Yalan ki onların ağızlarının direklerinde salıncak kurmuştur’.

Cumhur ittifakının dağılacağı tehlike ve ihtimaline binaen, MHP uzun süredir direnerek dillendirdiği “af tasarısı” önerisini geri çekti, bu kararı da bizzat MHP lideri Bahçeli açıkladı. Böylece “af” noktasında topu ittifakın büyük ortağı olan Ak Partiye atmış oldu. Af karşıtı açıklamalarda bulunan Erdoğan ise, kendisinin artık yavaştan popülizm tuzağından uzaklaşmakta olduğu izlenimini vermeye çalışıyor. Cumhurbaşkanının bu yeni tavır ve tutumunun bir başka örneği ise, termik santrallere filtre takılması konusundaki kanun teklifini tam kabul edecek gibi görünürken, birdenbire ve beklenmedik bir biçimde veto etmesi şeklinde ortaya çıktı. Sızan kulis bilgilerine göre, önemli termik santrallerin sahiplerinden biri Cumhurbaşkanını ziyaret ederek süre talep etmiş, “10 bin kişiye ekmek yediriyoruz, bu maliyetin altından kalkamayız, o zaman iade edelim” demiş. Erdoğan ise “daha önce süre verilmiş ama yapmamışsın” diyerek sesini yükseltmiş ve konuyu kapatmış. Bu versiyon tabii ki işin kamuoyuna sürülen senaryo kısmı. Aynı zamanda Ak Partinin genel başkanlığı görevini yürütmekte olan Erdoğan’ın kendi partisinin hazırladığı, oyladığı ve onayladığı bir kanun teklifinin içeriğinden habersiz olması düşünülebilir mi? Ne demiş atalarımız; “Yemem diyen sofra kurutur, oturmam diyen minder çürütür.”

Bahçeli af hususundaki ‘kırgınlığını’ şöyle ifade etti; “Cumhur ittifakı çatısı altında terslik yaşanmaması için, ceza indirimi kanun teklifimizi beklemeye aldık”. Buna ilave olarak, “Milletimiz bize gereken destek ve oyu verdiği takdirde, ceza indirimi söz ve taahhüdümüzü yerine getireceğiz”, “Ak Parti ikinci yargı paketini meclisten geçirecek sayıya sahiptir” ve “Cumhurbaşkanının kesinlikle izin verilmeyeceğini açıkladığı 6 suç tipi arasında cinsel istismar ve terör suçlarının da bulunması, sanki bizim MHP olarak bu suç alanlarında da ceza indirimi ve af istiyormuşuz algısı oluşturmaktadır” biçimindeki cümleleri ile bir yandan büyük ortağına ayar verirken, diğer yandan tabanına güçlenme ve kenetlenme çağrısı yapmış oldu.

Termik santrallere filtre takılma süresinin ek bir 2,5 sene daha uzatılması kanununun oylanmasında muhalefetin durumu ise bir başka fecaat. Şu an mecliste 240 muhalefet milletvekili olmasına karşı, yasa 217’ye karşı 36 ret oyu ile meclisten geçti. Partilere göre ayıracak olursak, CHP’nin 26, İyi Partinin 6 ve HDP’nin 4 milletvekili bu önemli oylama sırasında mevcut bulundu ve görevini ifa etti. Meclis bahçesinde ve koridorlarında dolaşan muhalefet milletvekillerinin yapamadığı muhalefeti yapmak da Erdoğan’a düştü. Şehirlerdeki hava kirliliğinde AB standardı 50 PM. Bizim kentlerimizde ise bu oran 100 PM’ye yakın (ortalama 97 PM). Hâlihazırda 21 termik santralimizde herhangi bir baca filtresi yok. Ve Cumhurbaşkanının bu kritik zamandaki “çevre hassasiyeti” gözlerden kaçmadı. Yasaya alkışlarla olumlu oy vererek kabul eden Ak Parti milletvekillerinin, Cumhurbaşkanı vetosundan sonra tam ters yönde kanaat bildirmeleri ve ani Külliye vetosuna cansiperane destek çıkmaları ise Türkiye’ye özgü bir tiyatro sahnesini gözler önüne serdi.

Bu hafta içinde toplanan NATO zirvesinin sonuç bildirgesinde terör konusunda işbirliği yapılacağına atıf yapılmakla beraber, Türkiye’nin istediği gibi YPG’nin tüm NATO ülkeleri tarafından bir terör örgütü olarak kabul edilmesi görüşülmedi bile ve bu yönde bir ifadeye de yer verilmedi. Bunun yanında, Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” sözlerine karşılık olarak, zirve bildirgesinde, “NATO, kolektif savunmamız ve müttefikler arası karar ve dayanışma mekanizmasının temel taşı olmaya devam ediyor” deniliyor. “Avrupa ve Kuzey Amerika arasındaki devam eden bağ” vurgulanırken ve “BM Kuruluna bağlılıktan” söz edilirken, Washington Anlaşmasının 5. Maddesindeki taahhüt (NATO üyelerinden birisine saldırı yapılırsa, bu bütün NATO üyelerine yapılmış kabul edilir) yineleniyor. Bu şekilde Türkiye’nin gönlü alınırken, neticede Türkiye istediğini alamamış ve vetosunu da kullanmamış oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO ve üye ülkelere sert hitaplarının yine iç kamuoyuna ve iç siyasete yönelik olduğu anlaşıldı.

Bu da tek derdimiz değil ki. Erdoğan, "Ülkemizdeki üniversite sayısını 76'dan 207'ye çıkarırken sadece skor amaçlı hareket etmedik” dese de, kişi başı milli geliri sadece 2500 dolar olan Vietnam fen sınavında 8’inci olurken bizim 52’inci olmamızı nasıl açıklamalı, bilmiyorum. Üstelik bir zamanların kendine yeten 7 dünya ülkesinden biri olan Türkiye, şimdilerde tam 129 ülkeden gıda ithal ediyor.

Her zaman olduğu gibi Türkiye siyasetinde aniden kalkışlar ve dinmeyen alkışlar dur durak dinlemiyor. Politik aktörlerin, liderlerin en birinci ilkesi, topluma hizmet veya ilerleme yarışı değil, yalnızca ‘lafügüzaf’.

Harry Truman’ın dediği gibi; “Eğer insanları ikna edemiyorsan, kafalarını karıştır.