Ayten Öztürk, Lübnan'da kaçırıldı, Türkiye makamlarına teslim edildi. Türkiye'de 6 ay işkence gördü. Vücudunda 898 yara tespit edilerek, tarihin kayıtlarına geçti. 3,5 yıl tutuklu kalarak salıverildi. Serbest bırakıldıktan sonra ilk söyleşisini verdi. Böylece kamuoyu Ayten Öztürk'ün yaşadıklarını ilk kaynaktan öğrenmiş oldu.

Yapılan bu uzun söyleşide yasadığı işkencenin detaylarını anlatmaktadır. Yazının sonunda söyleşi linkini koyacağım, isteyen, yüreği yeten oradan dinleyebilir. Bu yazıda işkence detaylarına değinmeyeceğim.

898 işkence yarası devletin meselesidir

Bu mesele ilk önce devletin ve hükümetin meselesidir. Türkiye'de işkence var mı?

Erdoğan rejimi işkenceye sıfır tolerans propagandasını sürekli dile getirdi. Ayrıca Türkiye "Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme”ye taraftır. Dolayısıyla devlet işkence yapmaz teorisine inanabiliriz.

Hayhay inanalım, o halde kimler ve nerede işkence yaptılar?

Adalet Bakanı ve içişleri bürokratları açıklama yapmalıdır. (İçişleri bakanı hakkında güçlü iddialar olduğundan artık beyanı esas alınamaz durumdadır, fakat İçişleri Bakanlığı kurumunun bürokratlarının açıklamaları bağlayıcı olabilir.)

Türkiye'de işkence var mı, yok mu?

Yok ise 898 yara nedir?

Diyelim ki bu münferit bir vakadır. Hayhay inanalım. O halde kimler ve nerede işkence yapmıştır? Bunlar mahkemelere teslim edilmelidir. Diyelim ki devletin içindeki Fetöcüler veya devlet erkini kullanan psikopatlardır. Kimse kim. Bu işkenceciler hakkında kamu davası açılmalı, isimleri ve kullandıkları mekanlar kamuya bir basın açıklaması ile bildirilmelidir.

Yoksa ne olur? Türkiye'de sistematik işkence vardır olur.

Biliriz ki Türkiye'de işkence 100 yıldır sistematik olarak vardır. Saf değiliz, yine de rejim eğer bu karanlık odakları mahkemelere teslim eder ve yargılanmalarına vesile olursa destekleriz.

898 işkence yarası, uluslararası insan hakları kurumlarının meselesidir

Bu mesele dünya devletlerinin de meselesidir. İşkenceye karşı imza atmış ama gereğini yapmamış bir ülke olarak Türkiye ile yapılan her askeri, ekonomik ikili ve çoklu anlaşmalarda bir sorundur. Dünya devletleri işkenceci bir ülke ile yanana gelmiş olurlar. Bu da ülkelerin demokrasi ve insan hakları söylemlerini boşa çıkarır. Uluslararası insan hakları kurumları bunun takipçisi olurlar. Dolayısıyla 898 işkence yarası uluslararası insan hakları kurumların meselesidir.

898 işkence yarası, siyasi partilerin meselesidir

Demokrasi ve insan hakları bir söylem midir? Soyut mudur, hayattaki karşılığı nedir? Bir partinin demokratlığı ve insan haklarına sadakati nasıl ölçülür?

Mesele basit! İşte bu olay turnusol kâğıdı işlevi görür. Eğer bugün bu olayın takipçisi olmazsa siyaset kurumu, parti programları, seçim beyannameleri ve konu hakkındaki söylevleri boşa çıkar.

Siyaset kurumunun tutarlılığı meseleyi ele alış tarzı ile şekillenecektir. Beyanda mı, hakikatte mi işkenceye karşısınız? Buyurun görelim.

898 işkence yarası demokrasi meselesidir

Demokrasiye inanıyor musun? Nasıl inanıyorsun? Ne kadar inanıyorsun? Kendin için evet ya başkaları için? Adalete inanıyor musun? Adalet baki olsun istiyor musun?

Yoksa;

Bana yasa ona yasak mı diyorsun? Rövanş mı alacaksın? Öfkeli ve kindar mısın? Yarın egemen erk eline geçince neler neler mi yapacaksın öteki gördüğüne? Acılarını mı yarıştırıyorsun?

Oturun ve düşünün, son otuz yılda Türkiye’de neler oldu?

Askerler, Fetöcüler, Erdoğancılar, Ergenekoncular onlar bunlar dönüşümlü birbirine operasyon çekti. Güç erkini geçiren diğerine diş biledi.

Nedir bu? Rövanşçı zihniyet.

Bu olaylar olurken her daim, Kürtler, devrimciler, muhalifler işkencenin, adaletsizliğin ve mahpusun zaten muhataplarıydı.

Sıradan insanın, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının güven ve huzur içinde yasamasının yolu, kurumsal demokrasi ve hukuktur.

Her kurtarıcı kendi cehennemini getirdi topluma. Kim egemen erki ele geçirirse bir süre diğerini boğazlamasın. Bunun yolu demokrasiden ve hukuktan geçer. Mecburuz ve mecbursunuz ve mecburlar herkese hukuk herkese demokrasi gerekiyor.

Sürdürülebilir tek sistem budur.

Siz hangi baskıcı sistemin ilelebet gittiğini gördünüz?

898 yara ile başlayabiliriz. Bu yaraları açanların yargılanmaya başlanması en temel demokrasi talebidir. Hareket noktası burasıdır.

898 işkence yarası, kadınların meselesidir

898 işkence yarası kadına şiddettir. Şiddetin en alası, en belalısıdır. Türkiye'deki her kadının ve her kesimden kadın derneğinin kendine bu meseleyi bir üst kimlik gibi sahiplenip hesap sorması gerekir.

Düşünün Allah aşkına bir kadın derneğinin bundan daha önemli ne gündemi olabilir ki?

Müslüman, feminist, solcu, Kemalist, çağdaş, her kadın derneği bu meseleyi dert etmelidir. Mesele bir kadın meselesidir.

Kısaca 898 işkence yarası meselesi hepimizin meselesidir.

__________________

Not: Ayten Öztürk ile yapılan söyleşinin linki buradadır: https://www.youtube.com/watch?v=wybrR9rXisA&t=10s