Tüylerinizin diken diken olmasına hazırsanız Suriye’deki gelişmelere bakıp gözden kaçan bir şeyi sizlerle paylaşmak zorundayım. Farkında mısınız bilmem, Suriye’deki gelişmelerin karşısında Türkiye’nin yanında en net tutum takınan isim Abdullah Öcalan. Kendisi bir yıldır İmralı’ya gayri resmi olarak iletişim bağları kesilip ‘kostersizleştirilerek’ manen gömüldüğü için son fikirlerini bilemesek de daha önceki sözlerinden yola çıkarsak bölgedeki gelişmeler hakkında aynen Türkiye gibi düşünüyor. Hatta Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin üniter yapısının korunmasından yana olduğunu açıklamaktan çekinmiyordu. Öyle ki anayasada Türkiye’de yaşayan Kürtlerin haklarıyla ilgili birkaç mesele de halledilse Türkiye ile omuz omuza bu gelişmelere karşı bölgede kafa bile tutabilir.
Biliyorum Abdullah Öcalan denilince haklı olarak Türkiye’de bir kesimin tüyleri diken diken oluyor ancak yapacak bir şey yok. Öcalan’ın en azından bir yıl öncesine kadar tutumu –beyanlarını doğru sayarsak- Türkiye’nin Kürt meselesini bölgede ayrılıkçı bir devlet saflarında değil demokratik değişiklikler dahilinde Türkiye sınırları içinde çözmekten yanaydı. Tam da bu anlamda görüşmeler ilerlerken bu olumlu gidişata hatırlarsak Suriye kökenli Bahoz grubunun beklenmedik Silvan saldırısı noktayı koymuştu.
Bugün Suriye’deki gelişmelere baktığımızda Silvan saldırısının da ne kadar tuhaf bir rastlantı olduğunu bir kez daha anlıyoruz!
Gel de komplo teorilerine inanma!

Ortadoğu’nun üç biraderleri
Peki masanın üzerinde duran Ortadoğu haritasından biraz uzaklaşıp günümüzün moda deyişiyle ‘büyük resme’ baktığınızda ne görüyoruz? Babadan kalma diktatörlükle yönetilen ülkeleri saymazsak bölgede dini referanslarla hareket etmeyen, demokrasiden, seküleriteden hatta üniter yapılardan bahseden sadece 3 ulus var: Türkler, İsrailliler ve Kürtler. İsrail ile kavgalıyız.Kürtler ile kavgalıyız. Türkiye’deki Kürtler ile kavgalıyız. Hadi İsrail ile yine ucu dini referanslara kadar giden bir Filistin meselemiz var peki ama Kürtlerle derdimiz nedir? Eğer Suriyeli Kürtler üniter yapıda kararlıysa, Irak’taki Kürtler (hâlâ) üniter yapının içindeyse Türkiye’de Kürt hareketinin başındaki isim üniter yapı diyorsa bu kavga neyin kavgası? Bu korku neyin korkusu?
Biliyorum ortada 30 yıllık kanlı bir geçmiş ve şehitlerimizle beraber 30.000 insanımız bu uğurda feda olmuşken kolay sorular değil bunlar ama bu soruları sorup doğru cevapları bulmadığımız sürece ölmeye ve öldürmeye devam edeceğiz.
Yeni bir Ortadoğu kuruluyor. Biz bu Ortadoğu’da eski dönemden kalma intikam ateşi ve ceberut bir devletin kibiri ile yer alamayacağız. Höt zöt ile bırakın Ortadoğu’yu düzenlemeyi, kendi içimizdeki ateşi bile söndüremeyeceğiz.
Gelin bir de tersini deneyelim.



‘Arap Baharı’ mı, cihat savaşı mı?
Şu anda bölgenin yapısına baktığınız zaman Ortadoğu’nun mezhep çatışmalarına doğru hızla kaydığını görüyorsunuz. Bugün ‘Arap Baharı’ olarak Batı medyasından bize ‘sunulan’ aslında Sünni İslam’ın siyaset sahnesine çıkış hikâyesinden başka bir şey değil. Baas Partisi kökenleriyle diktatörlüklerle askeri güçle zoraki bölgenin halklarına dayatılan seküler sistemler çöküyor.
Bu çöküş sırasında sivil muhaliflerin ön saflarında El Kaide kökenli mobil cihatçıların başı çekmesi tıpkı bir zamanların Bosnasında, Çeçenistanında olduğu gibi İrak’ta, Libya’da şimdi de Suriye’de yeni bir cihat filmini vizyona soktu. Bizim özgürlük olarak nitelediğimiz bu savaş, cephenin ön saflarındaki mobilize cihatçılar için bir din savaşından başka bir anlam taşımıyor. Sivil halkı bu mobilize cihatçıların organize etmesi, eğitmesi rastlantı değil.

Türkiye-Kürdistan Federasyonu
Artık biliyoruz ki Barzani Kürdistan’ı ile Irak yönetimi arası çok bozuk. Biliyoruz ki Suriyeli Kürtler ipleri attı atacak. Türkiye’de ise ne uğruna olduğu tam olarak bilinmeyen bitmek bilmeyen bir savaş var. Önümüzdeki yıllarda Kürtlerin isteklerine göre yapılacak anayasal değişikliklerin sayesinde korunan bir üniter yapının eşliğinde neden sınır hattımızdaki Kürtlerle işbirliğine girmeyi düşünmüyoruz.
Bugün Barzani Kürdistanı’nı ele aldığınızda müthiş bir Türkiye etkisi görüyorsunuz. Başta Erbil olmak üzere Irak’taki Kürtler ellerindeki petrol rezervinden gelen müthiş kaynağı Türkiyeleşmek için sarf ediyorlar. Iraklı Kürtlere günün birinde Bağdat ile Ankara arasında bir tercih yapmak zorunda kalsalar gerekli güvenceler verilirse bir an olsun tereddüt etmeden Ankara’yı seçeceklerini düşünüyorum. Suriye’de kurulan yeni yapının yaptığı açıklamalara bakarsanız burada da durum farklı değil. Özerk devlet istemediklerinin altını çizerlerken mecburen Suriye devletinden ayrılmayacaklarını beyan ediyorlar. Zaten yapabilecekleri başka bir alternatif de yok gibi. Kürtlerin üzerinde oturdukları petrol rezervleri ve Türkiye’nin üzerine oturduğu modern hayat kaftanlığı iki toplumu ortak çıkarlar için bir araya getirebilir. Türkiye ile Kürdistan’ın önümüzdeki on yılda omuz omuza Ortadoğu’da büyük bir güce dönüşmesinin önünde ‘vizyon’ dışında bir engel yok.