Yangından MİT kaçırma yasası olarak tanımlayabileceğimiz yasal düzenleme yapılınca şu anda Ankara’daki krizin çözüleceğini düşünenlerdenseniz sizin için bir film repliğim var; ‘Çok safsınız kuzum!’ Zira ortada bir MİT krizi yok aslında bir iktidar krizi var. MİT krizi satranç tahtasındaki hamlelerden sadece bir tanesi. Bugün iktidarda hepimizin bilip de söyleyemediği gibi ‘The Cemaat’ ve AK Parti koalisyonu var. Bunu söylemekte pek çok kişi zorlanıyor. Ben ilk günden bu yana ‘The Cemaat’in umacılaştırılıp, ötekileştirilmesine karşıyım. Ak Parti ile ‘The Cemaat’ arasındaki farklılıkların kodlarını ve temellerini de az çok biliyorum. Gelin bu krizin adını doğru koyalım. Bugün aslında tartıştığımız MİT’in nasıl yönetileceği değil, Türkiye’nin nasıl yönetileceği. Kürt meselesinin hangi yolla halledileceği, Anayasanın değişip değişmeyeceği, spor, sağlık hatta dış politikanın nasıl şekilleneceği. Bu tartışmada ekranlarda ‘cık cık’layıp ahlayıp vahlanan endişeli laik abla paranoyası ile korku dağlarını yaratmamıza gerek yok. Ak Parti iktidarını oyları ile destekleyen Gülen Cemaati mensuplarının da elbette bu tartışmaya katılmaya hakları var. Kanaat önderlerine baktığımızda ‘The Cemaat’ de Türkiye’nin nasıl yönetilmesi gerektiğine dair bir vizyon ortaya koyuyor. Ancak benim gördüğüm kadarı ile ‘The Cemaat’ ve Erdoğan bir türlü bu durumu konuşamıyor. Bunu aralarında tartışamıyorlar bile... Böyle olunca da devreye savcılar, baskınlar, sürpriz görevden almalar, atamalar, manşetler ve kişiye özel yasalar giriyor. Kabul edelim ki iletişim için hayli yıpratıcı bir yol. Diyaloğu kilitleyen önemli bir nokta ‘The Cemaat’in bugüne kadar hiçbir konuda geri adım atmaması. İşin kötüsü Başbakan Erdoğan da bugüne kadar hiçbir konuda geri adım atmadı. Tüm bu temaşa arasında olan AK Parti iktidarından ve elbette ‘The Cemaat’den kurtulmaya çabalayan muhalif kanada oluyor. Baksanıza dünün namlı Ak Parti düşmanları bile bugün ‘biz size demedik mi?’ci müttefiklere dönüştüler. Yani bir yanda egosu hayli yüksek bir siyasi parti lideri, diğer tarafta partileşmeyi tercih etmeyen ama bürokrasiye hakim ‘The Cemaat’ var. Üstelik her ikisi de iktidarda! MİT yasasındaki değişiklik belki de MİT yöneticilerini şimdilik kurtarabilir ancak bu krizi bitirmez daha da derinleştirir. Dün hükümet yeni bir hamle yaparak KCK soruşturmasını yürüten polis ve savcıların görev yerini değiştirdi. Bu kafayla sayıları on milyonu bulan ‘The Cemaat’i de Marsa ışınlayabilirlerse kriz tam çözülecek!

Gazeteci gazetecinin kurdudur
Mimarlar rakip mimarların yok olmalarını ister mi? Ya da doktorlar diğer doktorların başarısız ve rezil olmalarından açık bir memnuniyet duyar mı? Diğer meslek dallarında işler nasıl yürüyor bilmiyorum ama gazeteciler gazetecilerden nefret ediyor. Özellikle bir kesim kendileri ya da kendileri gibi düşünen gazetecilerin dışında hepsinin rezil olmasını, mesleği bırakmasını hatta yok olmalarını istiyorlar. Üstelik bunu gizli bir hasetle de yapmıyorlar. Aramızda Kötücüllükle beslenen gazeteciler var. Geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan ile girdiğim polemik sonrasında bir iki site ve köşede çıkanları görünce üzülerek bunu bir kez daha gördüm. Milliyet ve Vatan gazetesinin internet sitelerinde kes-yapıştır tekniği ile de’leri bile ayıramayan birileri tarafından linç edilmeye çalışıldım. İçeriğini çarpıttıkları haberi ‘Fırçayı yedi geri vitese taktı’ başlığı ile coşkuyla gün boyu sitelerinde tuttular. Bu tavrı gören de bu siteleri yönetenlerin çıplak kadın galerisi yapmak yerine Başbakana muhalif gazetecilik yaptığını düşünür değil mi? Kim bilir belki böyle bir niyetleri var da bunu çıplak kadın galerileri ile ‘şimdilik’ kamufle ediyorlar. O zaman Erdoğan Demirören’e hayırlı olsun. Bu da bir siyasi tavırdır, saygı duyarım. Buyrun meydan.. Beni linç etmek işin kolayı, hadi yapın bakalım o Başbakana meydan okuyan şanlı haberlerinizi...
Bir diğer site medya dedikoduları veren medyatavaydı. Hürriyet ve Ntv’de çalışan gazeteciler tarafından işletilen bu site ise beni anamın başörtüsü ile vuracağını düşünecek kadar aşağılık bir düzeye manşetlerini çekebilmişti. Ne zaman annem başörtülü desem birilerine fena halde dokunuyor, bunun da farkındayım.
Bir de dedikodu yazarı var ki burada adını anmaya değmez, dün bana ‘gazetecilik nasıl yapılır?’ dersi vermeye soyunmuştu. Bu seviyesiz gazetecileri görüp de medyaya girdiği için Mehmet Emin Karamehmet pişman olmasın da kim olsun! Krizler etrafınızdaki insanları ya da insan görünümündeki gazetecileri bir kez daha tanımamıza imkan veriyor. 22 yıllık gazetecilik hayatım bana şunu öğretti. Kötü insandan iyi gazeteci çıkmıyor. Vicdansız gazeteci acı bir çikolataya benziyor. Üstelik bu kötcüllük ile ana akım medyada uzun süre tutunamıyorlar. Ancak mide bulandırdıkları da kesin...