İki haftadır babamın köyünde tatil yapıyorum. Babamın köyü turizme açılmış üç köyden biri. Benim çocukluğumda köyde, köylünün işlettiği bir pansiyon vardı. Zamanla onun yerini plaj, çay bahçeleri aldı. Hatta bir zamanlar bir barımız bile vardı. Denizden çıkar Taksim’e akar gibi hazırlanır köyün barına gider, sabaha kadar dans ederdik.

Melen suyunun içme suyu olması projesi kapsamında baraj yapımı başlayınca bazı köyler boşaltıldı. Bizim köyümüze de TOKİ ev yapmaya başladı. Başta amaç boşalan köylerin ahalisini TOKİ evlerine yerleştirmekti.

Ancak tarlasında çalışıp evine ekmek götüren köylü TOKİ evlerinde oturup mutasyonla para kazanamayacağı için bu evlere pek rağbet etmedi. Bunun üzerine TOKİ de satışları tüm Anadolu’ya yaydı. Şimdi köyümüzde hiç tanımadığımız tipler az katlı apartmanlarda oturup, aramızda dolaşıyorlar.

Bunlar memleketin az gelirli, ununu eleyip parasız kalınca eleğini de satmak zorunda kalmış orta yaşlı insanları.

Plaja bizimle birlikte girmiyorlar. Çünkü şezlong ve şemsiye parası onlara ağır geliyor. Çoğu haşemalı kadın, bellerinde simit olan yaşlı amcalar denize girip, oturdukları kumu kendileri temizliyorlar. Çöpleri bir yana yığıp evlerine dönüyorlar.

Geçen sene yığdıkları çöpleri ateşe verip evlerine gitmişler. İtfaiye gelip yangını zor söndürmüş. Neredeyse köyü yakıyorlarmış.

Kocaali ve Sakarya içinde olmak üzere ülkenin bütün sahil şeridini kapsayan orman yangınları o yörelerde yaşayan insanları perişan etmiş, kendi başlarının çaresine bakmak zorunda bırakırken, bir belediye başkanı, kendi bölgelerinde TOKİ evleri inşasına başlayacaklarını hatta evleri yanmayanların keşke bizim evimizde yansaydı diye hayıflanacağını söylüyor. Üstelik bunu da gülerek söylüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kadın ve erkek fıtratının ayrı olduğunu söylemişti bir zamanlar.

Bu belediye başkanının da fıtratı ayrı bir fıtrat ama hangi mevzuya dahil onu fıtrat konusunda uzman olanlar dahi iyi bilir sanırım.

Bir video izledim. Marmaris’teki yangında başının çaresine bakmak zorunda kalan bir kadın anlatıyordu. Evini yaptıralı henüz üç ay olmuş. Yeni taşınmışlar. Henüz sigortası yokmuş. Camiden bir anons geçseler ona bile razıydık diyor. Hiç kimseye ulaşamamışlar. Yangının sesini duymuşlar. Kozalaklar düşmeye başlamış gökyüzünden. Sonunda ulaştıkları yetkili kaçın demiş. Evcil hayvanlarını yanlarına alıp uzaklaşmak zorunda kalmışlar yaşadıkları yerden.

Kız kardeşim Bodrum’da yaşıyor. Orada doğa ile bütünlüğünü bozmadan kurulmuş iki yerleşim yeri boşaltılmış. Ormanı tıraşlayıp toplu konut, otel yapılan yerler yerinde duruyormuş hala.

Çalıştığı yerin yakınında bir veteriner varmış. Oranın sahibi olan veteriner genç hanım ormanın yakınlarına gidip yaralı hayvanları topluyormuş. Yaralarını sarıp sahiplendiriyormuş.

Galiba doğadan kendini ayrıştıran ilk varlık erkek olmuş. Çünkü o aklıyla hareket eden bir varlık. Kadın doğaya daha yakın, onun gibi yaratıcı özelliklere sahip. Kadında var sarıp sarmalama, iyileştirme özelliği.

Ne zaman erkekler, kadınların çocuk yapma özelliklerinin bir mucize değil kendilerinin katkısıyla olduğunu keşfetmişler o zaman kadını ikinci plana atıp dünyanın suyunu bulandırmaya başlamışlar.

Kadın da zamanla doğuştan sahip olduğu mucizevi özelliklerini unutur olmuş. Şimdi insanlar kendilerini doğadan ayrı bir varlık gibi görüp kendilerini geliştirip onu yok etmeye çalışıyorlar.

İnsan bozuldukça sadece doğayı değil kadınları da yok ediyor.

Azra Gülendam Haytaoğlu’nun covid testi pozitif çıkınca, ablası kızmış. Kendine dikkat etmedin diye. Tartışmışlar. Evden çıkmış, hava alacağım, demiş. Sonra eve telefon etmiş. Bir ağabey ile tanıştım. Sohbet ediyoruz. Bu akşam gelmeyeceğim, demiş. Ve sohbet ettiği evden beş bavulla çıkmış cesedi.

İçimizde nasıl kötülükler barındırıyoruz.

Durun size sosyal medyada gördüğüm yeni bir şiiri yazayım sonrada gideyim.

“Kötü kader diye bir şey yoktur;
21. yüzyıl vardır..
Ve bu yüzyıl yavrucuğum;
Bir kelebeği bile intihar ettirebilir… ’’
J. Saramago

Güzel günlerde görüşelim ve bu görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.