Pahalılık almış başını giderken, dolar kuru yine 17’yi geçerken, bir litre mazot 30 liraya dayanmışken, açlığa sürüklenen insanlar sokaklarda biraz kâğıt, iki plâstik daha toplayarak günü kurtarmak için ömrünü verirken, banka kredileriyle, kredi kartlarıyla geçinmeye çalışan ahali geleceğini tüketirken, işçi sınıfı dönen çarkların arasında ezilirken, işsizliğe uyanan genç her sabah biraz daha hayata küserken, kadın katilleri “iyi hâl indirimleri” ile ödüllendirilir, onlarca insanı işkenceyle öldüren Hizbullahçılar salıverilir, Gezi davasındaysa masum insanlar hapsedilirken, yaşam tarzı, hayat hakkı filan tanımayanlar iki duble rakıyı, birkaç birayı, üç beş sigarayı insanların burnundan getirirken, konser, festival, müzik yasaklarıyla sanat ve sosyal hayat hedef alınırken, hastalar muayene için devlet hastanelerinde randevu bulamazken, yasa taslaklarıyla basının, dijital medyanın, sosyal paylaşım ağlarının üzerinde sansürün yolu açılırken, Diyarbakır’da mesleğini icra eden 21 gazeteciye operasyonla medyaya baskının dozu artırılırken, sandıkta gittikçe eriyen iktidar Suriye’nin kuzeyine yine savaş planları yaparken; daha bir dolu sorunla hayatımız zindan edilirken nereden çıktı şimdi bu? 

— İzmir kanalizasyon kokuyor!  

Bunca yakıcı gündem maddesinin içinde ne işi var bu konunun? Altı üstü bir koku. İki ay daha sürer, sonra zaten hava kışa dönünce kendiliğinden geçer. Ama durulmuyor yahu. Malûm, mevsim yaz. Hatta sıcak günler yeni başladı sayılır. Kapı, pencere açık hâliyle. Gece yarısından sonra fena fena geliyor insanın burnuna. Ortalık buram buram fosseptik kokuyor. -Açıklandığı üzere- hep “mevsimsel şartlar” bunlar!

Evde uzun bir süre salonda vakit geçirmiş, sonra yatmak üzere odaya gelmişsiniz diyelim. Odanın penceresi açık kalmış. Yandınız... Koku her yere sinmiş oluyor. Evi havalandırmak için pencereyi açarsınız değil mi? Burada işler tersine dönüyor, dışarıyı “havalandırmış” oluyorsunuz eve doğru. Gülmeyin! Öyle...

Mübalağa yaptığım sanılmasın. Bazen de daha geç saatlerde geliyor koku. Diyelim ki yatmışsınız. Siz uykudayken odaya doluyor, gece bir ara su içmeye kalkınca burnunuzun direkleri kırılıyor.

Kaç yıldır?.. Kaç yıl olduğunu unuttuk. Her yaz, havalar her ısındığında İzmir’in merkezini kesif bir koku sarıyor. Geçmiş yıllarda bu koku hakkında tevatür bile üretilmişti. Bir yaz, muhtemelen Kurban Bayramı’na yakın bir dönemde, limanda bir sorun nedeniyle küçükbaş/büyükbaş hayvanların bekletildiği, kokunun rüzgârla oradan taşındığı yayılmıştı. Sanki bir önceki yıl aynı koku duyulmamış gibi. Bir zamanlar da kokunun Harmandalı çöp depolama alanından şehre yayıldığı söylentileri çıktı.  

Kaç yıldır kokuyor, asıl nedenini bile bilmiyorduk. Belli zamanlarda koktuğu için tam o tarihlerde uzaklardan yine ters bir rüzgâr estiğini, kokunun öyle geldiğini düşünürdük. Ancak bu kadar şiddetli, bu seneki kadar rahatsız edici değildi. Örneğin her gün gelmiyordu burnunuza. Ayrıca genelde temmuz sonu başlar, sonbahara kadar sürerdi. Ama şimdi mayısta başladı. Neredeyse her akşam, her gece aynı. Kokudan mustarip insanlar bazı noktalarda sabahın ilk saatlerinde de hissettiklerini söylüyor. Artık tahammül edilemiyor.

Bunca zaman, bunca yıl nasıl dayandıysak?.. Üzerine pek fazla kafa yormadık. Nasıl olsa geçer, sorun çözülür zannettik galiba. Oysa her yıl daha da arttı koku. Kronik bir sorun hâline geldi.

Baksanız dereler, kanallar, mazgallar temizleniyor, rögarlar ilaçlanıyor (rögarlara filtre takılacağı da açıklandı), atıksu arıtılarak denize deşarj ediliyor, İzmir Körfezi’nin suyu sürekli tahlil ediliyor. Ama olmuyor işte. Deniz de korunamıyor, nedense kokunun da önlemi alınamıyor! “Körfezdeki canlılık seviyesi artışı”, “Yüzülebilir Körfez hedefine adım adım yaklaşma” sadece o videolarda kalıyor.   

Doğa, ekolojik dengenin ne derecede bozulduğunun ipuçlarıyla dolu bakarsanız. İşte geçen yıl tüm ülkeyi sarsan -sarsması gereken- Marmara Denizi’ndeki müsilaj… İzmir Körfezi’nde de iki mevsimde bir görülen deniz marulları… Yaprakları marulu andıran alglerin sıcaklığın da etkisiyle aşırı üremesi bilim insanlarına göre sudaki azot ve fosfor seviyesindeki artışın göstergesi. Bu maddelerin ekosistemde bulunan oranın katbekat üstünde olması ise kirlilik nedenli. Son günlerde İnciraltı Lagünü’nde oksijensizlikten balıklar öldü. Denizler korunamadığı gibi koku da durmuyor. Karşıyaka’dan Bornova’ya, Konak’tan Karabağlar’a, Buca’dan Güzelbahçe’ye değin her ilçede veya farklı semtte duyuluyor bu koku. Yüzlerce şikâyet, onca dilekçe…   

İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi (İZSU) kokunun, şehrin kanalizasyon sisteminin yağmursuyu kanalıyla bütünleşik olduğu için oluştuğunu açıkladı. Nereden geldiği, nasıl ortaya çıktığı yıllardır tartışılan kokunun “nedeni öğrenildi” böylece.    

Bir zamanlar İzmir’de kirlilikten simsiyah akan Meles, Halkapınar, Manda derelerinin körfeze döküldüğü yer yoğun bir fosseptik kokusuyla geçmişti tarihe. 1990’larda Altınyol’dan Karşıyaka’ya giderken burnunuzu tıkamadan geçemezdiniz. Çocukluğumdan iyi bilirim. Şehre ilk kez gelen insanda kalan kötü anı da işte bu fosseptik kokusu olurdu. Şehrin uzun bir dönem imajını sarstı o koku. Uzun yıllar fosseptik gibi kullanılan körfez ölmek üzereydi ki 2002’de Büyük Kanal Projesi devreye girdi. Şehrin atıksuyu böylece Çiğli’deki Atıksu Arıtma Tesisi’ne ulaştırılmaya başlandı. Dereler ıslah edilmiş, örneğin Meles üzerindeki tabakhaneler taşınmıştı.  

Körfez bir süre nefes almaya başlamışken, çok geçmeden, bir on yıl kadar sonra kanalizasyon sistemi alarm vermeye başladı. Ana kolektör ve terfi hatlarında, pompa istasyonlarında kronikleşen sorunlar nedeniyle kanal projesi sürekli revize edildi. 1962’de ortaya atılan, 40 yılda ancak bitirilen Büyük Kanal Projesi, evsel atıksuyu ile yağmursuyu hattı ayrı sistemler olarak tasarlanmıştı aslında. Ama her iki hat da bütünleşik inşa edildiği gibi orijinal projede belirtilen boru çaplarının düşürülmesinin, yanlış tip boru kullanılmasının, yanlış nüfus öngörüsüyle (projeye göre 2010’da 3 milyon olacağı varsayılan İzmir nüfusu o yıl 4 milyonu bulmuştu) uygulanmasının bedeli ağır oldu.

Üçkuyular’dan Konak’a sahil yolunun altındaki Güneybatı ana kolektör hattı son yıllarda sürekli tıkanıyor. Vidanjörlerle rögarlardan atıksu çekiliyor durmadan. İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB), üç yıl önce güneybatı kolektörüne ilave hat ve pompa istasyonu inşa edilerek atıksuyun Gümrük’teki pompa istasyonuna iletileceğini duyurdu. İZSU Genel Müdür Yardımcısı Onur Demirci ise bu hattı “Poligon deresinin yanında kurulacak terfi istasyonuyla kesip tâli yoldan Güzelbahçe Arıtma Tesisi’ne ulaştıracaklarını” açıkladı. Ama hâlâ harekete geçilmedi.

Son yıllarda denize kanalizasyon atıklarının pompalandığı iddiaları şüpheyi artırıyor. Üçkuyular, Göztepe, Karantina sahilinde bazı günler tuhaf bir koku yayılıyor. Yürürken hemen alabiliyorsunuz o kokuyu. İki yıl önce bir eylül ayında şehirdışından gelen arkadaşımla akşamüzeri sahile inmiştik. Sadıkbey tramvay durağının alt tarafları… Kıyıda biraz oturalım istedik. İlk konuştuğumuz konulardan biri denizin siyahımsı rengi oldu. Derken o kötü koku iyiden iyiye duyulmaya başladı.

Uzmanlara göre Büyük Kanal Projesi uygulanırken yapılan en vahim hatalardan biri de altından kanalizasyon hattı geçirilen derelerin betonlanmasıydı. Her ne kadar dereler belli periyotlarda temizlense bile suyun toprağa ulaşması engellenmiş oldu. Evsel atıksuyu biyolojik arıtmadan geçiyor ancak filtreleme sistemlerini çalıştırıp çalıştırmadığı meçhul sanayi kuruluşları, atıksularını derelere boşalttığı için İzmir Körfezi’ne kirlilik akışı bir türlü durdurulamıyor. Denetlense dahi şirketler para cezasıyla kolayca kurtuluyor. Büyük Kanal Projesi’nin yapımında çalışan bir mühendisten aldığım bilgiye göre de büyük kanalın beton kaplı dereler üzerinde bulunan havalandırma kapakları kokunun başlıca sebeplerinden.

Kokunun nedenini evsel atıksuyu ile yağmursuyunun aynı hat üzerinde olmasıyla açıklayan, konuyu “mevsimsel şartlara” bağlayan İZSU, kanalı ayırmak için son üç yılda 196 kilometre yağmursuyu hattı üretildiğini belirtiyor. Şehrin çeşitli yerlerine asılan İBB imzalı pankartlarda da aynı veri var. Baştan şu bilgiyi düzeltmek gerekli: İZSU’nun faaliyet raporlarına göre 2019’da 34,9 kilometre, 2020’de 33,2 kilometre, 2021’de 24 kilometre (28 kilometre de kısa metrajlı) yeni yağmursuyu kanalı yapılabilmiş. Yani toplamda -geçen yılın kısa metrajlı yağmursuyu hattı imalat verisi de eklendiğinde- 120 kilometre. Halbuki sadece 2019 yılı için 100 kilometre vaat edilmişti. Sorun yağmursuyu hattının ayrılmasıyla çözülecekse İBB’nin bu işte çok geride olduğu görülüyor.

2012’den beri her ay su faturasında, tükettiği toplam su bedelinin en az yarısı kadar atıksu bedeli de ödeyen yurttaş son tahlilde işin teknik kısmıyla ilgilenmez, sonuca bakar. Yurttaş, misal bir ülkenin ekonomi yönetiminden sorumlu tutulamayacağı gibi ondan bir şehrin altyapı sorunlarını çözmesi de beklenemez. Yerel ve merkezî idareler bu nedenle var.

Kaç yaz geçti, bu koku sorunu çözülemedi. Görüldüğü üzere sadece derelerin, kanalların, ızgaraların temizlenmesiyle olmuyor. Sebeplerinden biri “kanalın birleşik olması” deniliyor, ama bütün rögarlar aynı anda kokar mı? Bu koku şehrin neredeyse bütün merkez ilçelerinde hissediliyor. Bilmediğimiz başka sebepler de olabilir mi? Nedenleri tam olarak tespit edilip sorunun en hızlı çözümü için nasıl bir yol izleneceği acilen kamuoyuyla paylaşılmalı.

“Mevsimsel şartlar” filan… Bu yaz da böyle geçti mi diyeceğiz?