Gezi Davası kararında yaşanan hukuksuzluk yalnız ülkemizde değil tüm Dünya’da yankı buldu, insanlığın yüreğini acıttı. Ülkemiz insanının çok az bir bölümü olan varlıklarını güçten, hukuksuzluklardan, haksızlıklardan alan kesimi dışında büyük çoğunluğun Yargı’ya, ülke yönetimine saygısını yerlerde süründürdü.

Gezi bir sivil başkaldırı girişimiydi. Silahlı bir örgütlenme değildi. Katılımcıların güç kullanma girişimleri olmadı.

6 siyasal partinin oluşturduğu, AKP-MHP ortaklığını değiştirme girişiminde bulunan siyasal partilerin tümünün, aynı suçu işledikleri ileri sürülebilir.

Gezi Davası, Türkiye Cumhuriyeti’nde uygulanan siyasal sistemin niteliğini, ülkede bağımsız bir yargı olmadığını ortaya koydu. Dünya ülkelerinin bilincine büyük bir leke olarak geçti. Ülkeyi kötülemek, ülkenin zararına çalışmak, ülkenin saygınlığını ayaklar altına almak, ülkedeki yönetimi eleştirmekle değil, bu tür kararlar, adımlarla gerçekleşmekte. Gezi Davası’na kararında dolaylı, dolaysız payı olan herkes, ülkemize izleri zor silkinecek bir leke sürülmesine neden olmuş durumdalar.

Şu kurdu, bu savundu, onun parmağı vardı, bunun koluydu gibi gerekçelerin ötesine geçerek, “Gezi Direnişinin, Hükümeti değiştirme girişiminin bir hak olduğu” üzerinde konuya yaklaşılması gerekmekte. Bir ülkedeki yönetimi, ülkeyi yönetenleri eleştirmek, değiştirmeye kalkmak, bu amaçla örgütlenmek, türlü girişimlerde bulunmak, o ülkede yaşayan insanların en doğal insan hakları arasında olmak zorunda. Bu hak demokratik bir sistemin ödünsüz bir koşulu. Bu hak yaşama geçmeden demokrasinin, seçimlerin hiçbir anlamı olamaz.

Ülkenin egemenliği, bağımsız yargı sisteminin olması Osman kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet cezası vermekle değil, kendi ülkesinde öldürülen Cemal Kaşıkçı davasının yargılamasını yapamamasıyla ölçülür.

Yargı’ya saygı duyulması için, Yargı’nın saygınlığını yitirmemiş olması, saygı duyulacak kararlar alması gerekir. Ülkemizde Yargı’nın içler acısı durumu, saygınlığını yitirmiş bulunmakta.

Gezi Davası, bu davanın sanıkları arasında gösterilen Osman Kavala, ülkeyi AB sürecinden, uygar dünyadan koparma, Batı ülkelerinden kazanımlar elde etme aracı olarak kullanıldı. Kararın bu çabaların bir ürünü olduğu gözlerden kaçmamakta. İnsanlığın küresel hukuk bilincini, birikimini bir yana iterek, Ortaçağ Arap kültürünün hukukunu yerleştirmeye çalışanların elinde bir kazanım aracı olarak kullanılan bu davanın, ülkemize kısa ve uzun sürede hiçbir yararı olmayacak.

İnsanlık tarihinin birikimi olan küresel hukuk ilkelerine uymayan ülke yöneticilerinin, ülke Yargı’sının ülke insanına adalet dağıtması düşünülemez. Gezi Davası bunun en somut örneklerinden biri.

Eğer bir ülkede tek bir kişi bile haksız yere, küresel hukuk algıları dışında gerekçelerle tutuklanıyorsa, o ülkede hiç kimsenin özgür olmadığı, özgür kalamayacağı insanlık tarihinin ortaya koyduğu gerçeklerden biridir.

Gezi Davasına karşı direnişler başladı, daha da yükseleceğe benzemekte. Haksız, hukuksuz uygulamalar içinde olanlar bir gün gerçek hukukun önünde bulacaklar kendilerini.

Bunun için ülke insanının, insanlık ailesinin ses çıkarması, duruş sergilemesi gerekmekte.