Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Tunus yolunda gazetecilere 28 Şubat’la ilgili görüşlerini açıklarken, ‘’Rövanşizm kötüdür. Sorunu rövanşist düzeyde ele alırsanız olayı bitmez tükenmez bir sıra meselesi haline getirmiş olursunuz. Rövanşı alırsınız ama bir sonraki sefere de diğerlerine bir sebep yaratmış olursunuz’’ diye konuşmuş.
Gül’e göre rövanşist duygularla atılacak adımlar, demokratikleşme ve normalleşme sürecini olumsuz etkileyecek, yakalanmış olan “demokrasi standardı”ndan geriye düşme anlamına gelecektir.
Ekranlarda 28 Şubat davası güden bir kadro var. Onları 28 Şubat’ın gerçek mağdurlarından ayırmak gerekiyor, on beş yıl önce gazetecilik bile yapmıyor olabilirler ama Sincan’ı 68’in “Prag baharı”na dönüştürmüşler, tankların üzerine yürümüşlercesine dönemin aktörlerine meydan okuyorlar. Linç kampanyası yürütüyorlar. Gazete manşetlerini sallayarak savcıları harekete geçirmeye çalışıyorlar.
“Postmodern darbe” diye anılan 28 Şubat süreci MGK kararlarıyla Erbakan’ın istifa tarihi arasındaki 3,5 ayı kapsıyor. Refahyol Hükümeti ise bir yıla yakın süre iktidarda kaldı.
“Andıç” dahil, medyaya yönelik ağır yaptırımlar Refahyol sonrası dönemde de devam etti.
Hükümetlere, parlamentoya,medyaya baskı uygulandı ama 12 Mart’ta, 12 Eylül’de olduğu gibi davalar açılmadı. Toplu gözaltı ve tutuklamalar olmadı. Kayıplar, işkenceler yaşanmadı.
28 Şubat tartışması kaçınılmaz olarak günümüz uygulamalarını, davalarını akla getiriyor.
Cumhurbaşkanı Gül, “sıra meselesi” derken onu kastediyor.
Bugün “askeri vesayet”e son vermekle övünen bir hükümet işbaşında.
Sivil yönetim altında dört yıldır devam eden davalar var.
12 Eylül askeri dönemindeki davalar bile üç yıla varmadan sonuçlanmış, devam edenler sivil mahkemelere devretmişti.
Balbay, 3 yıldır tutuklu. Nedim Şener ve Ahmet Şık bir yıldır cezaevindeler.
Wikileaks’in sızdırdığı Stratfor adlı kuruluşun istihbarat raporlarında Şık ve Şener’in “AKP-cemaat kavgasının kurbanı oldukları” bildirilmekte.
Cezaevindeki 100’den fazla gazeteci ise Başbakan ne denli aksini savunsa da Türkiye’nin demokratik standartlarını aşağıya çekiyor. İfade özgürlüğüne ilişkin kuşkuları artırıyor.
28 Şubat nedeniyle bugün “demokrasi havarisi” kesilenler acaba 1997-98’de kaç gazetecinin gözaltına alındığı ya da tutuklandığı konusunda bir bilgiye, veriye sahipler mi?
İşinden olan gazeteciler ve Genelkurmay akreditasyonu sorun olarak gözüküyor. Doğrudur. Ancak o günkü sayılar bile bugün işinden olan, köşelerini kaybeden, cezaevinde olan meslektaşlarımızdan fazla değildir.
O dönemde siyaseten mağdur olan ve “şiir okudu” diye hapse düşen Tayyip Erdoğan’dı. O da seçim kazanarak “rövanşı aldı!” Erdoğan üç dönemdir Başbakan. Cumhurbaşkanı ise Abdullah Gül.
Gül’ün uyarısı anlamlıdır!