Bir zamanlar, annemler ücra bir yerde görev yaparken ve ben ortaokul öğrencisiyken, bir gece bir olay yaşandı ve etkisi epey geç anlaşıldı.

O gece televizyon başına oturmuş, Leyla Zana'yı mecliste yemin ederken izlemiştim. Zana’nın giysilerinin bana tanıdık geldiğini hatırlıyorum. Sonraları o videoyu tekrar izleyince fark ettim ki, Zana, tıpkı annemin o zamanlar işe giderken giydiği siyah kısa topuklu ayakkabılardan ve tıpkı annemin gezmeye giderken giydiği uzun eteklerden ve bol kalıplı ceketlerden giyiyormuş. Zana’nın merdivenlerden çıkışı da aklımda kalmış. O kürsüye yaklaştıkça, meclisteki gerilimin -niye olduğunu bilmesem de- yükseldiğini sezinlemiştim.

Zana kürsüde iken ellerini sıralara vuran erkekler beni korkutmuştu. Onlara karşı Zana’yı tuttuğumu hatırlıyorum. Zana yeminini okudukça onun dışındaki her şeyin netliğini yitirdiğini de hatırlıyorum. Bağırıp çağıran ve onu susturmaya çalışanlar bir uğultuya dönüşmüştü.

Şimdi düşünüyorum da, Kürtçe bir cümleyi ilk defa Leyla Zana’nın ağzından duymuş olmalıyım. Ama o gün hiç fark etmemişim. Zaten sonrasında da ne Kürtçe ile ilgili, ne de Kürtlerle ilgili hiçbir şey duymadım. Duyduysam bile aklımda yer etmediği kesin. Bu durum yıllar boyunca da böyle devam etti. Daha da fenası, bir süre sonra Leyla Zana’nın kürsüdeki hali de, ismi de, cismi de aklımdan silinip gitti.

Üniversiteye gidince feminizmi ve sol fikirleri öğrenmek istedim. İnsanlarla ve metinlerle haşır neşir olmaya başladığımda, bilhassa feminizmle alakalı olarak aklımın hiç direnç göstermediğini fark ettim. Feminist fikirleri büyük bir hızla benimsiyordum. O fikirler için ekstra argümanlara veya istatistiklere ihtiyaç duymuyordum. Bence kitaplarda yazanlar aşikardı. Kadın düşmanlığı, erkekliğin milliyetçilik ve militarizme göbekten bağlı olması, cinsiyete dayalı işbölümü ve kadınların erkeklerden ayrı örgütlenmesinin gerekliliği. Bana öyle geliyordu ki, sanki bütün bu fikirleri ben de önceden yarım yamalak da olsa sezinlemiştim. Feminizim sanki içimde mayalanıp durmuştu ve ben okudukça herşey yerli yerine oturuyordu.

Neden böyle olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Cumartesi öğleden sonra Leyla Zana’nın yeminini izlerken, aklımdan uzun süre önce silinmiş bir olayın zannettiğimden daha etkili olduğunun farkına vardım. Zana, ben daha ortaokuldayken ve ortalıkta hiç sıradışı bir kadın yokken, erkeklerin top çevirdiği bir dünyada, ve tek güç oldukları taşrada benim hatırama bir şeyler gömmüştü. Ben unuttuğumu sansam bile, Zana’nın meclisteki o günkü tavrı benim hayata bakışımda ve bazı fikirleri çok hızlı benimsememde muhakkak etkili olmuştu. Cumartesi günü Leyla Zana okuma gözlüklerinin üzerinden meclise bakarken, ben de aklımdan silindiğini zannettiğim genç Leyla Zana’nın üzerimdeki etkisini düşündüm.