BirGün gazetesinin 20 Şubat tarihli Pazar eki  önemli ve güncel bir konuyu, Türkiye’deki enerji krizinin farklı yönlerini işliyor. Oğuz Oyan, Seyhan Erdoğdu, Aziz Konukman, Mahir Ulutaş, Özgür Gürbüz ve Oğuz Türkyılmaz AKP rejiminin enerji politikasının özelleştirme, enerji yoksulluğu, finansman ve maliyet gibi sonuçlarını mercek altına koyuyor. Yapılan eleştiriler ve öneriler adil, şeffaf ve sürdürülebilir bir enerji politikası için önemli ip uçları içeriyor.

Bu yazının iki amacı var. Birincisi, dünyadaki enerji politikası tartışmalarında gözlenen ama BirGün Pazar’daki tartışmada yeteri kadar yansıtılmayan enerji demokrasisi kavramına dikkat çekmek. İkincisi, erişilebilir, doğaya zararı az ve sürdürülebilir bir enerji üretimini mümkün kılacak demokratik bir enerji rejiminin temel ilkeleri hakkında bazı öneriler yapmak.

Enerji demokrasisi

Enerji demokrasisi hem giderek yaygınlaşan bir toplumsal muhalefet hareketidir hem de bu hareketi inceleyen bir araştırma alanıdır. Enerji demokrasisi kavramının her iki anlamda yaygınlık kazanması 2017 yılında yaşanan iki gelişmeyle ilgilidir. Gelişmelerden biri, Transnational Institute’un (Ulus Ötesi Araştırmaları Enstitüsü’nün) Reclaiming Public Services (Kamu Hizmetlerinin Geri Kazanılması) başlıklı raporunun yayınlanması. 1990’ların neo-liberal politikaları döneminde özelleştirilen 835 kamu hizmetinin tekrar kamu işletmesi haline gelişini belgeleyen rapor, kamulaştırma ile enerji demokrasisi arasındaki ilişkiyi vurgulayan temel bir belge niteliğindedir. İkinci gelişme, 2017 Temmuz’unda Utah Üniversitesi İletişim ve Demokratik Katılım Çalışmaları Merkezi’nde toplanan ilk enerji demokrasisi sempozyumudur. Bu sempozyum enerji demokrasisi konusunun yeni bir çalışma/araştırma alanı haline gelmesinde önemli bir işlev görmüştür.

Bir toplumsal hareket veya bir araştırma alanı olarak, enerji demokrasisi kavramına göre enerji rejimi devletin ve sermaye sahiplerinin eline bırakılamayacak kadar önemli bir kamu alanıdır. Bu saptamadan hareketle, enerji demokrasisinde üç amaç ön plandadır: (i) yenilenebilir enerji kaynaklarına daha çok önem veren enerji dönüşümünün hızlandırılması; (ii) enerjiye erişim olanaklarının iyileştirilmesi; (iii) enerji rejiminin demokratik ve hesap verebilir olması; teknik ve/veya güvenlik gerekçeleriyle enerji politikasına karşı muhalefetin susturulmaması.

Bu amaçlar dikkate alındığında, AKP rejiminin rantçı enerji politikasına karşı Türkiye’de yürütülecek muhalefetin dünyadaki enerji demokrasisi hareketlerini tanıması; bu hareketlerle karşılıklı dayanışma ve deney alış-verisi içinde olması önem kazanmaktadır.

Enerji demokrasisi hareketlerinden ve literatüründen bir sonuç daha çıkarmak mümkün: kamulaştırma erişilebilir ve sürdürülebilir enerji için gerekli, ama yeterli bir koşul değildir. Yeterlilik koşulu enerji rejiminin demokratikleştirilmesidir. Demokratikleştirme de enerji politikası kararlarının yerel toplulukların talep ve tercihlerini dikkate alan bir süreçten geçmesi anlamına gelmektedir. Bu koşul, hem gelecekteki enerji politikalarının toplumsal meşruiyeti açısından, hem de geçmişteki bürokratik/merkeziyetçi kamulaştırma deneylerinin hatalarını tekrarlamama açısından önemlidir.

Demokratik enerji rejimi için ilke önerileri

BirGün Pazar ekindeki tartışmaya katkı yapanlardan Özgür Gürbüz arzulanan enerji modelini çok güzel tanımlıyor: “… doğaya en az zararı verecek, iklim krizine yol açmayacak, daha fazla enerji tüketmeyi değil enerjiyi verimli kullanmayı öne çıkaracak, istendiğinde erişilebilir olacak ve temel ihtiyaç olduğuna göre kimse yokluğunu çekmeyecek.” Bu özelliklere sahip enerjiyi üretmek için farklı teknolojiler, farklı maliyet ve riskler arasında zorlu seçimler yapmak zorunda kalacağımızı hatırlatıyor. Buna eklemeler yapabiliriz. Örneğin, yapılan herhangi bir politika seçiminden yararlananlar veya zarar görenler olabilecek. Yarar ve zarar farklılıkları hem mevcut kuşak içindeki farklı kesimler arasında, hem de mevcut kuşakla gelecek kuşaklar arasında olabilecek.

Bu tür takasları en adil bir şekilde yapabilmek için, enerji demokrasisi perspektifi enerji rejiminin mümkün olduğunca kapsayıcı, eşitlikçi ve düşük karbon içerikli olması gerektiğini belirtir. Bunun dışında, politik gücün ve karar verme yetkisinin mümkün olduğunca yerel düzeye doğru kaydırılması; elektrik şebekesine erişimin küçük çaplı yenilebilir enerji üreticilerini kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğine işaret eder.

Enerji demokrasisi perspektifinden damıtılan bu önerilere ek olarak, ortak kamusal kaynakların yönetimiyle ilgili literatürün önerileri de dikkate alınabilir. 2009 yılında İktisat alanında Nobel Ödülünü kazanan Elinor Ostrom’un çalışmalarından ortaya çıkan bazı ortak kamusal kaynak yönetimi ilkeleri şu şekilde özetlenebilir:

  • Nehir, göl, orman gibi ortak kaynaklara en yakın yerel toplulukların/yönetimlerin özerkliğinin merkezi hükümet tarafından kabul edilmesi;
  • Ortak kaynaklardan yararlanma biçimlerinin yerel koşulları dikkate alması;
  • Yararlanma ve bakım kurallarını ihlal edenlerin ihlalle orantılı yaptırımlara tabi olması;
  • Projenin büyüklüğüne bağlı olarak kooperatif, şirket, ortaklık, vb. farklı üretim örgütlerine açıklık
  • Hızlı ve az maliyetli ihtilaf çözümü mekanizmaları

Elinor Ostrom’un Nobel ödülü konuşmasında belirttiği gibi, bu ilkelere uygun bir şekilde örgütlenen yerel grupların ortak kaynak yönetimi projeleri merkezi hükümet veya özel piyasa aktörlerinin projelerinden daha başarılı olmuştur. Bunlar arasında enerji üretimi projeleri yoktur, ama enerji üretimi projelerine benzer şekilde şebeke ve dağıtım gerektiren su projeleri vardır.

Yukarıda özetlenen enerji demokrasisi ve ortak kamusal kaynak yönetimi perspektiflerinden çıkan sonuçlardan birisi, Türkiye halkları AKP’nin rantçı enerji politikasına mahkum değildir. Toplumsal muhalefet hareketi olarak enerji demokrasisinin kat ettiği yol bunun açık bir göstergesidir. İkinci sonuç, neo-liberal ve rantçı politikanın ekonomik, mali ve ekolojik tahribatını durdurmak ve tersine çevirmek için kamusallaştırma gereklidir, ama yeterli değildir. Üçüncü sonuç, temiz, erişilebilir ve sürdürülebilir enerji üretimi için politik gücün ve karar verme yetkisinin mümkün olduğunca yerel düzeye doğru kaydırılması gerekir.

_____________

Mehmet Uğur

Ekonomi ve Kurumlar Profesörü

Greenwich Üniversitesi