Otoriteryen rejimlerin söylemleri üç temel bileşenden oluşur. Birincisi, olumsuz sonuçların iç ve/veya dış düşmanların işi olduğunu ileri sürmek. İkincisi, olumlu sonuçları rejimle, özellikle rejimin lideriyle özdeşleştirip kişi kültü yaratmak. Üçüncüsü, ülkenin her an yeni bir köşeyi dönmek üzere olduğuna dair şişkin müjdeler vermek. Bu yüzden, AKP rejiminin son zamanlarda bu üç bileşene birden, hatta aynı gün içinde başvurduğunu görmek şaşırtıcı değildi.

Yarattıkları ekonomik çöküntünün mağduru olan vatandaşların gözünün içine bakarak tekrarladıkları açıklamalarda, döviz kuru ve enflasyon artışını faiz lobisine ve bunun içerideki işbirlikçilerine bağladılar. Aynı zamanda, bu düşmanların emellerini bozduklarını, döviz kurunun köpüğünü aldıklarını, en kısa surede enflasyonun da köpüğünü alacaklarını müjdelediler. Bu da yetmedi, Avrupa Birliği’yle ticaretimizde ihracat fazlası verdiğimizi, 2023’e kadar savaş uçağımızı yapacağımızı eklediler. Bu başarıları, Türkiye’ye çağ atlatan AKP rejimi ve lideri Erdoğan’ın Türkiye’ye yeni çağlar atlatacağının kanıtı olarak sundular. Oysa AKP’nin ekonomi politikası ve bu politikanın sonuçlarıyla ilgili gerçekler bu fetihçi resimle hiç uyuşmuyor.

Keyfi ekonomi politikası ekonomik belirsizlik getirdi

AKP rejiminin temel düsturlarından birisi ekonomi politikasında şeffaflık yokluğu ve keyfiliktir. Şeffaflık yokluğunun örneklerinden birisi kamu-özel ortaklığıyla yapılan kamu yatırımlarıdır. Bu yatırımların ihalelerinin hazırlanmasında Türkiye’nin skoru 100 üzerinden 37’dir. Bu kriterle ilgili OECD ortalaması 53’tür. Davet edilmemiş (yani önceden seçilmemiş) müteahhitlerden teklif alınmasıyla ilgili OECD skoru 72 iken, Türkiye bu konuda Dünya Bankası’na bilgi vermemektedir!

Sırf kamu yatırımlarında ise, Türkiye’nin kontrat yönetiminde skoru 60 iken, OECD skoru 85’tir. Altyapı varlıklarının yönetiminde Türkiye’nin skoru 46 iken, OECD ortalaması 77’dir. Bu durumda ortaya çıkan sonuç sudur: Dünya’da en çok kamu ihalesi alan 10 şirketten 5’i Türkiye’dedir. Rejim yandaşı olarak bilinen bu 5 şirket herkesin malumudur: Limak, Cengiz, Kolin, Kalyon ve MNG. Daha da ilginci, AKP rejimi son 10 yılda Cengiz İnşaat için 30, Kolin İnşaat için 36, Kalyon İnşaat için 19 ve Limak İnşaat için de 19 kez vergi, resim ve harç istisna belgesi ihdas etmiştir! (Evrensel, 24 Aralık 2020) Kapsamlı bir kitap çalışmasında, Esra Çeviker Gürakar kamu ihaleleriyle ilgili daha ibret verici sonuçlar sunuyor (Politics of Favouritism in Public Procurement in Turkey – Türkiye’deki Kamu İhalelerinde Siyasi Tarafgirlik – Pelgrave, 2016).

Şeffaflık yokluğunun diğer bir örneği, başta İstanbul olmak üzere, AKP’lilerin yönettiği belediyelere seçimler öncesinde verilen banka kredileridir ve bu belediyelerin yandaşlara peşkeş çektiği belediye kaynaklarıdır. Zeynep Özdemir ve Süheyla Özyıldırım’ın 2011’de The World Economy adlı dergide yayımlanan bir makalesi, kamu bankalarının siyasi olarak tercih edilen yerel projeleri finanse ettiğini gösteriyor. Diğer bir çalışmada, Çağatay Bircan ve Orkun Saka kamu bankalarının AKP’li belediyelere seçimler öncesinde verdikleri kredilerin arttığını, muhalefetr mensup belediyelere verilen kredilerin ise azaltıldığını kanıtlıyor. Bu uygulamaları orkestra edenlerin son zamanlarda ‘Nas’tan söz etmesi tanrı korkusundan duyulan bir nedamet mi; yoksa kendine özgü bir ‘Nas’a sahip olmanın beraberinde getirdiği bir nobranlık mı?

Eldeki veriler ikinci ihtimale işaret ediyor. AKP rejimi dünyevi veya ilahi herhangi bir kısıta tabi olmak istemeyen bir rejimdir. Yani hem genel olarak politikada hem de ekonomi politikasında elini-kolunu bağlayacak, bunun ötesinde hesap vermesini mümkün kılacak hiçbir kuraldan hazzetmiyor. Bu keyfiliğin kaçınılmaz sonucu olarak, Türkiye’deki ekonomik belirsizlik AKP döneminde artmış bulunuyor. Aşağıdaki grafikte Türkiye’deki ekonomik belirsizlik endeksinin AKP döneminde arttığını görüyoruz. Hatta AKP’nin 1990’lardaki krizlere yol açan Özal döneminin keyfiliğini de arattığını görüyoruz!

Turkiyedeki-ekonomik-belirsizlik-endeksi-1

 Grafiğin ardındaki veriler Dünya Belirsizlik Endeksi (World Uncertainty Index) adlı bir veri setinden alınmıştır. Bu veri seti, metin madenciliği diye bilinen bir yöntemle Economist Intelligence Unit raporlarının taranmasıyla oluşturulmuş. Belirsizlik endeksi 143 ülke için mevcut. Dolayısıyla AKP dönemini yalnızca Türkiye’deki diğer dönemlerle değil, aynı yıllarda başka ülkelerle de karşılaştırabiliriz. Aşağıdaki grafik Türkiye ile 17 Avrupa ülkesinin ortalamasını kıyaslamaktadır. Görülebileceği gibi, keyfi politikaların neden olduğu belirsizlik Türkiye’de Avrupa ortalamasından genellikle yüksek olmuştur (2019-2020 dönemi hariç). 2021 yılı verileri eksik olduğu için, AKP rejimin 2021’in son çeyreğinde yazdığı ekonomi politikası ‘destanı’nın etkileri henüz görülmemektedir.

Turkiyedeki-ekonomik-belirsizlik-endeksi-2

Belirtilmesi gereken diğer bir nokta da şudur: Avrupa ortalamasına, çok derin bir kriz yaşayan Yunanistan ve AKP rejimi benzeri otoriteryen rejimlerle yönetilen Polonya ve Macaristan da dahildir. Öyle görünüyor ki, AKP rejimi Hindistan’daki Modi rejimini de solluyor. Bir tek aynı kategoriye dahil edilen Bolsanoro rejimin iktidara gelişi sırasındaki Brezilya’dan daha belirsiz bir ekonomi iklimi yakalamamışız. Son olarak: Karşılaştırma yaptığımız diğer ülkelerde 2021 yılının ilk çeyreğinde belirsizlik düşerken, Türkiye’de belirsizlik yükseliyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi, son çeyrek verileri ortaya çıktığında Türkiye’deki bu yükselişin çok daha belirginleşmesini bekleyebiliriz.

Turkiyedeki-ekonomik-belirsizlik-endeksi-3

Bu belirsizlik endeksini kullanarak yapılan çalışmalar, artan belirsizliğinin artan ekonomi politikası belirsizliğine yol açtığını, bunun da ötesinde, daha düşük ekonomik büyüme oranlarına neden olduğunu gösteriyor. AKP rejimi ekonomik büyüme destanı yazmayı çok seviyor. Bunun için barutu da var: yandaş müteahhitlere hizmet eden konut sektörüne bağımlılık, enflasyona yol açan gevşek para politikaları ve ucuz emeğe dayalı rekabet sayesinde ekonomik büyüme sağlanabilir. Ama bunun faturası eninde sonunda çıkar. Aşağıdaki grafik, AKP’nin keyfi ve şişirmeci ekonomi politikasının toplam faktör üretkenliğinde neden olduğu düşmeyi gösteriyor.

Turkiyedeki-ekonomik-belirsizlik-endeksi-4

AKP 2002’de iktidara geldiğinde yükselen bir üretkenlik eğrisini miras almış, bunu yalnızca 2002-2005 arasında üç yıl sürdürmüştür. Kemale erdiği 2005 yılından itibaren, AKP ya düşen verimliliğe imza atmış; en başarılı haliyle, 2002’de iktidara geldiğinde devraldığı üretkenlik değerinin genellikle altında kalmıştır. Bu destanın arkası gelecek: artan enflasyon daha çok çalışanların sırtına yıkılacak, Türkiye ucuz emek gücü – düşük üretkenlik mahkûmu bir ülke/toplum haline gelecektir. Bu geleceği kendilerine ve çocuklarına layık görmeyenlerin elini taşın altına koymalarının zamanı gelmiştir.

___________________

*Mehmet Uğur

Ekonomi ve Kurumlar Profesörü

Greenwich Üniversitesi

Greenwich Ekonomi Politik Araştırmaları Merkezi