Küresel ısınma, sulak alanlar, sürdürebilir kalkınma gibi çevresel sorunlarla ilgileniyorsanız bugünlerde yapacağınız iki şey var: Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Durban kentindeki BM İklim Zirvesi’nden haberlere kulak vermek. Açık Radyo’da Ömer Madra bir haftadır “canlı yayın”larda buna olanak sağlıyor. Arkadaşımız Mehveş Evin de Milliyet’teki köşesinin yanı sıra Durban’daki gelişmeleri Açık Radyo’dan Türkiye’ye taşıdı.

Tabii Türkiye deyince bir de bu ülkenin “dünyanın birkaç derece ısınması halinde” başımıza geleceklerle ilgisi Mars’ta hayat ve su haberlerine olan merakıyla ölçüt ve de o kadar uzak “gündem”i var: O gündemi de şu sıralar futbolda “şike” oluşturuyor. Bu durumda İklim Sözleşmesi’ne taraf 198 ülkenin küresel ısınmayla mücadele için hazırladıkları ortak metne Türkiye’nin neden “çekince” koyduğu önemini yitiriyor.
Kışı ortaladık.

Orta Anadolu ve Doğu’da kar yeni başladı.

Kurak bir yıl bekleniyor.

Avrupa ve kuzey yarımküre aşırı ısınırken Güney Asya’yı seller bastı. Sular altındaki Tayland görülmemiş bir çevre felaketi yaşıyor.
Bugünlerde Marx’ı hatırlamak için neden çok.

“Wall Street’i işgal eylemleri” küresel kapitalizmin bunalımı karşısında alternatif politikalara duyulan ihtiyacı dışa vurdu. Yüzde 1’in egemenliğine karşı çıkılıyor. Avrupa “borç krizi”ni taşıyamıyor. “Euro bölgesi” çatırdıyor. Ekonomik durgunluk, büyümeyi “eksi”ye çevirdi. Ülkelerin yeniden büyümeye geçtikleri hallerde bu kez “doğa-ekonomik değerler” dengesi bozuluyor. Çevre faktörleri devreye giriyor. Küresel ısınmanın kaynağında da atmosfere salınan gazların yol açtığı sera etkisi var. Türkiye dahil pek çok ülke, “kalkınma” gerekçesiyle petrole dayalı enerji politikalarından ödün vermiyor. Termik santraller, HES’ler ise doğal dengeyi ortadan kaldırıyor.

Yok ediyor.

Radyonuz Durban’dan yayın yapmıyorsa, elinizin altında “Marksizm ve Ekolojik İktisat” üzerine kitaplar yoksa -Hopalı gençler gibi cezaevinde altı ay geçirmek istemiyorsanız- kolay bir yol var:

Sinemaya gitmek!

Bilet alıp “Entelköy Efeköy’e Karşı!” filmini izlemek.

Yönetmen Yüksel Aksu’nun filminde İstanbul’dan kaçıp, Milas köylerinden birine yerleşip “ekolojik hayat” kuran entel-dantellerin serüvenine gülmekten kırılacaksınız.

Efeköy’ün öyküsü gerçekte Kastamonu Küre Dağları’nda (Loç Vadisi), Köyceğiz Yuvarlakçay’da, Artvin’de, Fırtına Deresi’nde verilen mücadelenin aynısı. Bir de 12 Eylül’den bu yana değişmeyen “değer yargıları”nı görüyorsunuz.

Köyün “aşırısı” ile rant peşindeki “muhtar” ve köylülerin ilişkisi.

Şiddet gören eşekler.

Organik tarım ve turizm yapan enteller.

Filme Kültür ve Turizm Bakanlığı da destek vermiş.

“Entelköy Efeköy’e Karşı!” Leman tadında bir film. Küfürle karışık mizah eğlendiriyor. Kaçırmayın!