Türkiye ekonomisini anlamak kolay değil. Bir yanda parmak ısırtan büyüme rakamları, diğer yanda dudak uçuklatan elektrik ve doğalgaz zamları. Ekonomide işler birileri için tıkırında diğerleri için faturalar kapıda. Gelin şu son zamlara bakalım. Dünyadaki doğalgaz fiyatları başta ABD olmak üzere düşüyor. Hadi ABD bizi ilgilendirmiyor diyelim iyi ama Rusya’da da doğalgaz fiyatlarında düşüş var, yetmezmiş gibi dolarda da düşüşü yaşıyoruz. Peki o zaman bu gelen korkunç doğalgaz zamlar nereden çıkıyor. Anadolu’yu karış karış dolaşıp bugün de karşımıza ‘Saf ve Bakir Bir Anadolu Çocuğu’ kitabı ile çıkan Güngör Uras ile biraz sohbet edince, Anadolu’daki küçük işletmelerin önemini bir kez daha anladım. Hemen her ilde küçük ama bir karınca gibi çalışan bu işletmeler Türkiye ekonomisinin yeni motoru. Gelin görün ki şu anda Türk ekonomisinin ‘gerçek’ değerinden aldıkları pay hâlâ çok çok az.
Geçen haftalarda bu sütunda TÜSİAD’ı oldukça sert eleştirdikten sonra TÜSİAD Genel Sekreteri Zafer Ali Yavan’dan bir öğle yemeği daveti aldım. Zafer Bey Tünel’de küçük bir restoranda TÜSİAD’ın ne yapmak istediğini ve ekonomik büyüklüğünü anlatırken içten ve samimiydi. Aslında Anadolu kaplanları dediğimiz küçük işletmelerin (ve elbette MÜİSAD’ın gücünün) Türk ekonomisinin %35 civarında olduğunu, büyük sermayenin (yani TÜİSAD üyelerinin) ekonominin %65’ini idare ettiğini söyleyince şaşırdım. Nasıl şaşırmayayım daha birkaç hafta önce Gaziantep’e gidip ekonomik atılımı yerinde görmüştüm.
Türkiye ekonomisinin çalışkan karıncaları henüz ekonomiden aslan payını kapamadılar belki ama İstanbul sermayesi ile kıyasladığınızda çok daha fazla gelecek vaat ediyorlar. Geçen haftalarda Doğan Grubu’nu ziyaret eden Ali Koç ile yine bir yemek vesilesi ile bir araya geldik. Ali Koç ilginç bir gözlemini paylaştı. ‘Ekonominin iyi gittiğinden ancak hemen hiç sanayi yatırımı yapılmadığından’ bahsetti. Bunu söylerken haklıydı. 2002 yılında yapılan Ford tesislerini saymazsak göz kamaştırıcı yeni bir sanayi yatırımımız yok. Bunun nedeni biraz da devlet destekli aile şirketlerinden oluşan İstanbul sermayesinin yorgunluğu olabilir mi? Dünya istatiklerine baktığınızda aile şirketlerinin %95’inin üçüncü kuşak yönetimlerinde dağıldığını görüyorsunuz. Nitekim birkaç kurumsallaşmayı başarabilen şirketi saymazsak İstanbul sermayesinin büyük bir mal paylaşımı derdinde olduğunu görüyoruz. Bizde de aile şirketleri 3. kuşakların elinde parçalanıyor. Şirketler parçalandıkça üretim yerini tüketime, büyüme yerini küçülmeye bırakıyor. Türkiye ekonomisinde de taşlar yerinden oynuyor ve kâğıtlar yeniden dağıtılıyor diyebiliriz. Zamlara dönersek, Türkiye ekonomisindeki bu değişimin bedelini biraz da vatandaş ödüyor.

Adaları faytonculardan raylı sistem kutarır
Günlerdir adalardaki fayton konusunu milletçe tartışmamızın birkaç nedeni var. İlki adalar dediğimiz yer sadece adalarda yaşayanları değil İstanbulluları ve Türkiye’yi ziyaret eden turistleri yakından ilgilendiriyor. İkinci neden ise adalardaki fayton rezaletinin artık görmezden gelinemeyecek noktaya gelmiş olmamız. Geçen hafta adalarda bir fayton turuna çıktım, inanın en son Abu Dabi’deki dünyanın en hızlı roller coaster’ına bindiğimde bu kadar heyecanlanmıştım. Sanki adanın genelinde bir fayton yarışları düzenlenmişti ve faytoncular zayıf atları kamçılayarak birbirleri ile yarışa tutuşuyorlardı. Üstelik sağda solda yayalar, bisikletliler ile blade runner filmlerini aratmayan postmodern bir yarış ortamı oluşmuştu. Arabaların eskiliğini, adanın at boku kokusu ile taçlandırılmış olmasına değinmiyorum bile.
Böylesine kaotik bir trafik ortamını daha önce Hindistan’ın Delhi şehrinde görüp şaşırmıştım! Gelin görün ki Türkiye’nin en iyi örgütlenmiş çalışan kesimi adadaki faytoncular olduğu için hiçkimse ses çıkartamıyor. Adalarda inisiyatif tamamen faytoncuların eline geçmiş durumda. Adalar Belediye Başkanı çaresizliğine bahane olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin vurdum duymazlığını gösteriyor. Adada yaşayanlar mutsuz, gelen turistler mutsuz, hatta faytoncular ‘bile’ mutsuzken biz dışardan gazel okuyanların tartışa tartışa gelebildiği yer ‘Faytonlar kalksın mı kalkmasın mı?’
Peki adaların gerçekten başka bir çözüm ihtimali yok mu? Gelin yeni bir şey konuşalım. Mesela adalarda raylı sistem bir çözüm olabilir mi? Geniş tren yollarından bahsetmiyorum, yolun karşılıklı iki yanından geçen hafif hatta o çok sevdiğiniz şekilde nostaljik tramvaylarla bir sistem kurulamaz mı? Faytonlar da tümden kalkmasın, kontrol altına alınıp azaltılsın yeter. Bu konuya kafa yoran ada sakinlerinden Yalım Eralp de bunun iyi çözüm olacağına inananlardan. Mesela Büyükada’da büyük tur küçük tur şeklinde sekiz çizen hatta tepedeki Aya Yorgi’ye çıkışı da kolaylaştırmayı sağlayan feniküler sistemi ile desteklenmiş bir raylı sistem pekâlâ adayı faytoncu zulmünden kurtarabilir. Biliyorum hâlâ herkes şimdiki durumu görmezden gelmeyi tercih ediyor ancak bu durum sürdürülebilir değil.