Toplumsal ve siyasî olayların art arda yaşandığı 90’lı yıllarda yalnız demokratik sol ile Kürt siyasetçiler arasına mesafe girmemiş, genel olarak solun parçalı yapısı da döneme damgasını vurmuştu. Belki o günlerde fark edilemiyordu veya “particilik” memleket ahvalinden daha ağır basıyordu tartışılır ama sonuç itibariyle bu durumun vahameti asıl gelecek yıllarda ortaya çıkacaktı.

Kavgası gerilimi yüksek acılı yılların, 90’ların ikinci yarısında seçim barajı, dokunulmazlıkların kaldırılması, partililere açılan davalar, partilerin kapatılması ve siyaset yasaklarıyla Kürt siyasî hareketinin Meclis’te kendini temsil etmesi imkânsız hâle gelir iken siyasal İslamcıların Necmettin Erbakan’lı Refah Partisi (RP) tam tersine yükselişteydi.

1994’ün yerel seçimleri tıpkı 2019’un mart ayında yapılan mahalli seçimler gibi Türkiye’nin en kritik seçimi olmuştu. “Küçük Türkiye” olarak anılan İstanbul’un seçim sonuçları geleceğe dönük önemli ip uçlarıyla doluydu. Seçimlere “merkez sol” İstanbul’da (SHP-Zülfü Livaneli), (CHP-Ertuğrul Günay), (DSP-Necdet Özkan) üç farklı adayla girmişti. Sonuçta Livaneli’nin oy oranı yüzde 20 civarındayken “merkez sağdaki” iki parti, ANAP’ın adayı İlhan Kesici yüzde 22 almış; DYP’nin adayı Bedrettin Dalan yüzde 15’te kalmıştı. İstanbul’da “merkez solun” toplam oyu yüzde 34’e tekâbül ediyordu.

Ancak hiç kimsenin tahmin etmediği sonuca göre RP seçimlerin galibiydi. 1989 yerel seçimlerinde beş il ve 74 ilçe belediyeli RP, 1994’te 28 il ve 329 ilçede yerel iktidarı almıştı. 1989’da SHP’de olan Diyarbakır, Gaziantep, Ağrı, Siirt, Adıyaman gibi Doğu ve Güneydoğu illerinin o yıllar itibariyle ihmalinden doğan boşluk, RP ile dolmaya başlamıştı.

RP’nin aldığı iki büyükşehrin adayları ise tanıdık isimlerdi: İstanbul’da R. Tayyip Erdoğan (yüzde 25), Ankara’da Melih Gökçek. Ankara’da ilk sonuçlara göre SHP’nin adayı zaferini ilân etmiş, oyların ikinci sayımında ise adayların oyu birbirine çok yaklaşmıştı. Gerilimli geçen seçimi 0,45’lik oran farkıyla Gökçek kazanmıştı.

Seçim sonuçları “sol” partiler için hüsrandı. Seçime üç farklı partiyle girmenin bedelini ödüyorlardı ama yalnız bu değildi başarısızlığının nedeni. İstanbul’da 1989 yerel seçimiyle gelen belediye başkanı Nurettin Sözen (SHP) döneminde, 1993’te bir “aşk veya ihanet” olayı ile açığa çıkan İSKİ’deki ihale yolsuzluğu “Yeditepeli şehirde” “sosyal demokratlara” olan güveni sarsmıştı.

1994 yerel seçimleri siyasal İslamcılar için ise bir dönüm noktasıydı.

1994 KRİZİ, YOLSUZLUK OLAYLARI, 1995 SEÇİMİ

Demirel’den sonra DYP’nin başkanı olan, başbakanlık koltuğuna oturan ve “ekonomist” olması itibariyle paye verilen Tansu Çiller’in başbakanlık dönemleri popülist politikaları ile biliniyor. Çiller koalisyon ortağı olarak iktidara geldiğinde Merkez Bankası, Toplu Konut ve Kamu İdaresi (TOKİ), Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı gibi kamu kurumlarını kendine bağlamıştı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in “düşük yoğunluklu bir konseptte tuttuklarını” söylediği Güneydoğu’daki “savaşın” ekonomiye yansımalarıyla, ekonominin kötü yönetilmesiyle kamu bankalarının içi boşaltılmış, bütçe ve cari açık artmıştı. Sonuç olarak devalüasyonla doların Türk lirası karşısındaki değeri bir günde yüzde 14 yükselmişti. Çözüm için ise ilk başta kamuya ait PTT’nin ilk T’si, yani Telekom’un özelleştirilmesi gündeme gelecek ancak özelleştirme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilecekti.

Türkiye’nin ekonomi notu hızla düşmekte, hayat pahalılığı, işsizlik yoksulluk hızla artmaktaydı.

Başbakan Çiller, 5 Nisan 1994’te koalisyonun SHP’li ortağı Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın ile bir “önlem paketi” açıkladı. Karabük Demirçelik Fabrikası’nın da içinde olduğu birçok kamu kurumunun faaliyetlerinin durdurulacağı, kurumların özelleştirilmemeleri hâlinde kapatılacağı açıklanırken Karayalçın şaşkınlıkla dinliyordu Çiller’i. Pek çok kurumun özelleştirme listesine girdiğinden haberi yoktu. 5 Nisan kararlarıyla ayrıca TEKEL ürünlerine ve akaryakıta ciddi vergiler konulmuştu.

1995 genel seçimine doğru yol alıyordu memleket. Başbakan Çiller’in devleti birlikte yönettikleri izlenimi verdiği eşi Özer Uçuran Çiller ile Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) milyonlarca dolar değerinde gayrimenkulleri gündeme gelmişti. Çiller 1993’te başbakan koltuğuna otururken hiçbirini beyan etmemişti. Savunusu ise gayrimenkullerin aile şirketi bugünkü adıyla Marsan Marmara Holding’e ait olmasıydı. Enerji, otel ve işletmecilik, pazarlama, inşaat, dış ticaret gibi alanlarda faaliyet gösteren holdingin toplam cirosu 2011’de 11 milyon olacak, 2020’de 350 milyon dolara çıkacaktı.

Dönemin gazetelerinde ise Çiller’in mal varlığını ekonomi bakanı olduğu dönemde edindiği yazılıp çiziliyordu. Gelişmeler karşısında Çiller ABD’deki malı mülkü için önce babasından miras kaldığını, sonra da eşiyle çalışarak edindiklerine yönelik çelişkili yanıtlar vermişti. Malvarlığının araştırılması için verilen önerge ise TBMM Genel Kurulunda hükûmet partili milletvekilleri tarafından reddedilmiş, Çiller seçim öncesi ABD’deki mal varlığını bir vakfa bağışlayacağını söylemişti.

1995 genel seçimleri arifesinde siyasî liderlerin meydanlardan birbirleriyle kavgası ise “ekmek kavgasından” daha büyükmüş gibi bir hava yaratıyordu.

RP BİRİNCİYDİ, ERBAKAN DEVRE DIŞI BIRAKILMIŞTI

Gerçekleşen seçimin sonucu bu kez sürpriz olmamıştı. Siyasal İslam’ın yükselişi devam etmiş, “Adil Düzen” vaadiyle 1995 genel seçiminde 21,38 ile Erbakan’ın RP’si birinci parti olmuştu. Merkez sağda DYP yüzde 20 ile ikinci, ANAP yüzde 19 ile üçüncüydü. İki partili (DSP-CHP) “solun” oyu da toplamda yüzde 26 idi. SHP (CHP) ile DYP koalisyon dönemleri kapanmıştı.

Ancak yeni hükûmetin kurulması hiç de kolay olmayacaktı. Sistemle kavgası en çok başörtüsü veya türban üzerinden olagelen “sistem dışı” RP, asker ve bazı siyasî, bürokratik çevrelerde “irtica” kavramıyla anılıyordu.

Erbakan’ın RP’si birinci parti olduğu hâlde ordunun bu kez dolaylı yoldan devreye girmesiyle Cumhurbaşkanı Demirel, hükûmeti kurma görevini sürekli çekişme durumunda olan iki parti başkanına, Çiller ile ANAP’lı Mesut Yılmaz’a verdi ve azınlık hükûmetiyle dönüşümlü başbakanlık dönemi başladı.

Seçimin galibi Erbakan ne yapıyordu?

RP, önceki dönemde Çiller ve eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Şinasi Altıner hakkında “TOFAŞ ve TEDAŞ ihalelerinde usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığı belirlenmesine karşılık soruşturulmadığı” gerekçesiyle Meclis’e önerge vermişti. Rüzgârı Erbakan’dan yana estiren ise ANA-YOL hükûmetinin yeterli güvenoyu almadığı gerekçesiyle başvurduğu Anayasa Mahkemesinin azınlık hükûmetinin güvenoylamasını iptal eden kararı olmuştu. O günden sonra ANA-YOL koalisyon hükûmetinin arası tamamıyla açılırken diğer hamle de Çiller hakkında “örtülü ödenek usulsüzlüğü” gerekçesiyle yine ANAP’tan gelecekti.

Tüm bu gelişmelerin akabinde “Millî Görüş Hareketi”nin lideri Erbakan sonunda Çiller ortaklığında REFAH-YOL adıyla kurulan koalisyon hükûmetinde başbakan olmuştu.

Örtülü ödenek, TOFAŞ ve TEDAŞ yolsuzluk iddiaları soruşturulmuş muydu? Her biri Meclis oylamalarında REFAH-YOL hükûmeti ortaklarının birbirine desteği ile örtbas edilecekti.

1973 seçiminden sonra Millî Selamet Partisi (MSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Cumhuriyetçi Güven Partisi’nden oluşan dörtlü koalisyona, ilk “Milliyetçi Cephe”ye önderlik eden Adalet Partisi’nin (AP) mirasçısı DYP ile İslamcı çizgideki RP; 90’ların ikinci yarısında -o gün sonuç getirmemiş olsa da- iki eksikle yeniden flörtleşmeye başlamıştı böylece.

EKSİKLER HANGİLERİYDİ?

Birinci eksik 12 Eylül’ün yüzde 10’luk seçim barajına takılmamak için 1991 genel seçimine RP listelerinden giren Alparslan Türkeş’in “başbuğu” olduğu “Türkçü/milliyetçi” ideolojinin 12 Eylül’den sonraki adıyla Milliyetçi Çalışma Partisi, 1993’ten sonra Milliyetçi Hareket Partisi idi. 1991’de tam başarı getirmeyen, 1995 konjonktüründe nasip olmayan “büyük ittifak” aradan çok sular aktıktan ve uzun yıllar geçtikten sonra 2020’li yılların ilk yarısından itibaren kurulacaktı.

İkincisi ise CHP’nin halka açılma gayesiyle 1965’ten sonra başlattığı ve 70’lerde Bülent Ecevit ile hayat bulan “Ortanın Solu” akımına karşı ortaya çıkan partinin sağ statükocu hizbiydi.

Turhan Feyzioğlu’nun başını çektiği ve sonra CHP’den istifa edecek milletvekili ve senatörlerden oluşan Sekizler Hareketi, o dönem kurultaylarda bildirilere “CHP sosyalist değildir” yazdıracak; “liberalizmin ve sosyalizmin karşısında” konumlanacak Güven Partisi’ni kuracaktı. Tek siyasetleri CHP’yi “Atatürkçülükten uzaklaşmakla” suçlamak üzerineydi. (2020’lere doğru CHP’den aynı gerekçelerle ayrılarak parti kuran ya da kurmak isteyenler Sekizlerden miras olabilir miydi?)

Bu sath-ı mailde Ecevit bayraktarlığını yaptığı “Ortanın Solu” 1977 genel seçiminde CHP’ye yüzde 41 kazandırmış ancak vekil sayısı yeni bir hükûmet kurmaya yetmemişti. TBMM’de güvenoyu alamadığı ve diğer partiler koalisyona da yanaşmadığı için kısa ömürlü bir azınlık hükûmeti kuruldu. Sekizler en büyük “armağanlarını” vermişti “sosyal demokrasiye.”

Sadece “sosyal demokrasiye” mi?

Bu kritik olay neticesinde AP’li Demirel’in başkanlığında ikinci kez MSP ve MHP’nin de içinde olacağı “Milliyetçi Cephe Hükûmeti” kurulacaktı. Ardından “Güneş Motel pazarlığı” ile AP’li vekillerin partilerinden istifa ederek CHP’ye katılmasıyla kurulan Ecevit hükûmeti ara seçimlerde düşecek, Demirel’in MHP ile MSP’nin dışarıdan desteği ile 24 Ocak Kararlarının alınacağı “kerhen milliyetçi” hükûmet kurulacaktı.

Çalkantılı yıllarda Türkiye için 12 Eylül darbesinin geri sayımı başlamış olacaktı.

1990’dan 2000’e yazı dizisi

1. Bölüm: Ne Oldu?

2. Bölüm: Kimler Çaldı Geleceğimizi?