Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile röportaj isteminde bulunan bazı gazetecilerin “uçak krizi” üzerine Şam’a gitmekten vazgeçtikleri yolunda bir haber vardı gazetelerde.
Kararda, Esad’a propaganda şansı imkânı vermeme konusunda iktidar çevrelerince iletilen “mesaj”ın etkili olduğu öne sürülüyor.
Benzer süreci 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgali üzerine patlayan “Körfez krizi” sırasında yaşamıştık.
O zaman Milliyet’in Ankara Büro Şefi’ydim.
İktidarda ANAP vardı.
Akbulut başbakan, Özal cumhurbaşkanıydı.
Turgut Özal, Saddam’ın bölgesel güç olma sevdasını ve İran’la savaş son bulmasına karşın silahlanmaya devam etmesini, zamanında görerek dönemin ABD Başkanı George Bush’u uyarmıştı.
Saddam, Kuveyt’i işgal edince Özal Çankaya’da ipleri eline aldı.
Irak’a yönelik savaşa katılmanın “askerin deneyimini artıracağını” düşünüyordu.
Kürt sorunu da Özal’a göre Irak haritasının değişmesiyle daha kolay çözülebilirdi.
Özal, kamuoyunu kendi görüşleri yönünde “tek taraflı” oluşturmaya, medyayı da buna göre yönlendirmeye çalışıyordu.
ABD ve Batılı medya, 2003’te Irak’ın işgaline yol açan “İkinci Körfez Savaşı” öncesinde olduğu gibi Saddam’ın elinde “kitle imha silahları” olduğu yalanını pompalıyordu.
Özal’a göre savaş birkaç ayda son bulacak ve Saddam devrilecekti.
1991’de ABD ve koalisyon güçleri altı ay süren bir hazırlık ve büyük bir askeri yığınağın ardından Saddam’ın ordusunu Kuveyt’ten çıkartmayı başardılar.
Turgut Bey, öngörüsünün ilk kısmında haklı çıkmışı.
Ancak ABD ordusu Bağdat’a girmedi, Saddam iktidarda kaldı.
Saddam, 12 yıl sonra 2003’teki işgal sonucu devrildi.
Böyle zamanlarda, “enformasyon” tuzakları kurulur. “Kirli bilgiler” havada uçuşur.
Körfez Savaşı’nda ABD uçaklarının “kimyasal silah üretiyor” diye vurdukları bir tesis “süt fabrikası” çıkmıştı! CNN muhabiri Peter Arnett bunu canlı yayında duyurmuştu.
Savaştan önce rahmetli Ecevit’le Bağdat’a giderek Saddam Hüseyin’le görüştük.
Irak liderinin uluslararası baskıya rağmen Kuveyt’ten çekilmeyeceğini ve “savaşı göze aldığını” yazdık.
Gerçek buydu.
Irak’a komşu bir ülkenin medyası olarak bize düşen, “tek taraflı” enformasyon bombasının altında kalmadan burnumuzun dibindeki olayları kendi gözlerimizle görmekti. Saddam’la görüşmek Özal’ın savaş yanlısı “ulusal politikası”na ve çıkarlarına uymasa da Milliyet olarak biz “düşman” sayılan cephede neler olduğunu topluma doğru yansıtmaktan sorumluyduk. Üstelik dünya çapında “atlatma” habere imza atmıştık.
Özal “Saddam röportajı” üzerine kıyameti kopardı.
Savaş sonrası Saddam’la yaptığımız ikinci görüşmeden sonra Ecevit’i Çankaya’ya davet ederek bilgi aldı.
Gazeteler devletin “resmi” kanalı değildir.