TBMM’deki Suriye görüşmelerinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Türkiye olarak Ortadoğu’daki değişim dalgasını yöneteceklerini” söylerken bu iddialı hedefe karşı gerçekçi bir değerlendirme BDP’li Sırrı Sakık’tan geldi:
“Bingöl dağlarında savaş var, partili arkadaşlarımız canlı kalkan olmak için Bingöl dağlarına gidiyor. Kendi ülkesinde barışı inşa etmeyenler başka yerlere barış götüremez.”
Gazetelerde dün yine acı bir haber vardı:
Bingöl’ün Genç ilçesinde PKK’lılar ile girilen çatışmada Uzman Jandarma Çavuş Kemal Özdoğan şehit olmuş.
Cenaze Elbistan’da kaldırılmış. Özdoğan’ın öğretmen eşi ve ailesi gözyaşlarıyla binlerce kişinin katıldığı törende canlarını uğurladılar. Uzman çavuşun karda üşüyen PKK’lıya montunu verdiği bir fotoğraf eklenmişti habere. Bu görüntüler acıları katlıyor.
Çözümsüzlük sürdükçe kayıplar artıyor.
Başbakan Erdoğan, “PKK’nın silah bırakması halinde operasyonların duracağını” açıklamıştı.
Bingöl dağlarında değişen bir şey yok.
Yaza doğru çatışmalar daha da artacak gibi.
Irak kaynıyor.
Ankara’nın Suriye rejiminden sonra Bağdat’ta Maliki yönetimiyle de arası açıldı.
Dengeler hızla değişiyor.
Irak fiilen bölünüyor. Mesut Barzani, “Irak’ın bütünlüğünü tehdit eden şey diktatörlük ve otoriter rejim. Irak demokratik bir devlete doğru ilerleyecekse sorun yok demektir. Ancak diktatörlük altında yaşayamayız” diye konuşmuş. Barzani AP’ye verdiği demeçte eylüle kadar müzakerelere açık olduklarını ancak hükümet baskılarına devam ederse “referandumdan başka seçenek” kalmayacağını açıkladı.
“Irak Kürdistanı” bağımsızlık istiyor.
2003’teki ABD İşgaline dek Kuzey Irak’ta “Kürt Devleti” ilanı Türkiye’nin “kırmızı çizgi“lerini oluşturuyordu. Ve savaş nedeniydi!
Artık o noktada değiliz.
İran ve Irak’taki Şii yönetimlerle ara açıldıkça Barzani ile dostluk pekişiyor. Bu dostlukta ABD’nin bölgesel stratejisi ve Türkiye ile kesişen çıkarları da etken. ABD sıcak savaş rüzgârlarının estiği bölgede “Kürt sorunu”na dayalı çatışma istemiyor. Barzani’nin Washington’dan dönüşü ertesi BDP yönetimine yapılan davet anlamlıdır.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Barzani’nin bağımsızlık isteğini şöyle değerlendirmiş:
“Irak’taki halkların yeni bir statüyle kendini yönetmek istemesi, eğer barışçıl yöntemlerle gerçekleşecekse sonuçta oradaki insanların hakkıdır. Ama bu bölgesel düzeyde daha kanlı savaşlara, etnik çatışmalara yol açacaksa, böyle bir risk varsa, bu konuda çok daha dikkatli olunması gerekir.”
Taraf yazarı Kurtuluş Tayiz şu haklı soruyu yöneltmiş:
“Irak Kürdistanı için kanlı olacaksa bağımsızlık çıkışını doğru bulmayan ve Barzani’ye karşı çıkan Demirtaş, nasıl oluyor da demokratik özerklik için yıllardır kan döken PKK’yı mazur görebiliyor?”
Suriye’den önce kendi ülkemizdeki çatışmalara odaklamalı, acılara son vermeliyiz.