Simit pazar sabahları maaile edilen keyifli kahvaltıların yiyeceği, hafta içi sabahları yarım saat daha geç uyanmak için vazgeçilen kahvaltının yoldaki telafisi değil yalnızca. Ay sonu maaşından artırmaya çalışan asgari ücretlinin, 70 yaşında hâlâ çalışmak zorunda olan yaşlı insanların, akşam evde yemek bulamayan üniversite öğrencisinin bir öğünü. O yüzden “zamansız” bir yiyecek simit; sabah, öğle, gece…

O simit şimdi ikiye bölündü. Diğer yarısı yok.

“Bu zalim yönetim...”

Yüzde 40 zamlanan simit hayat pahalılığını iktidar aktörünün “formülü” ile tarif etmek için konu oluyor en çok. Kör-sağır iktidar mahfilini sokağın gerçeğiyle yüzleştirme gayesinin bir parçası bu yanıyla. Gençliğinde elinde mikrofon simit-çay hesabını ateşli bir şekilde anlatan şahsa o basit denklemi hatırlatma çabası...

Asgari ücretin 2022’de ne kadar olacağı tartışılıyor. Dün Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun üçüncü toplantısında taraflardan biri, sermaye kesimini temsil eden Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun Genel Sekteri Akansel Koç, “Başka enflasyon açıklayan kurumlar da var ama bizim esas aldığımız TÜİK’tir” diye konuştu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre yıllık enflasyon yüzde 21,31. Kasım ayı enflasyonu ise bir önceki aya göre yüzde 3,51 arttı.

Temel ekonomi bilgisine göre en önemli göstergelerden enflasyonun çift haneye çıkması ekonomide işlerin yolunda gitmediğine işarettir, o yüzden enflasyonun her zaman yüzde 10’un altında tutulması amaçlanır. Hâliyle şu yüzde 21’lik oran hayat pahalılığı adına en azından endişelendirecek bir veri ama nedense yöneticilere göre endişeye mahal yok.

TÜİK yıllardır enflasyon hesaplamasında kamuoyuna güven vermemesi ile malûl bir kurum. Dolayısıyla faiz-kur sarmalından önce de açıklanan enflasyon ile çarşıda pazarda hissedilen arasındaki makas açıktı.

Kurun yükselmesiyle ithale dayalı üretim endüstrisinde hammadde ve ara ürün tedarikinde, araç yakıtının üst üste zamlanmasıyla lojistikte ciddi sorunlar yaşanmaya başladı. Devletin yanlış tarım politikalarının sonucunu ise çiftçi çok ağır yaşıyor, hacizden kurtulamıyor. Türk lirası pul oldu, değer kaybetmesiyle dünya ülkelerinin gündemine dahi girdi. Ancak enflasyon oranındaki dezenformasyonla TÜİK’in şimdiye değin gerçeğe giydirdiği maske düştü. Yöneticilerini değiştirmek işte bir süre idare etti iktidarı.

Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre Tüketici Fiyat Endeksi’nin 12 aylık artış oranı yüzde 58,65 olarak gerçekleşti. Enflasyon Kasım ayında ise TÜİK’in rakamlarındaki gibi yüzde 3,51 değil, yüzde 9,91 arttı.

ENAG’ın verileri yaşananı sayılarla kayda geçirmek açısından önemli: enflasyon yüzde 58’e çıktı.

Merkez Bankası’na talimatla faiz indirimi yaptırılması, döviz kurunu artıran Cumhurbaşkanı açıklamaları, “dış güçler” mavalı, krizin sebebinin hemen pek çoğu AKP döneminde büyüyüp serpilen “fahiş fiyat uygulayan” marketlerde aranması, piyasada Ayçiçek yağı, şeker gibi temel gıda ürünlerine satış sınırı geldiğinde sorunun “stokçuluk” olarak gösterilmesi ekonomide kontrolü kaybeden iktidarın hezeyanları olarak çoktandır konuşuluyor.

En basit hâliyle; Erdoğan düne kadar ülkenin “yokluktan varlık aşamasına geçtiğini” savunmak için kullandığı 1970’li yılların karaborsa, stokçuluk kavramlarını bu kez adını bir türlü koyamadığı gıdaya erişim sorununu “açıklamak” için yeniden tedavüle soktu, şimdi stokçuluğun hangi durumlarda ortaya çıktığını unutturmaya çalışıyor. Strateji hatasını bile göremeyecek kadar iktidar zehirlenmesi yaşıyor. Ekmeğin ucuza satıldığı Halk Ekmek büfelerinin önündeki kuyrukları, boş kalan market raflarını, yerel seçim biter bitmez kaldırdıkları “tanzim satış noktaları” önünde oluşan insan kalabalıklarını “varlık” kavramıyla tarif etmesine milletin inanmasını bekleyecek kadar bîçare.

Henüz açıklandı, Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre Türkiye’de en zengin yüzde 10, tüm gelirin yüzde 54’ünü alıyor. Başka bir tarifle en tepedeki yüzde 1’lik kesim, 1990’ların ortasından bu yana biriken tüm servetin yüzde 38’ini, en alttaki yüzde 50’lik kesim ise bu birikimin ancak yüzde 2’sini alıyor. Tasarruf mevduatını, servetini, birikimini dolar, avro üzerinden bankalarda tutanlar kimler? Ayda bin 500 ila 2 bin liraya talim eden emekli, 2 bin 825 liraya ölümüne çalıştırılan asgari ücretli veya emekliliği geldiği hâlde üniversitede okuyan çocuğu için çalışan memur mu?

Kur yükseldiğinde kimler zengin oluyor, kimler fakirleşiyor? Memleketin sefalete sürüklenmesi elbette siyasî iktidarın da toplumsal desteğini kaybetmesi demek ama mantık/tutarlılık aramayın şu devirde: Faizi sürekli düşürmekle kurun yükseltilmesi karşısında TL’de yaşanan değer kaybı bilinçli bir eylemin sonucu. “Çin modeli” falan… Geçiniz efendim, geçiniz…

Krizin nedenlerini uzakta arayan iktidar cenahının derinleşen yoksulluğa karşı sunduğu “çözüm” de ancak porsiyonun küçültülmesi veya “domatesi de kiloyla değil taneyle alıverin” şuursuzluğu oluyor. İktidar organı medya işverenin ağzından “7-8 bin liraya eleman bulamıyorum” söylemleriyle milyonlarca insanın her gün uyandığı işsizliğin üstünü örtmek, sorunu çarpıtmak için uğraşıyor; “alışveriş” manşetleri atarak yoksullukla dalga geçiyor.

Porsiyon küçüldü, bir simidin diğer yarısı gitti; ekmeğe önce zam geldi, sonra o gelen zamla ekmeğin gramı düşürüldü. Marketten yıllardır aldığınız gıda ürününün yalnız gramı düşürülüp fiyatı artırılmadı, kalite standardı da düştü. Malûmu yeniden ilân etmenin manası yok zira kendisini feci şekilde hissettiren şu hayat pahalılığının “resmî” verilerde olmamasının bedelini yine halk ödeyecek. Yılın son akşamı yeniyılı karşılarken tutulan dileklerdeki sevinç ertesi gün yerini kedere bırakacak yine -şairin dediği gibi çünkü açlık çoğunluktadır.

Gelecek yılın, 2022’nin işçi sınıfı, ücretli çalışan, emekli, memur birçok toplum kesiminden insanın yaşam seviyesini etkileyecek maaş zamları TÜİK’in enflasyon verileri merkez alınarak belirlenecek. Elektrik, su, yakıt, benzin veya doğrudan ve dolaylı alınan vergi zamlarına gelince bonkör davranan; sigara, içki gibi ürünlere “normal” zammın dışında devasa Özel Tüketim Vergileri (ÖTV) koyarken makam-“itibar” giderlerinde keseyi açmakta mahir devlet, ücret/maaş zamlarında her zamanki gibi yine cimri mi olacak?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aslında memur maaşı zammına ilişkin geçen gün “Son dönemde kurda yaşanan hareketlilikten kaynaklanan ekonomik dalgalanmalar dolayısıyla toplu sözleşmenin ilgili maddelerinde güncellemeye gerek duyulmuştur” diye bir açıklama yaptı. Fakat bugün “yüzde 30-35’lik kümülatif artış oranı” biçiminde söz edilen, sendikanın ise henüz net bir rakam olmadığını belirttiği zam konusunu, hükûmet ile memur sendikası 6. dönem toplu sözleşme döneminde geçen ağustos ayında görüşmüştü. Yeni olmamakla birlikte o günden bugüne “ekonomik dalgalanmaları” kayda geçmesi açısından önemli. Misal görüşme yapılırken dolar kuru 8,49’du, bugün 14 lira.

Mevcut asgari ücretin geçerli olduğu yılın ilk günü ise dolar kuru 7 lira 43 kuruştu. O gün 380 dolara tekâbül eden asgari ücret bugün 205 dolara geriledi. 175 dolarlık gerilemenin bugünkü kur üzerinden yansıması 2 bin 411 lira. Bu parametrelerle hesapladığınızda asgari ücretin zaten en az 5 bin 236 liraya yükselmesi gerekiyor. Bu rakam DİSK’in dört kişilik bir aile üzerinden 10 bin 335 lira olarak açıkladığı yoksulluk sınırının yaklaşık yarısı.

TÜİK her yıl bir işçinin yaşayabilmesi için aylık “asgari harcama tutarı”nı açıklıyor. Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre TÜİK asgari geçim tutarını bu yıl ilk kez “üzerimize kalıyor” diyerek komisyona sunmadı, “sorumluluktan” kaçındı. Acaba enflasyon oranlarını doğru açıklamamaktan olabilir mi? İşveren sendikası (TİSK) asgari harcama maliyeti gibi bir saptamanın yapılmamasından memnun.

Asgari ücret kaç para olacak? Masada işçi tarafının “temsilcisi” Türk-İş, 4 bin lirayı kırmızı çizgi olarak açıkladı. Bir kulis bilgisine göre de Erdoğan, “Asgari ücret 4 bin liranın altında kalmamalı” demiş. Son açıklamasında ise ücret belirlenme aşamasında “işverenin mutluluğundan” bahsediyor. İşveren memnuniyeti kriterinin üst düzeyde olduğu yerde gözden çıkarılan da işçi/emekçi/ücretli oluyor hep.

Asgari ücret denilince tabiî bir de Asgari Geçim İndirimi (AGİ) meselesi var. Kandırmacası mı demeli? İktidar organı Sabah’ın yazdığına göre, gelir vergisi de eklenerek AGİ’nin bekâr çalışan için 456 liraya çıkarılacağı bir düzenleme yapılacakmış.

AGİ, asgari ücreti -muhtemelen- daha fazla göstermek için yıllık belirlenen net ücrete dâhil ediliyor ya da patron çalışanın bu hakkına kısmen el koyuyor. Net ücret bekâr, evli, çocuklu, eşi çalışan ya da çalışmayan parametrelerine göre küçük nüanslar içeriyor ama bekâr bir çalışana ödenen asgari ücret genelde yılın başında net olarak açıklanan rakamın üstüne çıkmıyor.

2007 yılında yurttaşın vergiyi iade edip alma şeklinde yapılan değişiklikle başlayan AGİ uygulaması aslında vergi iadesinin ücretliye ödenmesinde keyfiliğe yol açtı. Ücretli çalışan ve emekli en azından o güne kadar yaptığı alışverişin fişi veya aldığı hizmetin faturasıyla vergi iade bildirimi zarfı doldurarak vergiyi ayrıca geri alabiliyordu. 2008 itibariyle vergi iadesinin işçi ve emeklinin maaşına eklendiği savunuluyor. Ama çoğu işveren AGİ’yi bordroda net ücretin içinde göstererek hile yapıyor. Denetim elbette yok. Devlet ile işveren arasında gizli bir anlaşma var sanki. Ücretlinin hakkı burada da gasp ediliyor.

Türkiye’de en azı ifade eden asgari ücretin milyonlarca çalışan için “ortalama” bir ücret hâline geldiğine de evine aylık asgari ücret düzeyinde bile para girmeyen milyonlar yaşadığına da kuşku yok. Maaşlarındaki yapısal sorunlardan emekliliğe ilişkin hak kaybına neden olan yasal düzenlemelere, yıl içinde düşük zamlara değin işçi ve Bağ-Kur emeklileri krizden en çok etkilenen kesim.

Ekonomi krize girince yapılması öngörülen zam oranı doğal olarak daha da önem kazanıyor. Asgari ücret bu şartlarda yoksulluk sınırının yarısı bile olamayacaksa, emekli açlık sınırının altındaki maaşla yaşamaya mahkûm edilecekse hiç kimse memleketin refahından bahsetmesin.