AKP geçtiğimiz hafta da ülkeye yeryüzü cehennemini yaşatmaktaki istikrarını sürdürdü. Döviz, enflasyon, asgari ücret gibi konuları dışarda tutarsak; yaşanan sosyolojik, toplumsal travma boyutunda bir elin parmak sayısı denli vaka AKP’nin aynaya düşen suretinin sadece bir kısmı idi. Geçtiğimiz hafta da yaralarımızı saklayamadık. İç sızımız her manada büyüdü. Elbette hayat sızlanarak yaşanamaz. Müdahil olmak, hayatın içerisinde özne olmak gerek. Bunu yapamazsak; yaşanan acıları AKP angajmanı ile tanrı sınaması, denemesi, ölçme-biçme-değerlendirmesi olarak açıklama teslimiyetine geliriz. Yaşatılan yeryüzü cehennemini kadere bağlamanın çaresizliği de dramatik ve bitimsiz bir gölge olarak her nefes alış-verişimizde ardımız sıra takip eder bizi. Sonuç olarak da içimizdeki bıçak keskini karanlığa istisnasız her daim kırk satır düşer.

GARİP GARİBE

Kocaeli-Kandıra Cezaevi’nde tek kişilik hücrede tutulan Garibe Gezer’in şüpheli ölümü… Garip Garibe için, adeta azraile davetiye çıkarılmıştı. Cezaevi yönetimi Garibe’nin intihar ettiğini iddia etti. Keşke Garibe’nin Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunduğu hücrenin duvarlarının dili olsa da konuşsa. Ama gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Başka! Garibe’nin ölümlüler dünyası ile buluşması öncesinde ailesine, avukatlarına, milletvekillerine ilettikleri-yazdıkları var. Avukatlar beklenmeksizin, yangından mal kaçırırcasına yapılan bir otopsi var. En önemlisi iktidarın mühim borozanı Yeni Akit’in bu dramatik ölümle ilgili; “Cezaevinde Beslenen Bir Terörist Daha Öldü” haber başlığı var. Aslında bu başlık garip Garibe’nin ölümüne dair ciddi ipuçları verse gerek. Haberin altındaki ilk yorumda ise: “Bunları neden beslerler, yakaladığında kafasına sıkacaksın” deniyor. Bu dillenişler Garibe Gezer’i ölüme yolculayan kanlı sürecin aydınlanmasının çok da karmaşık meşgale olmayacağına işaret ediyor gibi. Vicdanlar öylesi bir taşlaşma hali almış ki; Garibe’nin cansız bedenini almak üzere Mardin Havaalanı’na gelen cenaze aracı geri gönderiliyor. Yüreğiniz, vicdanınız kurusun. Siz şefkat ve merhamet dini İslam’ın bu bereketli topraklar üzerindeki siyasi aktörüydünüz değil mi? Başka! Garibe henüz tutuklu. Hakkında herhangi bir hukuki karar yok. Ama aslında karar verilmiş önceden. Anlaşılan Yeni Akit; “Besleme terörist” ilamı ile yetinmemiş…

DECCAL’İ VURMUŞMUŞ

Antalya’da kaçak binada faaliyet sürdüren tarikat yurdunda işlenen cinayetin şekli hafızalara hiç de yabancı gelmese gerek. Cinayet kafa kesilerek işleniyor. Yurt, A.D.’ne ait. Yurdun aşçısı İ. G., Akdeniz Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü birinci sınıf öğrencisi M. S. T.'un başını satırla kesmiş. İ. G., T’un kestiği başını göğsünün üzerine koyup, “Deccal’i vurdum” diye zafer narası atıyor bir de… İslami kaynaklara göre Deccal; "Ahir zamanda ortaya çıkan insanları doğruluktan saptıran, onları kötülüğe sürükleyen ve sapkınlığa iten kişi" anlamına gelmekte. T. cinayeti sonrası kaçak binadan alelacele A.D. isimli örgütün tabelası indiriliyor, öğrenciler binadan boşaltılıp KYK yurtlarına yerleştiriliyor. Cenazeyi almaya da A.D. Başkanı B. K. gidiyor. B. K. aynı zamanda İmam Hatip’te mühim bir yönetici. Şu anda Antalya 6. Sulh Ceza Hakimliği bu akıl dışılıkla, tarikat yurdundaki vahşetle ilgili yayın yasağı kararı almış durumda. Neydi? “Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu var.” İ. G.’in tutuklanması ne anlama gelir o ayrı bir sosyolojik olgu. Çünkü nice İ. G.ler’in palazlandığı bir iklim yaratıldı bu bereketli topraklar üzerinde. Şimdiyse hasadı toplanıyor.

AYSIZ GECELER

Çocuk Hastanesi’nde çalışırken KHK ile görevinden alınan Fatma Demirel’in intiharı yukarıdan, yerin yedi kat altındaki zifiri karanlığa çekilişimizin ayrı bir acılı anına denk düşüyordu. KHK’lı intiharları artık vaka-i adiyeden sayılır, kanıksanır oldu. Çaresizlik intiharı ile yaşamına son veren sağlık emekçisi Fatma Demirel 48 yaşındaydı ve ardında bir evlat bıraktı. Son olarak sendikacı Demirel duygularını şu sözcüklerle dillendiriyor. “İşimi geri istiyorum. Aysız geceler geçtim. Kurumuş ırmaklar geçtim. Kendimden geçtim de gitti. Kaf dağının ardında düş aradım. Titredi içim her bir mazlum için.” Fatma Demirel, şu anda da bizim içimiz senin için titriyor. Hem de dur duraksız tir tir titriyor. Biliyor musun? Bu acılara alışmak ne mümkün. Bir şeyler var değiştirmemiz gereken. Ama önce yaralarımızı sararak başlayacağız işe Fatma Demirel…

“BU KAÇINCI”

Erzurum-Palandöken’de Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Hacı Bahattin Evgi yatılı erkek kuran kursunda 7 erkek öğrencinin cinsel istismara uğramasını da çok şaşırtıcı bir haber olarak karşılamadı memleketi. Kamusal alanın daraltıldığı ve laik-bilimsel eğitimin tırpanlandığı koşullar, karanlığın beslenme toprağına tarikat tohumları serpiştirir. Bu ülke insanı malum mekanlarda yaşanan çocuk cinsel istismarları ile ilgili; “Bu kaçıncı” demekten bıktı. Ama çocuk istismarı buraların periyodik ve geleneksel vakasına dönüşmüş vaziyette. Kamusal, parasız, laik eğitim gelinen aşamada tek başına çözüm olabilir mi? Bunun net bir yanıtı var mıdır? Sanırım bu sapkın sendromun geldiği eşik; kritik ötesi olduğundan, bilinmezlikte boşlukta güçlü bir öge olarak durmakta. Erzurum valisi Okay Memiş’in olayı doğrulamasının ya da kursta gönüllü denetçi olarak çalışan zanlının kaçarken Yozgat’ta yakalanmasının, yaşları 10-11 arası olan 7 evladın ömür boyu yaşayacağı travmayı azaltmayacağı muhakkak.

PUDRA ŞEKERCİLER

AKP’de bir “pudra şekeri vakası” daha yaşandı. Pudra şekerli görüntüleri açığa çıkan AKP Merkez İlçe Başkanı Kürşat Kılıç yıldırım hızı ile görevinden istifa etti. Kılıç istifasını deklare ederken; “AK Parti Merkez İlçe Başkanlığı görevimden istifa ediyorum. Her daim Liderimiz Recep Tayyip Erdoğan’a ve Partimize bağlılığım devam edecektir. Kamuoyuna saygılarımla duyurulur” dedi. Bu memlekette Naci Şerifi Zindaşti gerçekliği var. Sağır sultanın duyduğu, ama gözlerin gördüğü, lal dillerin konuştuğu bu gerçeklik AKP’li milletvekili, başkanlık sisteminin mucidi, anayasacı Prof. Burhan Kuzu ile mezara gitmedi. Burhan Kuzu’nun bir vesile ile kuzu kuzu söylediği; "Bilinsin ki Türkiye’de yargıcı arayan siyasetçi de ne ilk benim ne son benim, binlerce arayan var" sözleri ne anlam içerir? Bu elbette ayrı bir tartışmanın konusu. 

BU FOTOĞRAFI İNDİRECEĞİZ…

1-Garibe’nin cezaevindeki ölümü, 2- Antalya’da A.D. yurdunda kafası kesilerek işlenen cinayet, 3- KHK’lı Fatma Demirel’in çaresizlik intiharı, 4- Erzurum’da Diyanat’e bağlı Kuran Kursu’nda 7 erkek öğrenciye cinsel istismar, 5- Yozgat’taki pudra şekeri tekerlemesi…

Bir elin parmak sayısı demiştik ya… Daha fazlası da var. Ancak bu sınırlı alan geçtiğimiz haftaya dair şimdilik bu kadarını alıyor. Ancak bunları, ülkenin henüz yüreği kurumamış insanlarının vicdanı kaldırmıyor olsa gerek. Bu fotoğrafı kabullenmek ve izlemek olası değil. Bu memleket bu çerçeveyi asla kabul etmiyor. Bu fotoğrafın indirilmesi için el atmayan herkes o fotoğraf çerçevesinin (dolaylı da değil, doğrudan) içerisindedir. Bu fotoğrafı kabullenmeyeceğiz, alışmayacağız, indireceğiz…