ABD’de 700 kişinin gözaltına alındığı eylemler ve dünyanın dört bir yanından gelen eylem haberleri devrimcileri, solcuları ve daha birçok kesimden hayalperesti umutlandırıyor. Birkaç haftadır şöyle kıyıda köşede kalmış felsefeci siyaset uzmanı kim varsa yorumlarına ve son makalelerine ulaşmaya çalışıyorum.

Radikal İki’deki yayınlanan Zizek röporajı da bütün tabloyu daha netleştirdi bende. (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1065048&Date=03.10.2011&CategoryID=41) Zira dünyanın her tarafından farklı görüşlere sahip düşünürlerin farklı ülkeler ve devlet konseptleri için aynı şeyleri söylemesi çok da yabana atılacak bir şey değil.

Zizek diyor ki: “Bir şeylerin değişmesi anlamında, evet, bir devrim olacak. Ancak sürekli olarak vurguladığım gibi, ben 20. yy’daki haliyle Komünist Parti’nin geri dönüp bizi kurtaracağı yanılsamasını paylaşmıyorum. 20. yy sona erdi.”

Arap baharı’nın başlattığı akım tüm dünyada bir beklenti yarattı. Hele ki içinde enerjisi patlamaya hazır toplumlarda daha fazla. Avrupa’nın birçok ülkesinde gençler sokaklara döküldü. Kendi liderlerini yarattı hareketler.

Bundan bir şey çıkar mı?

Çıkar.

Ama ne çıkar ne zaman çıkar işte onu bilemiyoruz.

Çünkü ulus devlet yapıları, altyapılarını öyle sağlam bir temele dayandırıyor ki, buradan çıkacak devrimin milliyetçi bir hareket olması ihtimali herkesi bu konuda ürkek davranmaya sevk ediyor.

Bir yandan ülkesinde kadın erkek eşitliği için mücadele eden muhalefet yanlıları aynı şekilde ülkedeki Faslıların, Flamanların, Fransızların gitmesini isteyebiliyor. Yani bir saflaşma hareketi başlatabiliyor.

Dediklerimi daha iyi anlatabilmek için bir örnek vermek istiyorum. Kafkaslar.

Tarihin son 20 yılında belki de bizim görmediğimiz en kanlı katliamlara, bizim farkına varmadığımız ve ABD’nin Avrupa’nın çoğu kez el atmaya bile çekindiği soğuk ve sıcak savaşların olduğu Kafkaslar.

Bölgenin büyük ağabeyi son 50 yıldır hiç değişmedi. Rusya kendi bölgesindeki en güçlü ülkelerden biri. Geçen hafta Epress.am gazetesinde yapılan bir yorumda bir uluslararası ilişkiler uzmanı şöyle diyordu: “Rusya, Türkiye ve İran bölgenin güçlü ülkeleri, Avrupa yerine onlarla dayanışmalı”

Çok da yavan bir yorum değil bu. Zira Avrupa dediğim gibi çoğu kez el atmaya bile korktu Kafkaslardaki savaşlara. Osetya Savaşı’nı hatırlayalım. Karabağ savaşı sırasında sadece Fransız ve İtalyan doktorlar bölgedeydi.

Gürcistan yıllar önce bağımsızlığını kazandıktan hemen sonra ABD ile Rusya’nın arasına düşmüştü. Sovyet ekolü ile yetişmiş Gürcü siyasetçiler ülkeyi kimin eline teslime edeceklerine karar verememişlerdi. Kendisinden ayrılanlara ceza çektiren Sovyetlerin yeni versiyonu BDT Ermenistan’a uyguladığı yaptırımlarla atom santralını kapatıp Ermenistan’ı gazdan kesip Gürcistan’ı elektriksiz bıraktı.

Bunlar size okuyunca pek bir şey ifade etmeyebilir. Ama şunları düşünün. Ermenistan’da elektrikle çalışan toplu taşıma araçları (ki hepsi) artık insan gücüyle çalışıyordu. Yani otobüsler itiliyordu. Ermenistan’da o zamanları “soğuk ve karanlık günler” olarak hatırlıyorlar.

Tiflis’te elektriksizken sokaklarda hırsızlık ve suç giderek yükseldi.

Ermenistan Rusya’yı seçti. Gürcistan ise ABD’yi.

Bugün Ermenistan’da bağımsız ekonominin neredeyse %40’ı Rus firmaların elinde: Tren, ulusal havayolu, Telekom, gaz, elektrik, posta.

Gürcistan’da ise başta sokakları suçtan “temizleyen” polisler olmak üzere inşaat ve diğer her türlü güvenlik ABD’den alınan ekipmanlarla sağlanıyor. Sokaklarda bizim İstiklal Caddemiz’de dolaşan mini couper, nissan ve Toyota polis araçlarımız gibi onların da chevrolet’leri var. Polisler ABD’den gelen eğitimcilerle çalıştıktan sonra sokağa salınıyor.

Bugün Kafkaslar’da yeni bir dönüşüm söz konusu. Putin geçen hafta önümüzdeki seçimlerde devlet başkanlığı yarışına katılacağını açıkladı. Rus ekonomisini kurtarmak için tüm işadamlarını tokatlayıp zorla vergi toplayan Putin’in geri dönüşüne Rusya’dan kimsenin itirazı çıkacağını sanmıyorum.
Ermenistan’da da Robert Koçaryan aynı şekilde aktif siyasete döneceğini “halk beni istiyor” sözleriyle duyurdu.

Yerevan’da birçok kişinin ölümüne ve halkın travmatik boyutlarda zarar görmesine sebep olan 1 Mart olaylarının mimarı, her ne kadar bağlantısı kesin olarak kanıtlanamasa da iktidarı sırasında, parlamentoyu bastırıp tüm sol partiyi ve dönemin seçilmiş başbakanını kendi meclisinde kurşunlattığı idda edilen bu liderin geri dönüşünün de Putin kadar kesin olduğunu herkes biliyor.

Böyle bir ortamda 4 gündür Yerevan’da süren muhalefet partisinin mitinginde ise meydanda kurulan çadırlar demokrasi istiyor.

Herkes Arap Baharı’ndan bir şeyler umdu, umuyor… En refahlı ülkeler sıralamasında ilk 10’daki ABD’de bile Broklyn Köprüsü’nde eylem yapılıyor.

Ama acaba biz sadece kendimizi mi eğlendiriyoruz?

Kendi ülkelerimizde hareketlilik namına bir şey yokken, giderek koyunlaştırılan bizler, baharı dışarından değil de içeriden yaşamalıyız sanki.

Bu yüzden kendi liderlerimizi, kendi gücümüzle (varsa) yaratmalıyız.