Angelina Jolie Suriye’den gelen mültecileri ziyaret etmek için Türkiye’ye geldiğinde tüm ciddi haber kanalları şöyle bir haber geçti: “Angelina Jolie öğlen saatlerinde Hatay’da olacak. Eşi Brad Pitt’in film çekimleri için Malta’da bulunan Jolie…”  Yanlış bilgi! Brad Pitt, Angelina Jolie’nin eşi değil. Brad Pitt ve Angelina Jolie evli değil. Angelina Jolie “eş”siz bir kadın. Niye evlenmediğini de defalarca söyledi. Amerika’daki eşcinsel çiftlere evlilik hakkı tanınmadığı için, bu durumu protesto etmek için evlenmiyor Jolie ve Pitt. Yani, politik bir gerekçeleri var. Brangelina çiftinin nişanesi de bu zaten. Ama bizim haber kanalları bu gerçeğin üzerinden maharetle atlamayı tercih ediyor, çünkü bizim lügatimizde evli olmayan kadını tanımlayacak bir kelime maalesef bulunmuyor. Evlenmeyen ama çocukları olan, bir erkekle romantik ilişkisi olan ama evlilik hayatı dışında bir yaşam süren kadınları tanımlayacak bir kelimemiz henüz yok. Biz esasen kadına kadın bile diyemeyen bir topluluğuz. Kadını, bayan ve hanımefendi gibi kelimelerle ikame etme çabası içindeyiz hala. Eğer herhangi bir şey içinde kadın kelimesi geçiyorsa, kadını itinayla siliyoruz oradan. Misal, derme çatma da olsa bir bakanlık vardı içinde kadın ismi geçen. Artık o da yok.  Kadın yerine aile var.

Angelina Jolie’ye geri dönersek. Jolie sahiden de eşi benzeri olmayan bir kadın. Çoğu insan onun iyilikseverlik faaliyetlerine, kimsesiz çocukları evlat edinmesine burun kıvırırken şu gerçeği görmüyor: Jolie’nin yaptıkları basit bir hayırseverliğin çok ötesinde. Jolie, Kamboçyalı Maddox’u, Etiyopyalı Zahara’yı ve Vietnamlı Pax’i evlat edindiğinde yalnızca iyilik yapmıyor; onlarla bir “aile” kuruyor. Bu aile ise bildiğiniz ailelere hiç benzemiyor. Jolie’nin ailesinde, ebeveyn çocuk ilişki kanbağına dayanmıyor, aile üyeleri farklı ırklara mensup, kadınla erkek arasındaki ilişki evlilik akti ile garanti altına alınmamış. Şayet, aile toplumun temeliyse, Jolie’nin bu temeli sarstığını ve demokratikleştirdiğini görmek gerek.

Jolie’nin çocukları, evliliğe dair kararı, çocuklarını yetiştirme tarzı herkesin, hatta diğer Hollywood ünlülerinin bile merakını cezbediyor, zira Jolie yeni bir zamanın habercisi. Hatırlayın, birkaç yıl öncesine kadar tüm medyada Paris Hilton’un resimleri, gezmesi, giysileri vardı. Artık, Paris Hilton’un esamesi bile okunmuyor. Onun sefahat dolu yaşantısı, rüküşlüğü, köpekleri kimsenin ilgisini çekmiyor. Herkes Jolie’ye kilitlenmiş durumda, onun bir adım sonra ne yapacağını pür dikkat izliyor. İzlemekle kalmıyor insanlar, popüler kültürde  “Angelina etkisi” iyiden iyiye hissediliyor. Bugün Amerika’da yayınlanan dizilerde, mesela Grey’s Anatomy, karakterler çocuk doğurmaktansa, tıpkı Angelina Jolie’nin yaptığı gibi, Afrika’dan evlat ediniyorlar. İnsanlar Jolie’ye hayranlık duyuyor ama Jolie çok güzel, zengin veya yetenekli olduğu için değil. Jolie göz kamaştırıyor çünkü, insanlar ona baktığında artık bir şeylerin değiştiğini ve iyi bir yönde değişiğini hissediyorlar.   

Paris Hilton, George W. Bush döneminin, amiyane tabirle açgözlülüğün, savaş çığırtkanlığının, canım petrol istiyor ve bunun için her şeyi yaparım tarzı bir serbestlik anlayışının yani, bildiğimiz neo-liberal çirkefliğin estetik ve kültürel sembolüydü. Hilton da saçıp savurduğu paralarla, iş güç tanımayan hayatıyla ve “daha fazla para istiyorum, sana ne” tavrıyla gündemi durmaksızın meşgul ediyordu. İnsanların parayla her çeşit arsızlığı yapma hakkına sahip olabilecekleri duygusunu körükledikçe körüklüyordu. 

Angelina Jolie gibi bir kadının, yani Paris Hilton’un 180 derece zıttı bir kadının, ortaya çıkması ve bu derece meşhur olması insanların artık başka tür şeylere kıymet verdiğinin habercisi. İnsanlar şu aralar Paris Hilton gibi karikatürlere, daha da önemlisi onunla özdeşleşen neo-liberal değerlere çok önem atfetmiyor olsa gerek ki, Angelina Jolie bu kadar cazip bir figür haline geldi. Dünya mültecileri için uğraşan, Sınır Tanımayan Doktorlar’a destek veren, depremden sonra Haiti için çalışan, yani, dünya işleri için uğraş veren bir kadının çabalarını bütün dünya gazeteleri manşetlere taşıyorsa, o kadının çocuklarını yetiştirirken demokratik prensipler uygulaması (çocuklarını farklı dini inançlar hakkında bilgilendirmesi, onları kalıplaşmış cinsiyet normlarına göre yetiştirmemesi) herkesin bu derece ilgisini çekiyorsa, bildiğimiz neo-liberal kültürün sonuna geldik demektir.

Bu da heyecan verici bir şey!