*Meclis kürsüsünde yaptığı her konuşma internette forword rekorları kıran, Facebook’ta videoları paylaşılmaya doyamayan CHP’li Muharrem İnce o gece kürsüye çıkmadı. MHP’nin en renkli en fırlama ve en orijinal muhalefetini yapan Oktay Vural o gece İPad’ını gösterip kürsüye çıkmadı. TBMM kürsüsünde coştukca coşan kabına sığamayan, bardak parçalayan BDP’li Hasip Kaplan ‘arkadaşlar bu kadarı da ayıp olur’ yahu demedi. Milletvekili Sırrı Süryya Önder o sevdiğimiz üslubu ile esprilerle bezediği bir ‘bu zam akıllara sığmaz gardaşlar’ demedi. Elinde Fenerle kürsüye çıkıp inen Meclis’in muhalefet kurdu Kamer Genç ortalıkta gözükmedi. Ak Parti’nin vicdanı Bülent Arınç gönül almak için bile olsa kürsüye çıkıp bir iki cümle söylemedi. O kürsüye çıkıp yıllarca süren bir ezberi bozma cesareti gösteren Kıbrıs’ta ‘Türk askerlerinin işgali var diyebilecek kadar cesur Ertuğrul Kürkçü bile sustu, düşünün artık. Tamam hiçbir milletvekilinin 2 yıl çalışıp karşılığında ömürboyu 8000 TL alacakları milletvekillerinin ballı emeklilik düzenlemesine karşı ellerini şöyle iki yana açıp ‘yapamazsınız, cesedimi çiğnemeden bu yasayı geçiremezsiniz ’ demesini beklemiyorduk ama onca anlı şanlı muhalefetinden iktidarına kürsü hatibinin bari vicdanlara pansuman niyetine o kürsüye çıkıp birkaç cümle mırıldanmasını beklerdik. Belki gönül yine razı olmazdı ama bu çıkış niyetine susardık. Şimdi gel de sus böylesine ballı bir emeklilik maaşı karşısında. Gel de bunu emekli maaşına %4 zam yapılan emekli babama anlat. Bu yıl piyango gibi ikramiye Meclis’e vurdu! 

*Bankalar Caddesi çoğu İstanbullunun yıllar önce güzergâhından çıkardığı bir cadde. İşte burada bulunan o müthiş Osmanlı Bankası binasına SALT adında bir kültür merkezi açıldı. Yıllardır Türkiye’de gördüğüm en görkemli kütüphane ve çalışma ortamı yaratılmış. Daha da önemlisi böylesine bir binanın içine şahane bir restoran açılmış. Benim gidiş nedenim bu restaurant-cafe’yi görmekti. Sonrasında kütüphanesinde takıldım kaldım. Bunu şu yüzden üstüne basarak belirtiyorum: AKM’nin üstüne, girişine kafe yaptırmamak için koskoca binayı iki yıldır renove ettirmeyen geri kafalı mimarların da bu binayı ve binanın içindeki restoran işlevini görmesini isterim. Bir kenarda unutulmuş böylesine görkemli bir bina bugün bu kafe restoranın ünü ile tüm Türkiye’de konuşulmaya başlanabiliyor. Dün restoranın üst katında Dinç Bilgin arkadaşları ile manzaraya bakarak bir şeyler içip sohbet ederken alt katta Vasıf Kortun bir grup sanatçı ile oturmuştu. Buluşma böyle bir şeydir işte... Dün restoranına gittim, bugün bu vesileyle gördüğüm kütüphanesine gideceğim. 

*Dün bir arkadaşım ‘Belki de bu milletvekili emekli maaşları düzenlemesi Çankaya’da Abdullah Gül’den onaylanmadan döner ne dersin?’ dedi. ‘İyi espri’ dedim. Evet artık bu sadece bir espri konusu olabilir. Gülelim!

*Mümtaz’er Türköne’nin Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üyeliğine atanması eleştiriliyor. Ben ise kafadan eleştirmek yerine bekleyelim görelimciler safındayım. Belki de Atatürk’ü bildiğimiz ezberlerin ötesine taşıyacak yeni bir üslup getirebilir Mümtaz’er Türköne. Eleştirenlere de zaten şunu söylüyorum: “Siz dua edin Cumhurbaşkanı Engin Ardıç’ı o üyeliğe atanmadı. Asıl o zaman seyreyleyebilirdik gümbürtüyü..” 

*Fethullah Gülen’in kurucusu olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yöneticileri Meclis Anayasa Uyum Komisyonu’nda 6 maddelik bir anayasa değişikliği paketi anlattı. Geçen gün Faruk Mercan’ın bana gönderdiği bir mesaj sayesinde haberdar oldum. Ben bunu cemaatin anayasa değişikliğinde öncelikleri olarak yorumluyorum. Bu altı madde de şunlar var: 

1-Diyanet’e özerklik ve her kesimin Diyanet’te temsili
2-Din derslerinin mecburi olmaktan çıkartılması
3-Kürtçe eğitime imkân verilmesi
4-Etnik vurgu olmayan eşit anayasal vatandaşlık
5-Anayasanın etnik ifadelerden arındırılması
6-Yerel yönetimlere özerklik alanında yetki. 

Hepsini tek tek tartışabiliriz ancak ben genel olarak bu önerileri destekliyorum. Asıl daha önemli bir başka nokta var. Cemaat Anayasa değişkliği için kafa yorup çalıştaylar düzenleyip madde madde görüşlerini ortaya koyarken Ak Parti cephesindeki umursamazlık, ağırdan alma devam ediyor. Durmak yok, durmaya devam! 

*Geçen gün Orhan Pamuk’un abisi Prof. Dr. Şevket Pamuk televizyon programında konuğumdu. İzleyicilerin sorularında konu döndü dolaştı Orhan Pamuk’un kitaplarında abisi ile ilgili kullandığı tanımlamalara sıra geldi. ‘Küçükken Orhan Pamuk’u dövüyormuşsunuz, doğru mu?’ diye sordum. Şevket Pamuk şen bir kahkaha patlattı. ‘Ben hiç öyle hatırlamıyorum ama..’ dedi. Yani anlayacağınız Şevket bey küçükken Orhan’ı dövmemiş, kurmacaymış tüm anlatılanlar!

*35 gazeteci daha tutuklandıktan sonra sandıktan malum repliği çıkartabiliriz. Gerçi biraz tozlandı, biraz da modifiye etmeliyiz ama yine de politikacıların işine yarıyor işte! Nasıldı, ‘Bana gazeteciler tutuklanıyor dedirtemezsiniz!’ Ama tutuklanıyor işte netekim. Bir arkadaşım durumu başka bir cümleyle özetledi: “Oğlumun büyüyünce gazeteci olmasını istiyordum, artık istemiyorum.’ Haksız mı? Böyle bir ortamda gazetecilik ateşten gömlek değil mi?