Yıllardır neredeyse dünyanın doğal hali olarak algıladığımız çevremizdeki diktatörlükler birer birer çöküyor. Sadece yoksul ya da aç oldukları için ayaklanmıyor Arap halkları. Libya’da halk ne açtı ne vahim bir yoksulluk yaşıyordu. Ama bürokrasi tarafından insan yerine konmamaya, yönetenlerin yolsuzluklarına, yurttaş değil tebaa olarak görülmeye isyan ettiler. Arap sokakları bugün eşit yurttaş olma talebiyle, haysiyetli yurttaşlık talebiyle çınlıyor. Petrol şeyhleri ve krallarının ülkelerinde bile halkın bu taleplerle kıpırdandığını görüyoruz. Sadece Arap halkları değil, dünyanın başka yörelerinde de eşitlik ve demokrasi, namuslu ve şeffaf bir yönetim ve haysiyetli bir yaşam talebiyle insanlar harekete geçiyor. 

EDP’nin sesi
Eşitlik, bu dalgayı besleyen taleplerden önde geleni. Bu aynı zamanda onurlu bir yurttaşlık talebi demek. Ama bugün Türkiye’de bu onurlu yurttaşlık talebinin taşıyıcısı olan eşitlik özlemini siyasal alanda ısrarla dile getirenlerin ortak sesi olma iddiasıyla yola çıkan Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin sesi, medyanın hiç ilgisini çekmiyor. Bu tepkisizlik, belki bu partinin örgütlenme sorunundan da kaynaklanıyordur. Ama galiba esas neden, medya ve yerleşik siyaset alanında eşitlik talebine karşı olan ilgisizlik. Halbuki bugün Türkiye toplumunda eşitsizliğin sadece gelir dağılımında değil, toplumsal yaşamın çok farklı alanlarında varlığı ve etkilerinin izlerini görebiliyoruz.
EDP, Kürt ve Alevi sorunlarının çözümünün eşitlik ilkesi ışığında ele alınmasına yönelik toplantılar düzenledi. Kimsenin ilgisini çekmedi. Son olarak, geçen cumartesi, ‘Kadın erkek eşitliği için; Sorunlar ve çözüm önerileri sempozyumu’nu yaptı. Gene basında bir yankısı olmadı. 

Halis’in bildirisi
EDP Genel Başkanı Ziya Halis, geçen günlerde yayımladığı ve gene varlığını medyada göremediğimiz basın bildirisinde, dünyadaki değişim sürecinin daha çok özgürlük, daha çok eşitlik ve daha çok demokrasi talebiyle biçimlendiğini belirtiyordu:
“Bugün Kürt toplumu başta anadilinde eğitim olmak üzere en temel insani haklarını, anayasal yurttaşlığı talep ediyor. Alevi toplumu inançlarının tanınmasını ve eşit yurttaşlık talep ediyor. Kadınlar toplumsal ve siyasal hayattaki ikinci sınıf konumlarından kurtulmak ve daha çok katılım istiyor. Gençler güvenli bir gelecek ve iş istiyor. İşçiler sendikal engellerin kaldırılmasını, düzenli çalışma koşulları ve refahtan daha çok pay istiyor. Kamu çalışanları grevli sendikal hakları için yıllardır mücadele ediyor. Üniversiteliler YÖK cenderesinden kurtulmak istiyor. Genç kızlarımız üniversite kapılarında kılık kıyafet kontrolünün kaldırılmasını istiyor. Hıristiyanlar, Museviler ikinci sınıf yurttaş olmaktan kurtulmak istiyor.” Siyasi partilerin faaliyetlerini kısıtlayan, önemli bir seçmen grubunun tercihlerini yüzde on barajıyla gasp eden yasa ve uygulamalar da bu eşitlik karşıtı yapının bir ürünü.
Kıbrıslı Türklerin talebi de eşitlik. Sadece Kıbrıslı Rumlarla değil, Türkiyelilerle de eşit ve demokratik bir ilişki kurmayı talep ediyorlar. “Bu memleket bizim, biz yönetmek istiyoruz” sloganıyla yarın ikinci kez Lefkoşa’da yürüyecekler. Eşitlik ve haysiyetli yurttaşlık talep edecekler. “Yediler paraları, cicim ayları bitti, şimdi şirretlik yapıyorlar, nankörler” diye söylenenlere, Türkiye hükümetinin 35 yıldır uygulanan politikalarını hatırlatacaklar. 

Duymazlıktan geliniyor
Bugün AKP başta olmak üzere, düzen partileri farklı saiklerle bu eşitlik taleplerini duymazlıktan geliyor. Buna karşı, Ziya Halis, bugünden başlayarak, demokratik ve eşitlikçi bir Türkiye’yi ortaya çıkarmak için, ‘soruna duyarlı, demokratik-politik kültüre sahip partileri, kurumları ve kişileri sürece ortak müdahale etmeye’ çağırıyor. Toplumsal muhalefetin ve mağdurların sesini siyaset alanına bu yolla taşımayı öneriyor. Bunun, adaletsiz yüzde on barajını etkisiz kılma ötesinde anlamları olacağını iddia ediyor.
Eşitlik, demokrasi, onurlu bir yaşam ve özgürlük taleplerinin seçim perspektifinde ve sonrasında bu toplumda sesini etkili biçimde duyurabilmesi için Türkiye ölçeğinde bir demokratik ittifaka ihtiyaç var. Ama her şeyden önce de barışa.