Dijital demokrasi ya da e-demokrasi kavramı vatandaşların siyasal, sosyal ve yönetimsel karar verme süreçlerine bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak eşit derecede katılım koşullarını kapsayan genel bir kavram olarak kullanılsa da, özellikle son 10 yıldaki pratiklerle daha somut bir tanımlama artık mümkün. Bu pratikler vatandaşların; devlet merkezli dijital demokrasi olarak adlandırabileceğim, e-devlet uygulamalarıyla gündem belirleme, politika geliştirme ve karar verme sürecine katılımından, toplum merkezli dijital demokrasi olarak adlandırabileceğim, yerel yönetimlerin, siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin karar alma süreçlerine etkin katılımına uzanan geniş bir yelpazeye sahip. Bununla birlikte, Facebook, Twitter gibi sosyal medya platformlarının, demokrasiden çok, kutuplaşma, nefret söyleminin yayılması, yalan haberler vasıtasıyla ticari, siyasi ve sosyal manipülasyonlar ürettiği gerçeği, şirket merkezli dijital demokrasi fikrinin bir halkla ilişkiler çabasından öteye gidemediğini gösteriyor. Üstelik bu platformlar devletlerin gizli ve açık örgütlerinin, toplum mühendisliği, psikolojik harp, muhaliflerin kontrolü ve fişlenmesi için kullandığı araçlara dönüşmüşken, insan sosyal medya demokrasiyi geliştiriyor mu yoksa demokrasinin altını mı oyuyor diye sormadan edemiyor.

Gerçekten de Arap Baharı süreci ve sonrasında bir sosyal medya devrimi olarak pompalanan sosyal medya platformlarının etkin kullanımı, nefret söyleminin, kötülüğün, yalanın, muhbirliğin, ırkçılığın yayılmasına, toplumsal kutuplaşmanın artmasına yol açtı. Üstelik sosyal medya şirketlerinin otokratik yönetimlerle yaptıkları gizli ve açık işbirlikleri, bu platformların bir kontrol, denetim ve baskılama aracı olarak kullanılmasıyla sonuçlandı. Örneğin, Arap Baharı’nın simge ülkelerinden olan Mısır’da sosyal medya, devletin muhalifleri tespit etmek, fişlemek ve takip etmek için kullandığı en önemli araçlardan biri hâline geldi. Nereden mi biliyorum? Mısır’daki ‘Meydan’ protestolarına katılan Mısırlı bir insan hakları aktivisti olan Mariam Kirollos sosyal medya devrimi hakkında bir soruya verdiği cevapta şöyle diyor: “Mısır’da insanların çoğunluğu okuma-yazma bilmiyor. Büyük bir çoğunluğun internet erişimi de yok. Ekmek, özgürlük ve sosyal adalet istedikleri için yaşamlarını tehlikeye atarak sokağa çıktılar. Geçmişteki sosyal hareketlerden konuşurken poster ya da afiş devriminden bahsetmiyoruz. Bunun teknoloji ile bir ilgisi yok. Twitter sadece bir araç. Başka bir araç da olabilirdi. Bugün Mısır’da sosyal medya baskı, gözetim ve dezenformasyon için kullanılıyor.”

Kaldı ki bu mecralar zaten bir demokrasi aracı olarak değil, interneti hızla kolonileştiren şirketlerin en güçlü reklam platformları olarak tasarlanmışlardı. Gelirlerini kullanıcı bilgilerini pazarlayarak elde eden bu mecralar, kullanıcı sayılarını (dolayısıyla gelirlerini) arttırmak için, ifade özgürlüğü, demokrasi, eşitlik gibi kavramları hiç çekinmeden bir pazarlama aracı hâline getirdiler. Bugün sosyal medya devrimi kavramının içi boş bir pazarlama sloganı olduğunu açıkça görebiliyoruz.

Elbette mesele siyah ya da beyaz değil. ‘Ücretsiz’ olarak sunulan sosyal medya mecraları, geleneksel medya kanallarından doğru ve şeffaf biçimde bilgilendirilmeyen insanlar için etkin bir haberleşme platformu olarak kullanıldılar, baskılanan bireyler, muhalifler, dezavantajlı gruplar bu platformlarda kendi kimlikleriyle ya da anonim olarak seslerini duyurabildiler. Tıpkı terör örgütleri, gerici radikaller, ırkçılar, paralı troller gibi. Ancak ‘yanlış hayat doğru yaşanmaz’ aforizmasından ilhamla, en önemli motivasyonları kâr etmek olan bu platformlardan başka türlü bir şey beklemek de biraz fazla iyi niyet oluyor. Bu platformların parlatılan özgürlükçü tarafları ile yarattıkları sosyal ve siyasal tahribat karşılaştırıldığında eksi hanesi sanki daha ağır basıyor. Belki de sosyal medya mecraları demokrasiyi geliştirmesi bir yana, demokrasiyi engelleyen ya da erteleyen piyasacı bir öz ihtiva ediyor.

Peki başka bir sosyal medya mümkün mü? Çevrimiçi kamusal tartışmaların yapılabildiği, dijital demokrasi araçları olarak bilinen birçok uygulama dünyanın çok farklı ülkelerinde şeffaf, eşit, katılımcı platformlar için örnek teşkil ediyor. Brezilya’da ulusal parlamentodaki çalışmalara vatandaş katılımını mümkün kılan eDemocracia, Tayvan’da ülkenin temel meselelerinin yine vatandaşlar arasında tartışılmasına olanak sağlayan vTaiwan, İspanya’da Madrid’in imar planlarının ve belediye kararlarının tartışılabildiği Decide Madrid, İsveç, Almanya, Fransa ve İzlanda’da parlamentoda temsil hakkı elde eden Korsan Parti’nin tüm parti içi kararlarının tartışılıp, oylandığı ve adaylarının belirlendiği LiquidFeedback, İtalya’da 5 Yıldız Hareketi’nin kullandığı Rousseau, İspanya’nın üçüncü büyük partisi Podemos’un kullandığı Agora Voting ve Appgree, Estonya’da sivil toplum örgütlerinin politika oluşturma süreçlerine yurttaş katılımı sağlamak için kullandıkları Citizenos, Finlandiya’da meclisteki kanun tasarıları hakkında vatandaşların düşüncelerini paylaşabildikleri Open Ministry, İran’da, Hindistan’da Kanada’da, ABD’de, Tunus’ta Uganda’da ve daha birçok ülkede yerel ve ulusal çapta kullanılan çevrimiçi yazılımlar, aktif yurttaşların siyasi karar süreçlerine katılımı için yeni mecralar oluşturuyor.

Bu platformlar, internet siteleri ve telefon uygulamalar, sansürü, yalan haberleri, nefret söylemini engelleyen ilkelere göre yönetiliyorlar. Tartışmaların ve eleştirilerin yapıcı ve adil olmasını sağlayan denetleme mekanizmalarına sahipler. Katılımı, sorumlu davranmayı, kaliteli içerikleri teşvik eden ödül sistemleri; trollere, kötü niyetli gruplara ve manipülatörlere karşı yaptırım uygulayan kuralları var. Siber saldırılara, suiistimallere karşı hiç olmadıkları kadar güvenli ve dayanıklılar. Evet belki kedi videolarından yoksunlar ama demokrasiyi, demokratik kültürü geliştiren bir deneyim ve birikim sağlıyorlar. Temsili demokrasinin tıkandığı, tükendiği, toplumsal kutuplaşmanın tavan yaptığı, sağcı popülizmin, ırkçı siyasetin, neoliberalizmin yükseldiği şu dönemde yeni bir demokrasinin, doğrudan demokrasinin tohumlarını atıyorlar.

Elbette bilgi ve iletişim teknolojileri tek başlarına siyasi ve sosyal yapıların değişmesine, dönüşmesine neden olmazlar. Bu yapıları değiştirenler, özgün ekonomik ve sosyal koşullar içinde mücadele eden insanlardır. Ancak açık kaynaklı dijital demokrasi yazılımları, demokrasiyi geliştirmek için bu insanları harekete geçirebilecek en uygun araçlar olarak kullanılmayı bekliyor. Dijital demokrasi yazılımlarının etkin kullanımıyla karar alma ve uygulama süreçlerinin, katılımcı, şeffaf ve güvenli hâle dönüştürülmesi, Türkiye’de demokrasi talebini yükselten tüm demokratların, siyasi partilerin, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin ve demokratik ekonomi fikrinin taşıyıcısı konumundaki kooperatiflerin önünde en önemli görev olarak duruyor. Bu topraklara demokrasi kültürü daha başka nasıl ekilir bilemiyorum.