Başta Başbakan olmak üzere, hükümet ve iktidar partisinde bir şaşkınlık yaşandığının emareleri hızla artıyor. Zeminin belli belirsiz ayağının altından kaydığını hisseden insanın bir yere tutunma refleksine benzer davranışlar sergiliyor bugün Tayyip Erdoğan. İç politikada patinaj yaptıkça saldırganlaşıyor ve daha fazla irtifa kaybediyor. İrtifa kaybetmenin telaşı içinde, muhafazakâr-milliyetçi zihniyetin otoriter refleksleri daha sık öne çıkıyor. Dış politikada, bir yıl öncesinin burnundan kıl aldırmayan, bütün dünyaya ders vermeye eğilimli Erdoğan’ının yerini, öyle gözükmemeye çalışsa da aslında bütünüyle savunmada olan ve göreli yalnız kalmasının tedirginliği hissedilen bir Erdoğan’ın aldığı izlenimi bugün ağır basıyor. Esip gürlemesi bile farklı Başbakan’ın. Başarılarının, hizmetlerinin takdir edilmemesinden, hep başarısızlık ve olumsuzlukların üzerine gidilmesinden şikâyet etmeye başlaması, belki bu tedirginliğin en anlamlı göstergesi.

Bir başbakanın herkese cevap yetiştirmeye çalışması kendi başına sorunlu bir durum. Başka işi gücü yok mu sorusunu akla getirir. Ama esas sorun, başbakanlık konumundan cevap yetiştirme telaşıdır ki işin rengi burada değişiyor. Bir başbakanın muhalefeti, basını, işverenleri, sendika yöneticilerini tehditle karışık eleştiri bombardımanına tutmasıyla eleştirilen kişilerin başbakanın sözlerini, yaptıklarını eleştiri bombardımanı altına alması arasında mutlak nitelik farkı var. Biri başbakandır. Üstelik Türkiye gibi otoriter zihniyetin toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz ettiği bir toplumda başbakandır. Ayrıca kendisi de otoriter refleks ve zihniyet açısından ülke ortalamasının üstünde performans sergileyen bir başbakandır. Bu durumda, başbakanlık mevkiinden dile getirilen tehditle karışık ağır eleştirilerin, hayata geçme ihtimali yüksek tehditler olarak algılanması kaçınılmaz. Bu ise egemen konumun suiistimali demektir.

Bugün Erdoğan’ın “Kimse kusura bakmasın” diyerek girdiği polemiklerde bu egemen konum suiistimaline giderek daha fazla şahit oluyoruz. Bu suiistimal, eleştiri seviyesinde kalmayıp yürürlükteki anayasayı ihlal ederek grup toplantısında parti kapatma konularına girerek, gazetecilerin işten atılmasına çağrıda bulunarak, yargıya talimat verdiğini neredeyse öğünerek ifşa ederek, somut ve yakın tehlike olarak tanımlanacak hale geldi.

Bu irtifa kaybı tedirginliğinin Erdoğan’daki ikinci sonucu, dindar kesimin her durumda arkasında kalmaya devam etmesini sağlayacak temaları ön plana çıkarması. Dikkat edilirse, Suriye konusundaki hükümet politikasını eleştirenleri, Suriyelileri anlamamakla itham ederken çizdiği pembe ufukta, Şam’da Emevi camiinde birlikte namaz kılmak ön plana çıkıyor. Şapkadan çıkan Çamlıca Tepesi’ne cami projesi bunun başka bir örneği. Daha anlamlısı, imam-hatip ortaokullarının açılması ve genel olarak orta ve lise eğitiminde dini temalı derslerin ciddi bir ağırlığa sahip olmasını sağlamaya yönelik, yine şapkadan çıkıveren 4+4+4 değişikliği. İlk yılın aceleye geldiğini kendisi de itiraf etmek zorunda kalan Başbakan’a, o zaman bir yıllık bir hazırlanma süresi neden verilmediğini sormak bile, boğaza karşı çerezle içki içen tuzu kuru sorumsuz iltifatına mazhar olmak için yeterli. Başbakan’ın, irtifa kaybı yaşayan otoriter-muhafazakâr zihniyetin bu ülkede hemen sarıldığı birkaç klişeden birine bu çabukluk ve rahatlıkla sarılması anlamlı. Bu refleksin canlı kalması, Erdoğan’ı ‘bizden biri’, AKP’yi de ‘bizimkiler’ olarak gören, ne kadar irtifa kaybetse de daha uzun bir süre gözü kapalı onun arkasında duracağı varsayılan büyük bir kitlenin desteğini istim üzerinde tutmak için gerekli.

Zemin kayarken tutunulmaya çalışılan duvardaki en kolay tutamaklar içki, Türklük, cami, din dersi... Büyümenin doğal olarak yavaşladığı ve daha da yavaşlaması riskinin yüksek olduğu bir döneme girerken bu milliyetçi-mukaddesatçı ‘bizden biri’ algısına Erdoğan’ın çok daha fazla ihtiyacı olacak. Böyle bir ‘bizden biri’ imajı öne çıktıkça Türkiye toplumundaki etnik ve dini iki büyük fay hattında hareketlenme de o kadar hızlanacak. Erdoğan ve AKP’nin irtifa kaybı, demokraside olağan bir gelişme. Toplumdaki kırılma noktalarına yüklenerek buna yanıt verilmesi ise büyük toplumsal felaketlerin habercisidir.