Twitter CEO’su Jack Dorsey geçen ay attığı bir tweet ile bundan sonra Twitter’da siyasi içerikli reklam yayınlamayacaklarını ilan etti. Dorsey açıklamasında, “siyasi mesajlar yayılmayı hak etmeli, satın alınmamalı” diyerek, siyasi mesajların organik etkileşim yoluyla yayılmasını daha doğru bulduklarını ifade etti.

Çevrimiçi siyasi reklamlar konusu, Trump’ın seçildiği 2016 ABD Başkanlık Seçimlerinden bu yana dünyada çok tartışılıyor. Bilindiği gibi Facebook/Cambridge Analytica skandalı ile birlikte, bu reklamların mikro hedefleme ve sahte haber ile seçmenleri manipüle ederek demokratik seçim süreçlerine büyük zarar verdiği ortaya çıkmıştı. Kısaca, araştırma şirketleri aday ve partiler lehine Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal platformlarda, seçmenlerin siyasi eğilimlerini tespit ediyor ve kullanıcıya özel sahte haberler üreterek manipülasyon yapıyorlardı. Örneğin muhafazakar eğilimli bir seçmen profillenerek tespit ediliyor ve onun düşüncelerini değiştirmeye ya da pekiştirmeye yönelik, onun hassasiyetlerini dikkate alan sahte haberler sosyal medya akışlarına reklamlar yoluyla yerleştiriliyordu. Facebook/Cambridge Analytica skandalının bize gösterdiği ise, bu yolla yaklaşık 50 milyon ABD seçmeninin manipüle edildiği olmuştu. ABD açısından daha da önemlisi bu manipülasyon sürecinde Rusya’nın parmağı olduğunun da ortaya çıkması ancak kanıtlanamaması oldu. İngiltere’deki Brexit referandumunun da aynı şekilde manipüle edildiği ve bunda da Rusya’nın parmağı olduğu İngiltere’de Başbakan düzeyinde ifade edildi. Dikkat çeken bir diğer gelişme ise Twitter’ın siyasi reklamları yasaklama kararını kınayan ilk kurumun Rusya’nın devlet destekli haber ajansı Russian Today olması.

Twitter bu kararı ile, seçmen profilleme, sahte haber gibi eylemlerle başa çıkılamayacağını ilan etmiş oldu. Bunun üzerine gözler Facebook’a çevrildi. Çünkü Facebook siyasi reklamları en çok yayınlayan ve erişimi en yüksek sosyal mecraların da başında geliyor. Halihazırda Facebook gelirlerinin yaklaşık %0,5’ini siyasi içerikli reklamlardan kazanıyor. Bu oran küçük gibi görünse de Facebook’un toplam geliri olan 66 Milyar Dolar göz önüne alındığında yaklaşık 330 Milyon Dolar gibi bir kazanç söz konusu. Bu kazancın büyük bir bölümü ABD kaynaklı. ABD’de seçim sistemi adayları neredeyse çevrimiçi siyasi reklamlara mahkum ediyor. Örneğin ABD’de başkanlığa aday adayı olabilmek için politikacıların 65.000 tekil kişiden bağış toplaması gerekiyor. Aday adayları bu bağışı toplamak için çevrimiçi reklamları kullanıyorlar. Bir kişinin vereceği bağış miktarında bir alt limit olmadığı için çoğu zaman aday adaylarının topladığı bağış miktarı harcadıkları çevrim içi reklam giderlerini bile karşılayamaz durumda. Örneğin 2016 ABD Başkanlığı seçim sürecinde, 18 Demokrat Parti aday adayı Facebook ve Google’a toplam 53 Milyon Dolar’ın üzerinde para harcamış. Bilindiği gibi Demokrat Parti adayı Hillary Clinton olmuş ve geriye kalan 17 aday adayının harcadığı para Facebook ve Google’ın gelirini arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı.

Türkiye’de ise hali-hazırda siyasi partilerin ve adayların çevrimiçi reklamlara ne kadar para harcadığını, bu paranın kaynağını ve reklamların içeriklerini bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki, Türkiye’de siyasi nitelikli sahte haber üretimi ve yayılımı oldukça yüksek. Reuters’in 2018’de yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye’de son 1 hafta içinde sahte habere maruz kaldığını söyleyen kullanıcıların oranı %49. Bu oran dünyadaki en yüksek oran. Sahte haberler iki şekilde yayılıyor: Çevrimiçi reklamlar ve kullanıcı paylaşımları. Kutuplaşmanın yarattığı siyasal iklimin kullanıcıları kendi siyasi görüşlerini olumlayan sahte haberleri yaygınlaştırmaya ittiği bir gerçek. Birçok kullanıcı sosyal medyada ya da WhatsApp gibi anlık mesajlaşma uygulamalarında paylaştığı haber ve mesajların doğruluğundan öte kendi görüşleriyle ne kadar örtüştüğüne önem veriyor. Bununla birlikte özellikle seçim dönemlerinde ortaya çıkan sahte haberlerin, ki bunlar çoğunlukla rakiplerin toplum gözündeki itibarlarını zedelemeye yönelik yalanlardan oluşuyor, ne kadarının çevrimiçi reklamlarla yayıldığını bilmiyoruz. Bu tip sahte haberler ve yalanlar elbette kurumsal hesaplar üzerinden değil, çoğunlukla anonim olarak sosyal medyada yer alan kişi hesapları üzerinden yayılmaya başlıyor. Dolayısıyla bunların izini sürmek de pek mümkün olmuyor.

Facebook bugüne kadar siyasi reklamları yayınlamayı sürdürdü ve bunu çeşitli ortamlarda savundu. Sahte haberlerin önüne geçmek için büyük çaba gösterdiklerini, kaynak ayırdıklarını ve sivil toplum örgütleri ile ortaklıklar yaptığını açıkladı. Bununla birlikte, sahte haberlerle yapılan manipülasyonun etkisini ölçmenin de bir yolu yok. Neyin sahte haber neyin gerçek haber olduğunun kararını da Facebook’a bırakmış durumdayız. Dolayısıyla demokrasinin geleceğini etkileyecek olan bu karmaşık ve muğlak konuda sahte haberlerle mücadele etmekten daha etkili olan yol, Twitter’ın yaptığı gibi siyasi içerikli reklamları tümden kaldırmak olabilir. Umarım Facebook ve Google bu konuda Twitter’ı takip ederek mikro-hedefleme ve kullanıcı profilleme yoluyla yapılan çevrimiçi siyasi reklamlar dönemini sona erdirirler.