Balyoz Davası kararı açıklandıktan sonra ortalığı kaplayan destek ve eleştiri gürültüsü bir futbol maçında rakip taraftarların haykırışlarına ne kadar benziyor. Çoğu siyasal sorunda olduğu gibi bu konuda da aklıyla değil tutkularıyla, somut veriler ışığında değil kendi görmek istediğine sadece bakarak kestirmeden verilen hükümlerin patırtısının dinmesini beklemek gerekecek. Bu kararın Türkiye’de demokrasinin gerçek miladı olduğunu iddia edenlerle kararı geçmişin en karanlık günlerine dönüşün somut işareti olarak görenlerin hiçbiri, demokrasi ilkeleri perspektifinden soruna yaklaşmıyor.
Genellikle rakip takımların taraftarları hakemin niteliği konusunda hemen uzlaşır. Burada da benzer bir uzlaşı var. Balyoz Davası’nı eleştirenler kadar, bu davada mahkemenin verdiği kararların gözü kapalı arkasında duranlar, bunun özünde siyasi bir dava olduğunu söylüyor. Dolayısıyla mahkemenin siyasi bir mahkeme olduğunu kabul ediyorlar.
Siyasi davalar her zaman ve her yerde sorunlu davalardır. Toplumsal vicdanda adalet talebini tatmin etmedikleri için bir müddet sonra bu davaların yeniden değerlendirilmesi kaçınılmaz olur. Ya bir genel af ya davaların temsili olarak yeniden görülmesi ya da mahkûm olanların itibarlarının iadesiyle sonuçlanır. Dolayısıyla “Bu bir siyasi davadır, olur böyle şeyler, kurunun yanında yaş da yanar” diyerek bugün Balyoz Davası kararlarını alkışlayanlar, birkaç yıl sonra verilen mahkûmiyetlerin büyük bir kısmının mağduriyet olarak tescil edilmesinin zeminini de hazırladıklarını galiba düşünmüyorlar. Sanıklar cephesinin de işini kolaylaştırıyorlar.
Elbette kritik dönemlerde siyasi içeriği yoğun davalar gündeme gelir. Bazı dönüştürücü davaların ilk adımının atılması için siyasi iradenin desteği şarttır. Yasanın değişmesi, daha önce suç olmayan fiilin suç kabul edilmesi, yargıçların herhangi bir tehdide maruz kalmadan görevlerini yapmalarının sağlanması, bir siyasi irade gerektirir. Bunlar siyasi gücün yargının arkasında olması anlamında siyasi olan davalardır. Yargının kendisi siyasal bir mücadelenin tarafı olduğu zaman ortaya çıkan siyasi davalar ise demokratik meşruiyete sahip olamazlar.
Demokraside adil yargılanma ilkesi bölünmez bir bütündür. Bu adil yargılanmanın esas ve usul olarak eşit ağırlıkta iki ayağı vardır. Siyasi davalar ise o günün koşullarına göre ‘siyaseten esas olanın’ adil yargılama usullerinin çok önüne geçtiği, hatta çiğnendiği davalardır. Yassıada, İstiklal Mahkemeleri bunların uç örnekleridir. Sıkıyönetim dönemi mahkemeleri de. Balyoz Davası’nda da usul yönünden vahim hak ihlalleri olduğunu, davanın önem ve gereğini savunanların çoğu kabul ediyor. Türkiye’de davalar hep böyledir, bu yeni değil demek, bu davanın demokratik bir dönüşümün miladı olmadığının en güçlü delili olur.
Siyasi davalarda esas suçlular değil, suç alanı olduğuna hükmedilen çemberin içinde bilerek veya bilmeyerek yer alanlar, toplu cezalandırılır. Bu, aynı zamanda, arkaik cezalandırma yönteminin de yansımasıdır. İçinden bir suçlu çıktı diye bütün ailenin, bütün köyün, bütün aşiretin toplu cezalandırılması gibi.
Suçun şahsiliği ve iradiliği kadar, suçla cezanın oranı da adil yargılamanın ana ilkelerinden biridir. Yetkisini aşıp ağır bir disiplinsizlik suçu işleyerek yönetime el koyma planı yapan Çetin Doğan ve onun gibi komutanlar suçludur. O komutan ve kurmaylarının hazırladıkları planda görevlendirmeyi tasarladıkları altları, hele eylem gerçekleşmemişse nasıl suçlu addedilebilir? Yönetime el koyma eylemi başarısız kalmış bir teşebbüs haline bile dönüşmeden, komuta kademesinin hazırladığı bir plan, arzulanan bir gelişmenin gerçekleşmesi halinde hazır olmaya yönelik bir ‘eksik teşebbüs’ ise bu elbette bir suçtur. Hele emirleri altında tam teşekküllü askeri güçler bulunan kişiler böyle hazırlıklar yapıyorsa, bu gerçek bir tehdit oluşturduğu için, suç daha da ağırdır. Ama ‘başarısız darbe teşebbüsü’ ve elbette darbeyi başarılı biçimde yapma suçları kadar ağır mıdır? Adil yargılama, adam öldürene, adam öldürmeye teşebbüs edene ve adam öldürmeye hazırlanan veya bu niyetini ifade edene aynı cezanın verilmemesi de demektir. Balyoz Davası önemli bir davadır. Darbe yapma yetkisini kendisinde görmenin gayri meşru olduğunun, böyle bir işe yeltenmenin suç olduğunun tescillenmesi açısından son derece önemli bir davadır. Ama hem verilen kararlar hem yürütülen ceza yargısı süreci itibariyle Türkiye’de demokrasi kazandı diyerek sonsuz bir sevince gark olunmasının mümkün olmadığı bir davadır. Demokrasi, siyasi davalarla değil, adil yargılama ilkelerine sadık kalmakla tesis edilir.