Nisan ayının ratinglerine baktım da Pazar günü 2. Sırada O Hayat Benim dizisi var hala. Bu sene hiç seyretmedim. Hatta Oya Başar girdiğinden beri hiç seyretmedim. Konusu her sene daha da değişti amma velakin seyircisi değişmedi dizinin.

Bazen bu kadar yetenekli oyuncuların böyle saçma sapan senaryolar da oynamak zorunda kalmaları beni üzüyor.

Dünyanın başka yerinde bu yetenekle dünyaya gelselerdi mesleklerinin hakkını verdikleri, karşılığını gördükleri yerlerde olurlardı diyorum.

Senaristler mi içine doğdukları dünyanın hakkını veriyor sadece, değil elbet. Onların makus kaderi seçtikleri meslekle ilgili.

Üçüncü sayfa haber yazan muhabir gibiler, konuya bağlı kalmaları gerekmiyor, haberi geçsinler, köpürtsünler, okuyucunun gözü değsin yeter. Elbette ki kalemlerine karışanlar çok. Kalemi tutan ele alakasız konulardan dolayı müdahale olunca, senarist sadece kalemi tutan oluyor, yazacaklarından vazgeçiyor belki de. Ben öyle yapardım.

46 Yok Olan dizisi başladığında eyvah dedim bu dizi kalkar. Anlamaz seyirci, televizyonda kaldırır. Nitekim ratinglerde Nisan da 48. Sırada yer almış.

O Hayat Benim seyircisinin 46 Yok Olan gibi bir dizinin başına oturmasını beklemiyorum elbet ben rating olayına hastayım.

Kocam yakında sistemin yeniden değişeceğini söylemişti, ölçüm aletlerinin dağıtıldığı deneklerin ehlileştirileceği bir sistem olacak demişti ama değişti mi bilmiyorum.

Yazımı sabahın köründe yazdığım için onu uyandırıp böyle bir soru sormaya cesaretim yok.

Yerli dizilerde seçilen konular genelde kimsenin okumadığı Türk edebiyatının tozlu sayfalarındaki temel konulardır.

Son zamanlarda senaristlerden istenen gelişme kadın konuları olmuştur, çünkü kadına şiddet ana haber bültenlerine kadar taşınmış, sokaklarda kadınlar eylem yapıp, mahkeme önlerinde basın açıklamaları yaparak şiddet gören, öldürülen kadınların haklarını arar olmuşlardır. Ölen kadınların ailelerinin umudu olmuş, şiddet yüzünden kendini öteki hisseden kadınların sesi olmaya devam etmektedir sokakta direnen kadın, mecliste oturan adamlar bile bir komisyon kurup huzurlarına çağırmıştır KadınCinayetleriniDurduracağızPlatformunu mesela, bir de bize anlatın demişlerdir, derdinizi bize de söyleyin hele. Tabi meclise gittiklerinde önce Mağdur Kocalar Derneği üyelerini dinlemişlerdir ama olsun, mağdur olmayan kocalar kurmuş sonuçta meclisi.

Her neyse senaristler de el attılar kadın meselesine ancak gazete haberini alıp köşelerine koyar gibi senaryolarına taşıdılar sadece. Televizyonlar hangimizin kadını daha çok acı çekiyor yarışına girdi sonra.

Oysa konuyu kolundan tutup sahaya çekmek mağrifet değil, görünmeyen yanını fark edip göstermek önemli olan. Başka bir pencere açamıyorsanız gündemi kanırtmak, altını koyu renk çizip masanın üzerine koymak, ne kadar iş yapmak ben bilmiyorum. Ben işten saymıyorum.

Fotoğrafçı bile gördüğünü kendi gözüyle çeker, asar duvara. Artık o fotoğraf başka bir şey olmuştur.

46 Yok Olan da toplumda insanların konuştuğu merak ettiği bir durumu kendine konu edinmiş. Şamanizm insanların ilgisini çekiyor. Peru’ya gitmeyi arzulayan hatta orada bir süre yaşamayı isteyen insanlar var aramızda. Ayawaska deneyimlerinden bahsediyor insanlar bir araya geldiklerinde. Herkesin bir tanıdığının tanıdığı var mutlaka. Konu hakkında bir hikayesi var ilgilen insanların.

Ancak bu dizide ki gibi kimsenin düzenli ayawaska içtiğini duymadım henüz. Öyle cepte gezdirilen bir şey değil.

İnsanlar hastalıklarına şifa bulmak, ruhsal yolculuğa çıkıp arınmak için bu bitkiyle tanışmak istiyorlar.

Üstelik bir şaman bu yolculukta onlara rehberlik ediyor.

Herkes bu yolculuktan şifa bularak dönmüyor.

Tıpkı okült inanışta olduğu gibi meditasyonla yapılan zihinsel yolculuklar da insanların gittikleri kapıda sorulara verdikleri cevapların kendilerinde olması gibi o kapıya varana kadar yaşadıklarının kendilerine has olduğu gibi geri dönüşte yolcularını tamamlayıp tamamlayamayacaklarının yine kendilerine bağlı olduğu gibi bir şey ayawaska ile yapılan yolculuk.

Şaman inanca göre göğe çıkabilmeniz için önce yeraltına inmeniz gerek. Bunu da bir rehber eşliğinde yapmak akıllıca olur herhalde.

46 Yok Olan dizisinde ayawaska içeriği anlatıldığı için bir Şaman töreni yapıldığı için ciddiye alıyorum dizi de bu konuda olan olayları. Madem bir başlangıç yapıldı aslına uygun devam etmeli, senaristlerin kafasına göre yarattıkları hikayenin gerçeğine bir gerçeği alıp sonra uyduramazsınız.

Kendi hikayesinin içinde bir gerçek yaratırsınız bu hikayenin gerçeğidir kimse buna bir şey diyemez. Ama dışarının gerçeğini alıp kodlarıyla verip sonra değiştiremezsiniz aslına uymanız gerekir. Sonra size konuyu çarpıtıyor, hiç araştırmamış, saygısızlık ediyor derler.

Bunun dışında dizinin konusunu beğeniyorum. Karakterlerin gizemli hallerini, komik yanlarını, konunun gizemini, yavaş yavaş açılmasını…

Dün gece seyirciyi ters köşe eden bir geceydi. Olaylar gelip birbirine düğüm oldu. Birbirinden alakasız görünen şeyler birbiriyle ilintilendi.

Murat’ın yengesi resmen mafya annesi çıktı. Amcası ona yardım ederken, karısı da başına çorap ören görünüyor.

Selin’in amiri beden diliyle bir haltlar çevirdiğini her bölümde bize anlatıyordu.

Bu bölümde anladık ki mektubu gönderen oymuş.

Seyrederken hem şaşırdım, şaşırmak hoşuma gitti. İşte bu be dedim, bunu istiyorum, zeka görmek bir senaryoda sonra da içimi bir korku kapladı.

Ya bundan sonra çuvallarlarsa.

Böyle bir şeyin olmasını asla istemiyorum.

Konunun su gibi akmasını, her seferinde ters köşeye yatmayı arzuluyorum.

Yeni bir kan, güzel bir konu, üstelik hayatımızın içinden, gündelik taze bir konu. Bu bizim görünür olduğumuzun bir kanıtı, bu hoşuma gidiyor.

Bizim ilgi alanımızda olan şeyler ya bir adım önümüzde olmalı ya bizimle birlikte yürümeli ya da geçmişten kayda değer hatırlanmayı hak eden günümüze katacağımız bir değer taşımalı. Yoksa ölümcül kötülükleri, saftirik iyilikleri, gözümüze durdukları yerden alıp daha da koyulaştırıp sokmanın, sıkıcılıktan başka nasıl bir manası var. Ben henüz bilmiyorum, ilgilenmiyorum da.

Güzel günlerde görüşelim efendim.