Dün nihayet Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, kızı Sümeyye Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, bakanlar, milletvekilleri resmi bir heyet olarak Uludere’ye gidip hayatını kaybeden insanlarımızın ailelerini yerinde ziyaret ettiler. Devlet adına resmi bir taziye ziyaretiydi bu. Emine Erdoğan her zamanki gibi içten bir şekilde duygularını saklamadı. Davos’ta one minute krizi öncesinde Gazze için nasıl samimiyetle gözyaşlarını döktüyse, evlatlarını kaybetmiş acılı aileleri dinlerken de gözyaşlarını tutamadı. Yanağından süzülen gözyaşları acılı ailelerin sözlerinin yazılı olduğu bir sayfalık talepler kâğıdının üzerine döküldü. O sayfada yazılanlar bugüne kadar Kürt meselesinde yaşananların bir özeti gibiydi. 100 lira kazanmak için evlatlarını pisi pisine kurban veren aileler “Önceliğimiz tazminat değil” diye altını çizerek söze başladılar. “Para istemiyoruz, bunu yapanlardan hesap sorulsun istiyoruz” derken aylardır basınımızda bazılarının çizmeye çalıştığı ‘açgözlü Kürt kaçakçılar’ portresinden fersah fersah uzaktaydılar.
Acıları olgunlaşmış, kabuk bağlamış ama henüz kapanmamıştı. Bu yüzden sözleri gerçek, bunları anlatırken kendilerini tutamayıp ağlamaları içtendi. Emine Erdoğan’a sitemle “Keşke daha önce gelebilseydiniz” diye başladıkları sözlerinden Uludere faciasını çözebilecek tek iradeyi işaret etmeleri de kuşkusuz rastlantı değildi. Köylü analar “Siyasi irade isterse Uludere olayı aydınlatılır” derken ne dediklerini biliyorlardı. Uludere’nin acılı analarının derdi bombayı tam hedefine yollayan pilotlar, o pilotlara emri veren komutanlar, o komutanlara istihbaratı veren istihbaratçılar değildi. “Muhbiri bulun” diye söze giriyorlardı. Emine Erdoğan’a derdini anlatan analardan bir tanesi de 5 çocuğunun tek erkek evladı olan 13 yaşındaki Erkan’ı Uludere’de kaybeden 29 yaşındaki Felek’ti. Felek belli ki feleğin çemberinden öyle bir geçmişti ki anlattıkları karşısında susup durmak imkânsızdı. Emine Erdoğan’a “Bu ölümler kalıcı barışın sembolü olsun” derken aklında babasını 3 yaşındayken bu sınırda kaybetmiş olmanın hüznü, kocasının yine bu sınır boyunda bir başka bombardımanda kör olmasının isyanı, şimdi de 13 yaşındaki evladını kaybetmiş bir ananın acısı vardı. Böylesine kararlı altı çizilen ‘barış’ demesinin karşısında taş olsa gözyaşlarını tutamazdı.
Dün devletin resmi taziye heyetini, sadece Uludere’de hayatını kaybeden çocukların anaları değil unutulan, ertelenen güneydoğu gerçekleri karşıladı. Bu yüzden bu analar “Biz ekonomik yardım değil, kalıcı ekonomik çözüm istiyoruz” dediler. Bölgedeki okulların arttırılmasından, Kürtçe bilen imamların bölgeye gönderilmesinden, hukuk devleti ilkelerinin uygulanmasından, insan haklarından hatta kapatılan meralarından, hayvancılığın önünün açılmasından bahsettiler. Hiçbiri ‘kana kan’ demedi. Hiçbiri “Alın çocuklarımızın intikamını” demedi. Başka çocuklarının ölmemesi için tedbir alınmasını istediler.
Dün Uludere’nin acılı insanları bizlerin Kürt sorunu olarak tarif ettiğimiz ne varsa zılgıtlarla, ağıtlarla, gözyaşlarıyla Emine Erdoğan’a sarılarak anaların anlayacağı dilde anlattılar.
Emine Erdoğan’ın gözyaşları Kürt sorunu adına ne varsa işte onların üzerine döküldü. Çözüm bekleyen Kürt sorunu dediğimiz şey ne kadar gerçekse Emine Erdoğan’ın onun üzerine dökülen gözyaşları da o kadar gerçekti. Bakalım bu gözyaşları sorunu çözebilecek mi?

Hangisi yalan dünya
Yılın hatta önümüzdeki yılların dizisi yine KanalD’den çıktı. Gülse Birsel yılların Avrupa Yakası dizisinden edindiği tecrübeyi Yalan Dünya adlı yeni dizisinde konuşturuyor. Cihangir’deki hayatın hicvedildiği dizinin her bölümü yıkıp geçiyor. Neredeyse hemen hepsinin orijinalini tanıdığımız Cihangir insanlarının şöhret yolundaki maceralarını komedi formatında izliyoruz. Aslına bakarsanız yıllarca Cihangir’de yaşamış biri olarak bu insanların gerçek hayattaki şöhret mücadeleleri de çoğu zaman bizi güldürdüğü için sadece kurgu biraz abartılmış gibi geliyor, o kadar. İnanın Gülse’nin anlattıklarında azı var fazlası yok. Aslında bunları demek için yıllarca Cihangir’de yaşamaya gerek de yok. Dün bir gazetenin manşet haberinin yanında Yalan Dünya dizisinin yeni şöhret olan oyuncusunun fotoğrafı basılmış, sevgilisi hakkında bir magazin haberi yer alıyordu. Herhalde birkaç ay öncesine kadar Yalan Dünya’nın yayınına başlamadan önce adını bile duymadığımız bu oyuncu da kendisini bugün orada göreceğini hayal edemezdi. Hatta böyle bir şey senaryo icabı dizinin içinde konu olsa, “Bu kadar da olmaz” derdik. Gelin görün ki gerçek hayatı absürd komedi dizileri gibi yaşadığımız bir ülkedeyiz. Gül gül nereye kadar bakalım.

TGC ödülleri açıklandı
Ara Güler geçen gün “Herkesin kaçtığı yere gitmeye çalışan kişiye muhabir denir” diyordu. Libya’da Seyf-ül İslam söyleşisi için Trablus Havaalanı’na indiğim gece binlerce insan o havaalanından kalkacak bir uçağa binmeye çabalıyordu. O gece Seyf-ül İslam Kaddafi ile yaptığım program Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından 2011 yılının en iyi televizyon haber programı seçildi. Bir muhabir olarak mesleğim adına gurur duydum.