Gelişmemiş ya da gelişmekte olan toplumların en büyük sorunları sanırım herkesin hemfikir olacağı gibi oturmamış demokrasileridir. Buradaki demokrasideki kastım elbette ki sadece seçim değildir. Zira bu tür coğrafyalarda seçimden önce oylar satın alınabileceği gibi oy sahipleri de korkutulabilir. Buna oyları çalmak ya da gasp etmek de eklenebilir. Yani demek istediğim demokrasi olayı sadece seçim olarak algılanmasın, zaten bizimki gibi sorunlu toplumlarda bunun tecrübesini kazanmış olmamamız mümkün değil. Bu tür toplumlarda siyasiler servetlerine servet ve güçlerine güç katmak için yarışırken, halk ise bu talihi yaşayamadıkları için hayıflanırlar. Halkın çoğunluğu milli paydan bir gün beslenebileceği umuduyla güçlünün yanında durmakta sakınca görmez, hatta güçlünün yani iktidarın yanında olduklarını her fırsatta haykırılar, çünkü fark edilmelerinin başka bir yolu da yoktur.    

"Asırlarca dolaştıktan sonra eve, ona dönüyorum

Sevgili annemin ayaklarının dibinde sunumumu yapacağım:

Evini, yağmalayıp talan ettikleri kutsal mekânlarını yeniden inşa edeceğim

Abanoz, tunç ve pişmiş toprakla güzelleştireceğim.

Bu dörtlüğü defalarca okudum. Zavallı siyah anne! Bebek oğlunun büyüyüp onu rahat ettirmesini öyle uzun zaman bekledi ki... Oysa bunca ümit bağladığı oğlu sonunda bir Şef Nanga oldu."

Yukarıdaki alıntı Chinua Achebe'nin Halk Adamı yapıtından. Bağımsızlık ilan edilmiş, ülkeden Beyaz Adam kovulmuş, bölgenin siyasi kahramanlarından Şef Nanga bakanlığa kadar yükselmiştir. Ağzındaki güzel bir lokmayı kim tükürür düsturuyla Şef Nanga'da önüne sunulan ziyafetlerden hiçbir zaman yüz çevirmemiştir. Mülküne mülk gücüne güç katmıştır. Ve neredeyse açgözlülüğe kapılmamış bir tek siyasi karakter kalmamıştır. Kirlenme ülkenin siyasetinde adeta her yeri sarıp sarmalamıştır. Gelecek vadeden genç Odili'nin yolu bir şekilde Şef Nanga ile kesişir. Genç Odili ve yandaşları ülkelerine refah ve daha fazla özgürlük vaadiyle yola çıkarlar. Ancak yolsuzluğa boğazlarına kadar batmış siyasiler sahip oldukları kaynakları kaybetmemek adına yapamayacakları kötülük yoktur. Gerekirse ülke kaosa bile sürüklenebilir, sürüklerler de.

Elbette bu tür toplumlarda yani demokrasileri yaralı coğrafyalarda sorunlar her zaman olur, ama mesele bu sorunu üstlenebilecek bir siyasetçinin asla bulunmamasıdır. İstifaya gelince ancak daha iyi bir fırsat gelirse düşünülebilir ya da değerlendirilebilir. Halk Ana'ya gelince bir gün değişimin gerçekleşebileceğinin düşünü kurmayı bile kendilerine çok görürler. 

Tıpkı Genç Odili'nin dörtlüğü okurken kederlendiği gibi okur da hüzünlenir. Halk Ana bağımsızlığını ilan etmiş olabilir, ancak bu defa kaderleri içerideki açgözlü timsahların insafına kalmıştır. Üstelik içeridekilerin "Geleneklerimiz ve kültürümüz elden gidiyor, yağmalanıyor. İnançlarımıza saldırı var. Dış düşmanlar kaynaklarımıza göz koymuş." gibi nice maskeleri de var.

Achebe toplumsal gerçekçi bir yazar, hatta zirveye ulaştı dersem yanılmış olmam. Herhalde okuduğum bu dördüncü yapıtından sonra bir okur bakışıyla bunu söylemeye hakkım olabilir. Achebe'nin bir yönü de yapıtlarında kahramanlar yaratmak yerine topluma ayna tutar, bu da onu gözümde daha da değerli kılar. Zira dürüstlüğe, doğruluğa ve gerçekliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz zamanlardayız. Bildiğiniz gibi kahramanlar aynadaki dev görüntülerine baka baka sarhoş olurlar ve sonuç olarak Halk Ana daha da yalnızlaşır, evsizleşir, kimsesizleşir.

Halk Adamı, Chinua Achebe, Çev: Nazan Arıbaş Erbil, İthaki Yayınları