İsmet Berkan twitter’da epeyce ses getiren bir kampanya yürütüyor bir haftadır. Bu kampanyayı sonunda Hürriyet’teki köşesine de taşıdı. Kampanyanın adı “sınırsız iade hakkı”. Yani, tüketicinin satın aldığı malı sorgusuz sualsiz iade edebilme hakkı, firmaların da bu durumda müşteriye para iadesi yapması. Berkan bir vukuat yaşamış, kampanyayı bu olay üzerine başlatmış. Olay şu: Berkan ve eşi üzerinde hala etiketi olan hiç giyilmemiş bir gömleği iade etmek için bir mağazaya gidiyorlar. Mağazadakiler gömleği kokluyor ve siz bunu giymişsiniz diyorlar. Berkan gömleği iade edemiyor, bir de mağaza personelinin aşağılayıcı muamelesine maruz kalıyor.

Berkan, bu gibi durumlarda firmaların müşteriyi yalancı yerine koyan tutumlardan vazgeçmesi gerek diyor. Sınırsız iade hakkının tüketicinin temel haklarından biri olduğunu, Türkiye’deki yasaların da artık bu hakkı tanıması gerektiğini söylüyor. Berkan’ın başlattığı twitter kampanyasına katılanlar da Türkiye’deki Tüketicileri Koruma Kanunu’nun değişmesi için kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Bu kampanyaya sonra gazeteciler de destek verdi. Köşe yazarları, şu anki iade politikalarının modernlikle bağdaşmadığını, firmaların artık bakkal zihniyetinden vazgeçmesi ve sınırsız iade hakkını kabul etmesi gerektiğini yazdılar.

Şu haliyle tartışmanın odağında şirketler ve tüketiciler var. Şirketler güçlü ve devasa organizasyonlar. Tüketiciler ise şirketler karşısında haliyle güçsüz. Berkan, sınırsız iade hakkının güçsüzü güçlüye karşı koruyan bir uygulama olduğunu, bu açıdan ileri demokrasinin bir parçası olduğu fikrinde. İleri demokrasi tüketici haklarından da geçer, diyor.

Tüketici hakları da işçiyi ezip geçiyor maalesef. Perakende gibi rekabetin tavan yaptığı bir sektörden bahsediyoruz. Şirketler en az elemanla en fazla işi yapma gayreti içindeler. Haliyle mağaza elemanlarının canı çıkıyor. Bir kere, bayram seyran demeden çalışıyorlar. Gün boyunca nefes alacak zamanları bile olmuyor. Uzayan alışveris kuyrukları, müşterilerin bitmeyen talepleri, ve yönetimin durmak bilmeyen kontrolü altında, yani korkunç bir stres altında çalışıyorlar. Düşünün, istediğiniz zaman tuvalete gitmeniz bile bir lüks.

 Bu nahoş manzaraya bir de şu haliyle sınırlı olan iade işlerini ekleyin. Müşterinin iade ettiği malı yine satış elemanı ya da kasiyerler alıyor. İadenin bir sürü işi var: gider pusulası kesilecek, mallar ya imhaya gönderilecek ya da yeniden paketlenecek, reyona konulacak. Tabii çalışanlar bunları genelde gün sonunda yapıyor çünkü gün boyu yoğun bir müşteri akışı oluyor mağazalarda. Ve bu işlerin hepsi personelin halihazırda yapmakta oldukları işlerin üstüne ekstra olarak yaptıkları şeyler. Karşılığında ise değişmeyen bir şey, yani asgari ücret alıyorlar. Sınırsız iade hakkı şirketlere mali bir külfet getirecek ve şirketler de bunu kendi işçilerini çok daha yoğun bir biçimde çalıştırarak ve sömürerek çözecekler.

Sınırsız iade hakkı bu yüzden bence bir hak değil. Eğer hak dediğiniz şeyi bir başkasının pestili çıkması pahasına elde ediyorsanız, bu elde ettiğiniz şeye hak diyemeyiz. En iyi ihtimalle ayrıcalık diyebiliriz.

Türkiye’de tüketicilerin daha fazla ayrıcalığa ihtiyacı var mı emin değilim. Müşteri mutluluğu denen şey artık öyle bir noktaya geldi ki, tüketici kendini ne zannediyor bilemiyorum. Mağazalara girip müşterilerin çalışanlara nasıl davrandığına tanık olunca insan yerin dibine giriyor. Tüketici mağaza çalışanını azarlıyor, hakaret ediyor, küfür ediyor, yetmedi müdüre şikayet ediyor. Çalışan haklı bile olsa sonunda müşteriden özür dilemek zorunda kalıyor. Müşterilerin emeğe zerre kadar saygı duyduklarını düşünmüyorum. Cep telefonuyla konuşarak reyonlardaki (almayacağı) giysileri hallaç pamuğu gibi karıştıran müşteriden geçilmiyor mağazalar. “Niye herşeyi döküp saçıyorsun? Arkanda ne çok iş bırakıyorsun” deyince, “Düzeltsinler! Çalışanların işleri ne” diye cevabı yapıştırıyorlar. İnsan her durumda haklı olabilir mi? Tüketici dediğimiz insan türü kendini her durumda haklı görüyor.

Ben Türkiye’de tüketici haklarının budanması taraftarıyım. Tüketicinin kendisine hak saydığı abuk subuk tavırların da budanması taraftarıyım. Ayrıca, tüketimin de azalmasını savunuyorum. İade edeceğinize az alın, düşünerek alın. Sınırsız iade talebi ile şirketleri hizaya getirmenin mümkünatı yok, zira onlar hep bir yolunu buluyorlar. Siz de bu tip taleplerle işçileri cezalandırmaktan başka bir şey yapmış olmuyorsunuz.