*Radikal gazetesine başladığımda ilk yazım Ölü Subaylar Derneği’ydi. Askeriyenin içinde öldürülen subayların araştırılmayan dosyalarını anlatmıştım. Şimdi o dosyalar tek tek açılıyor. İntihar etti denilerek dosyası kapatılan Albay Kazım Çillioğlu’nun mezarı açıldı, ciddi cinayet emareleri bulundu. Doğan Güreş ise yıllar sonra ortaya çıkıp uçak ‘kaza’sında ölen Orgeneral Eşref Bitlis ile ilgili önemli açıklamalar yapıyor. Daha doğrusu benim 15 yıl önce yazdığım ‘Komutanın Şüpheli Ölümü’ kitabında anlattıklarımı tekrar anlatıyor. Neyse bu bile bir bir başarı! 

*Taksim’de yıllar önce yıkılan bir topçu kışlasını neden yeniden yapıyoruz? Aramızda bu soruya mantıklı cevap verebilecek kimse var mı? Asırlık ağaçları keserek yani şehrin ortasındaki tek yeşil alanı da yok ederek taş yığını bir kışlayı getirip şehrin ortasına kondurmanın tek bir nedeni olabilir: RANT. Birileri Topçu Kışlası adı altında Taksim’in ortasına alışveriş merkezi dikecek. Güya içine galeri yapılacakmış. Duyan da Taksim Meydanı’nda tek eksiğimiz galeri zanneder! Bir alışveriş merkezi işte böyle pazarlanıyor. İstanbul’un nasıl bir şehir olduğunu anlamak için Atatürk Havalimanı’na inişe geçen bir uçağın penceresinden bakmanız yeterli. Binalar, binalar, binalar... Bir avuç yeşil alan bile yok. Gezi Parkı, Taksim’in ortasında pek de iyi kullanılamayan tek yeşil alan. Burayı daha da yeşertip ağaç dikeceklerine, şu günlerde ağaçları işaretlemişler kesmeye hazırlanıyorlar. Taksim Meydanı’nın yeni siluetine dair fotoğraflar yayımlandı. Sadece yayalara ayrılacağı söylenen Taksim Meydanı’nın bu yeni halini gördünüz mü? Tam bir beton dünyası. Tek bir ağaç bile yok. Taş deyip geçmeyelim! İsterseniz bir İstiklal Caddesi’ne çıkıp yürümeyi deneyin, daha bir iki yıl önce yenilenen kaldırım taşlarına ayağınız takılmadan bakalım kaç adım atabileceksiniz? Taksim’de trafiğin yeraltına indirilmesi, otobüslerin son duraklarının kaldırılması ne kadar iyiyse meydana yapılacak ‘Topçu Kışlası Alışveriş Merkezi’ fikri de o kadar kötü. Fikir demeyelim, bunun adı düpedüz bir şehircilik cinayeti. Hepimizin gözleri önünde işlenecek bir cinayet! 

*Ece Temelkuran’ın Habertürk ile ilişkisi kesildikten sonra Kenan Tekdağ’ın yaptığı açıklama tartışılıyor. Ciner Medya Grup Başkanı Kenan Tekdağ, Mediacat dergisine yaptığı açıklamada Ece Temelkuran ile Habertürk’te yollarının ayrılmasına gerekçe olarak Ece’nin Tunus’a yerleşmesini ve sosyal medyayı kullanış tarzının oluşturduğu yeni durumu gösteriyordu. Amberin Zaman ve Mutlu Tönbekici dün bu açıklama üzerine topa girmişler konuyu tartışmaya açmışlardı. Her ikisi de köşe yazarlarının yazdıkları ile sosyal medyada yazılanların birbirini bağlamayacağı tezini savunuyordu. Sosyal medyada yazdığım yazılar nedeni ile benim de başım çalıştığım kurumlarla zaman zaman derde girdi. Gerçi bunların hiçbiri basına yansımadı ancak benim için durum üzerine uzun uzun düşünme fırsatı yarattı. Açık söyleyeyim ben başlangıçta sosyal medyanın ayrı, çalıştığım kurumun ayrı olduğunu düşünenlerdendim. Sosyal medya yeni bir alan ve bu alanı deneye deneye, yanıla yanıla ya da itiraf edelim dayak yiye yiye öğreniyoruz. Benim bugün için geldiğim nokta eğer ana akım medyanın içindeyseniz sosyal medyadaki yazdıklarınızın sizi çalıştığınız kurum anlamında bağladığı yönünde. Evet ne yazık ki sosyal medyada yazdığım her şey benim çalıştığım kurumu da ilgilendiriyor. Bir yandan ana akım medyada yayıncılık yapıp diğer yandan sosyal medyada marjinal bir kimlik ile varolmak kişisel bir şizofreni yaratmanın ötesinde çalıştığımız kurumları da rahatsız etmesinin farklı nedenleri var. Mesela uluslararası yayın yapan CNN’in bu konuyla ilgili ilginç bir politikası olduğunu öğrendim. Çalışanlarına ekranda söyleyemeyecekleri hiçbir şeyi sosyal medyada da söylememelerini salık veriyorlar. Ben bunun biraz daha esnetilebileceğini düşünüyorum. Mesela bir süredir bir kişinin gözlerinin içine bakıp söyleyemeyeceğim hiçbir şeyi sosyal medyada yazmamaya başladım. Ya da ekranda veya gazete köşemde açık açık arkasında durup savunamayacağım hiçbir şeyi sosyal medyada söylememeye çalışıyorum. Dediğim gibi ben bu noktaya uzun ince ve engebeli bir yoldan geldim. Son durak burası mı, inanın bundan da emin değilim. Yine de bulunduğum noktadan baktığım zaman Kenan Tekdağ gibi bir medya yöneticisinin bir yazarın sosyal medyadaki duruşundan dolayı sözleşmesini yenilememe hakkına sahip olduğunu düşünüyorum. Burada kurumların yöneticilerine kızmak yerine seçilen yolu sahiplenmenin daha doğru bir tavır olacağına inanıyorum. 

*Ata Demirer senaryomu çaldı diye ağlayanlar korosuna Ferdi Tayfur da katılmış. Nerede başarılı bir iş varsa muhakkak bu işi başaramayanlar yaygarayı basarlar. Böyledir bizde bu şov işleri. Lafa gelince herkesin aklında bir fikir vardır. Gel gör ki arkasını getirmezler, hayata geçiremezler. Derken başarılı bir işi gördüklerinde hemen “O aslında benim fikrimdi, çaldı” diye atılırlar. Bir iki magazin haberi olmaktan da öteye gidemezler. Bu yüzden bu tipleri takma, aldırma Ata aldırma...