Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün geceki Twitter mesajı ile Cambridge Analytica skandalı Türkiye’de tekrar gündeme geldi. Aslında bunu bekliyordum, çünkü bu önemli seçimde bu tür dezenformasyon ve manipülasyon çalışmalarının önemli rol oynayacağını düşünüyordum.
2018 yılında ortaya çıkan Cambridge Analytica skandalı, milyonlarca Facebook kullanıcısının verilerinin, siyasi reklamcılık ve manipülasyon amaçlı kullanılmasını ifade ediyor. Bu olay, sosyal medyanın yalan haberler ve bilgi düzensizliği yoluyla demokratik süreçleri nasıl tehdit edebileceğinin en önemli örneği oldu. Cambridge Analytica İngiltere’de bir veri analiz şirketiydi. Müşterileri çoğunlukla farklı ülkelerden çoğunlukla siyasetçi ve siyasal partilerdi. Şirket, çeşitli eğlenceli anketler ve testler ile 87 milyon Facebook kullanıcısının verilerini topladı. Bu verilerle kullanıcıları siyasi düşüncelerine göre profillerini belirledi. Örneğin muhafazakar eğilimli bir seçmen profillenerek tespit ediliyor ve onun düşüncelerini değiştirmeye ya da pekiştirmeye yönelik, onun hassasiyetlerini dikkate alan sahte haberler sosyal medya akışlarına reklamlar yoluyla yerleştiriliyordu. Facebook / Cambridge Analytica skandalının bize gösterdiği ise, bu yolla yaklaşık 50 milyon ABD seçmeninin manipüle edildiği olmuştu. ABD açısından daha da önemlisi bu manipülasyon sürecinde Rusya’nın parmağı olduğunun da ortaya çıkması ancak kanıtlanamaması oldu. İngiltere’deki Brexit referandumunun da aynı şekilde manipüle edildiği ve bunda da Rusya’nın parmağı olduğu İngiltere’de Başbakan düzeyinde ifade edildi.
Sosyal medya, siyasi kampanyalar için etkili ve hızlı bir platform sunuyor. Hedef kitlelere göre özelleştirilmiş reklamlar, seçmenlerin politik tercihlerini etkileme potansiyeline sahip. Ancak, Cambridge Analytica skandalıyla olduğu gibi, bu tür reklamlar seçmenleri manipüle etmek ve demokratik süreçleri tehlikeye atmak için kullanılıyor. Örneğin, 2019 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, sosyal medya üzerinden yapılan siyasi reklamların çoğu, kaynağı belirsiz ve manipülasyona yönelik reklamlar ve sosyal medya paylaşımlarıydı. Bu içeriklerin arkasında da Rusya’nın olduğuna dair güçlü kanıtlar var. Brezilya'da 2018'deki başkanlık seçimleri sırasında WhatsApp üzerinden yayılan yalan haberler ve dezenformasyon, seçmenlerin kararlarını etkileme gücüne sahip oldu. Seçim sürecinde, özellikle aşırı sağcı aday Jair Bolsonaro lehine yapılan yalan haber ve dezenformasyon kampanyaları, seçim sonuçlarını etkileyen önemli bir faktör olarak kabul edildi.
Cambridge Analytica şirketi artık yok. Skandalın ardından İngiltere tarafından kapatıldı. Ancak benzer birçok şirketin aynı amaçlara yönelik faaliyet gösterdiği biliniyor. Örneğin daha birkaç ay önce İsrailli bir gazeteci “Team Jorge” adında Cambridge Analytica benzeri gizli bir yapıyı ifşa etti. Team Jorge’un hizmetleri arasında, aktif istihbarat, psikolojik savaş, bilgisayar korsanlığı, dijital casusluk ve gözetleme, sosyal medya manipülasyonu ve çevrimiçi dezenformasyonun yayılması için araçlar geliştirmek bulunuyor. İsrail'de özel kuvvetlerden emekli Tal Hanan’ın adlı eski bir askerin başında bulunduğu ekip, finans, sosyal medya, psikolojik savaş ve seçim kampanyalarında uzman olan ve eskiden hükümete ait birimlerde çalışmış kişilerden oluşuyor. Gizli ekibin, başta Afrika ülkelerindeki seçimlerde olmak üzere 30’dan fazla başarılı kampanya düzenlediği ortaya çıktı. Her kampanya altı ile on beş milyon Euro’ya mal olduğu anlaşıldı.
Bu tür dezenformasyon ekipleri gizli çalıştıkları için, dünya üzerinden böyle kaç şirket bulunduğunu, bu şirketlerin hükümetlerle ilişkileri, hangi seçimlere ne ölçüde müdahale ettiği ve seçimleri ne yönde etkilediği bilinmiyor. Ancak bu şirketler, basit bir şekilde yalan haberleri yaymaktan çok daha incelikli ve detaylı çalışıyorlar. Yapay zeka teknolojisindeki gelişmelerle birlikte bu tür yapay kamuoyu çalışmaları tabir-i caizse seviye atladı. Arkasında ciddi siyasi stratejilerin bulunduğu daha incelikli, daha etkili, daha kişiselleştirilmiş dezenformasyon ve manipülasyon taktikleri ortaya çıktı.
Bu tür manipülasyon kampanyalarından korunmanın yolu sosyal medya platformlarının ve hükümetlerin, demokrasileri korumak için yalan haberler ve bilgi düzensizliğiyle mücadele etmelerinden geçiyor. Platformlar, daha şeffaf reklam politikaları benimseyerek ve kötü niyetli aktörlerin hedefli reklamları kullanarak seçmenleri manipüle etmesini önlemek için daha sıkı düzenlemeler getirmeli. Ayrıca, kullanıcılar ve medya okuryazarlığı eğitimi yoluyla yalan haberleri ve bilgi düzensizliğini tanıma becerileri gelişmeli. Yine de bu tür dezenformasyon ve yapay kamuoyu kampanyalarının yakın zamanda önlenebileceğini düşünmüyorum.