Derisini Satan Adam filmi Kaouther Ben Hania adlı yönetmene ait. Aralarında Türkiye’nin de olduğu ortak bir yapım.

Suriyeli Sam Ali bir gün otobüste sevgilisiyle yolculuk ederken, sevgilisi ona seni seviyorum diyor. O da coşup ona evlenme teklif ediyor. Otobüsün içinde ayağa kalkıp ey kardeşlerim bu bir devrim. Özgür olalım. Bu kadını seviyorum diyor. Bizi evlendirecek kimse yok mu burada, diye soruyor. Ve olanlar oluyor.

Sabah uyandığında kapısı yumruklanıyor. Derhal sorguya çekiliyor ve “Sen ne halt yedin? Amacın ne? Otobüste, devrim, özgürlük diye bağırmışsın” diyerek hesap soruyorlar. Sonra da sorguya çeken adam pencereden kaçmasına göz yumuyor. Ablası da onu arabayla Lübnan’a kaçırıyor.

Sevgilisi onu seviyor ama annesini de seviyor. Annesinin hatırı için ülkesinde iç savaşta çıktığından tutup Avrupa’da büyükelçilikte çevirmen olan bir adamla evleniyor. Sevdiği adamla Lübnan’a kaçmıyor.

Sam Ali ise sevdiğinin yanına gidebilmek için bir sanatçı ile anlaşma yapıyor. Ona sırtını satıyor. Sanatçı onun sırtına Schengen vizesinin dövmesini yapıyor.

Artık Sam Ali bir nesne gibi, ülkeden ülkeye sanatçının eserleriyle birlikte sanat galerilerinde sahnelenmeye başlıyor.

Bir grup insan bu mülteci adama ulaşıp ona yardım etmek istiyor. Sana yapılan insanlık dışı bir hareket. Senin yanındayız, yardım etmek istiyoruz, diyorlar.

Hadi oradan diyor Sam Ali ben hayatımdan memnunum. Beş yıldızlı otellerde kalıyorum. Annesi duruma oğlundan önce ayıyor. Oğlum seni hale soktular, diyor. “Üzülme anne benim keyfim yerinde. Onlar beni kıskanıyor”, diyor.

Derisini-Satan-Adam

Sanat galerilerinde, müzelerde sırtı insanlara dönük, başını eğmiş sergileniyor uzun bir süre. Hatta başka bir koleksiyonere satılıyor. Sonunda bir müzede yine sergilenirken çığlık atıyor Sam Ali, insanlar korkup kaçışıyor.

Tutuklanıyor ve sorgusunda insanları korkutmak için çığlık attım diyor. Vizesini yenilemediği için mahkeme tarafından sınır dışı ediliyor.

İnsanlar onu o kadar nesne gibi görüyorlar ki çığlığı insanları korkutuyor.

Aylarca sergilenmesi kimseyi rahatsız etmiyor, çığlığı yüzünden mahkemeye çıkıyor.

Yaratıcılığın acımasız yanı sadece o değil tabii ki günümüz düzeninde insan zekasının ruhsuzluğunu da çok güzel ifade eden bir film.

SERİ KATİL BELGESELİ

Bir başka hikayeden daha söz etmek istiyorum.

1970’lerde geçen gerçek bir seri katil belgeseli.

Bir adam çok hunhar bir şekilde fahişelik yapan kadınları öldürüyor. Polis o kadar çaresiz kalıyor ki seri katile basından seslenip lütfen teslim ol diyor. Senin yüzünden halk artık fahişelere başka gözle bakmaya başladı. Onlara acımaya başladılar.

Cinayetler başladığında halk pek umursamıyor bu acımasız cinayetleri. Bağırsakları dışarı çıkarılmış kadınların bunları hak ettiğini düşünüyor. Çünkü onlar sokaklarda gezen kadınlar.

Katil zamanla küçük kızları, masum ev kadınlarını öldürmeye başlıyor. O zaman halk isyan ediyor.

Kadınlar sokağa yanlarında erkekler olmadan dışarı çıkmasın diye yetkililer tarafından anonslar yapılıyor.

Bu sırada bir adam iş yerindeki arkadaşlarına fahişelerle yaşadıklarını anlatıyor. Onlara nasıl işkence yaptığını. Kimse adamın söylediklerini ciddiye almıyor. Yalan söylediğine inanıyorlar.

Feministler sonunda sokaklara çıkıyor. Bütün kadınların eşit olduğunu haykırıp katilin bir an önce yakalanmasını istiyorlar. Sokaklarda erkeklerle birlikte gezmeyi ret ediyorlar.

Ve katil sonunda yakalanıyor. O geveze yalancı adam çıkıyor katil.

Beni burada şaşırtan şey kadınların bedenlerini satmak için söyledikleri nedenler. Bir kadın çocuklarının velayetini almak için parası yetmediğinden bedenini satıyor. Dört çocuklu bir anne, çocuklarının karnını doyurmak için geceleri onları uykuya yatırdıktan sonra gecenin karanlığına karışıyor.

Bir gazete haberinde kadınların sevişmeyi sevdikleri için fahişe olduklarını okumuştum.

Bu düşünce tarzı onları kafamda öteki yapmıyor. Seyrederken bunu düşündüm nedense.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.