Aynı film, değişik bir adla yeniden vizyonda. Üstelik tam da dünyayı “medeniyetler çatışması”nın eşiğine getiren 11 Eylül saldırılarının 11. yıldönümünde vizyona giriyor.
İsrail doğumlu olduğu söylenen Sam Bacile adlı ABD’li bir yönetmen, California’da “İslam düşmanlığı” üzerine kurulu düşük bütçeli bir film çekiyor. “Müslümanların Masumiyeti” filminden bazı görüntüler internet üzerinden servise konuluyor. Ve kıyamet kopuyor!
Hz. Muhammed’e hakaret içeren, Müslümanları aşağılayan film daha önce Salman Rüşdü’nün “Şeytan Ayetleri” romanında, Danimarka’daki karikatür krizinde olduğu gibi dini değerler üzerinden Doğu-Batı çatışmasını körükleyen radikal güçlere bulunmaz bir fırsat veriyor. İsyanın ateşi, tam da Kaddafi’nin linç edilmesi görüntülerini çağrıştırırcasına Bingazi‘de ABD Büyükelçisi Christopher Stevans’ın ateşe verilen konsolosluk binasından kaçmaya çalışırken öldürülmesiyle yakılıyor.
Obama’nın da belirttiği gibi ABD’li diplomat Libya Devrimi’ne destek olmuştu.
Hillary Clinton’ın “Özgürleştirdiğimiz bir ülkede bu nasıl olur?” sözleri düş kırıklığının ifadesidir.
ABD’nin “yüzleşmekten kaçındığı” olgu tam da bu değil mi?
11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler’e yönelik El Kaide saldırısı gerçekleştiğinde Amerikalılar aylarca “Bu nefreti üzerimize neden çektik?” sorusuna yanıt aramışlardı. Bu sorgulamanın kültürel dini değerlerden, ekonomik ve sosyal eşitsizliğe, ABD’nin silah gücüne, küresel yayılmacılığına dayalı pek çok nedeni olabilecekken Başkan Bush ve Neocon’lar işe Afganistan ve Irak’ın işgaliyle başladılar. ABD’ye yönelik saldırıyı ve “mazlumiyet” duygusunu Bush’un söylemiyle “Haçlı Seferi”ne dönüştürdüler.
“Yeni Dünya Düzeni” stratejisi aynı zamanda enerji kaynaklarını ele geçirmeyi hedefliyordu.
Projenin ambalajı “özgürlük ve demokrasi”ydi.
1960’larda “Soğuk Savaş” döneminde “Vietnam savaşı” komünizme karşı “hür dünya” adına verilmiş bir savaştı. Dünya solu ABD’nin bu yalanına karşı çıktı, ABD halkı bu “kirli savaş”a karşı çıktı.
1990’larda “Körfez savaşı” sahneye konuldu.
“Yeşil Kuşak”, “Ilımlı İslam” tezleri oluşturuldu.
Ve nihayet “Arap baharı”yla Tunus, Mısır, Libya devrimleri yaşandı.
Suriye’de ise kanlı bir savaş sürüyor.
Mısır’da, Yemen’de, İran’da, Irak’ta isyancılar ABD elçiliklerini yakıp yıkmaya çalışıyor.
Tam da seçim öncesi ağır bir provokasyon; 11 Eylül’de Hz Muhammed’e hakaret filmiyle, Müslümanlığı tartışılan Obama’ya darbe vuruluyor.
ABD “Nerede hata yapıyoruz?” sorgulaması yapacaksa, onca diktatörlük varken hiç inandırıcı olmayan “özgürlük ve demokrasi” retoriğinden vazgeçmeli.
Vietnam’da, Irak’ta, Afganistan’da milyonlarca insan bu yüzden öldü.           
Bırakın halklar kendi kaderlerini tayin etsinler!