı ve sevgi dolu bir açıklama. Herkesin herkesi linç etmeye pek bir hevesli olduğu bir coğrafyada inanın böylesine samimi açıklamalar insanın içini ferahlatıyor.