Cumartesi sabahı tam 7 tane kitabım oldu.

Ne Tüyap kitap fuarına gittim, ne evden dışarı çıktım, ne de bilgisayarın başından kalktım. Kanepede oturdum ve kitapların teker teker Kindle’ıma yüklenişini seyrettim.

İşin en güzel tarafı, Amazon.com’dan aldığım halde, bu 7 güzel kitabın bir tanesine bile para vermemem oldu. Bu kitapların hepsi yazarlık zanaati hakkında Writer’s Digest tarafından yayınlanmış kitaplar. Writer’s Digest Kasım ayını roman yazarak geçirmeye heves etmiş -ve etmemiş olan- herkese bu kitapları, 6-12 Kasım tarihleri arasında, bedava temin etti.

Kasım ayı keyfekeder seçilmemiş. Kasım artık tescilli roman yazma ayı. Buna sebep olan da NaNoWriMo (National Novel Writing Month), yani Ulusal Roman Yazma Ayı adlı internet tabanlı bir oluşum. 1999 yılında, Amerika’nın batı yakasında yaşayan ve sayısı 20’yi geçmeyen bir grup insan bir araya gelip karar vermiş. Ellerinde sürünen romanları bitirmek için, motive olmak için, erteleme hastalıklarından kurtulmak için ve disiplinli bir şekilde yazmak için kendilerine bir site kurmuşlar. Hedef, herkesin kendi romanını Kasım ayı içinde yazıp bitirmesi.

Romanların en az 50.000 kelimeden oluşması gerekiyor. İsteyen herkes bu siteye üye olup kendisine bir hesap açıyor ve oturup romanını yazıyor. Her yılın Kasım ayında düzenlenen bu faaliyete ilk yıllarda sadece 20-30 kişi katılıyormuş ama şimdi katılımcı sayısı 200.000’i aşmış durumda.

NaNoWriMo’nun yarattığı etkiyi Twitter’dan takip etmek mümkün. Katılımcılar sürekli Twitter’dalar, birbirlerine destek oluyorlar. Ne kadar yazdıklarını ya da yazamadıklarını anlatıyorlar. Birbirlerine ipuçları ve taktikler veriyorlar. Yazarlık doğası gereği yalnızlık gerektiren bir uğraş. Kafanızın sesini iyi dinlemeniz, bu yüzden de yalnız olmanız gerekiyor. Ama bu yalnızlık aynı zamanda insanı yıldırıyor. Yazmaya uzun vakit ayırmanıza rağmen ortaya çıkan şey, hele de ilk seferinde, iyi olmuyor. Hep çalışmak gerekiyor. Yazdığınız şeyin iyi olduğundan hiç emin olamıyorsunuz, bu da cesaretinizi kırıyor. Etrafta sizinle aynı dertleri paylaşan pek insan olmuyor. Ve insan yazmaktan yavaş yavaş uzaklaşıyor. Bu açıdan, NaNoWriMo yazmak isteyenlere yol arkadaşı olan ve onlara cesaret veren bir oluşum. Yarattığı etki de öyle bir hale gelmiş ki, Twitter #nanowrimo diye inliyor, şu aralar.

Pojeyi eleştirenler de var tabii. Bilhassa editörler. Bu kadar kısa sürede, bu kadar hızlı yazılan bir metinden hayır gelmeyeceğini söylüyorlar. Yazma işinin en önemli kısımlarından birisinin revizyon olduğu düşünülürse, haklılar. Öte yandan, NaNoWriMo’ya katılıp çok satanlar listesine giren kitaplar da var. Misal, Sara Gruen’in kaleme aldığı Water for Elephants (Geçen sene bu roman filme uyarlandı ve Aşkın Gücü adıyla gösterime girdi).

Yayınevleri, yazılı ve görsel basın ise projeye epey destek veriyor. Bir sürü yayınevi Kasım ayı boyunca NaNoWriMo katılımcıları için indirim kampanyaları düzenliyor. Benim en çok hoşuma giden ise kütüphanelerin katılımı oldu. Pek çok kütüphane bu projeyi destekliyor ve bu destek çerçevesinde kütüphanelerinin bir bölümünü NaNoWriMo katılımcılarına ayırıyor. Katılımcılar kütüphanelerde kendilerine ayrılmış bölümlerde gün boyunca yazıyorlar.

Virginia Woolf, 1929 yılında yazdığı Kendine Ait bir Oda adlı kitabında yazma uğraşısının inceliklerinden ve dertlerinden bahsediyordu. Yazarlığın, bilhassa kadınlar için ne kadar zor olduğunu anlatıyordu, çünkü kadınların önündeki engellerin yasal bir tarafı vardı o zamanlar. Kadınların belli üniversitelere ve kütüphanelere girmesi yasaktı. Woolf, bu yüzden, yazar olmak isteyen bir kadının biraz parası ve kendine ait bir odası olması gerektiğini söylüyordu. Şimdi, NaNoWriMo projesine ve kütüphanelerin desteğine bakınca sadece yazmak isteyenleri motive eden bir ağın varlığını görmüyoruz. Aynı zamanda, yazarlığın demokratikleştiğini görüp seviniyoruz.