Julian Assange'ın neden Taraf'ı seçtiği belli: Çok az yayın organı Türkiye ile ilgili belgeleri tamamen ve olduğu gibi yayınlayabilirdi.

Diğerleri ya sansürlerdi ya da çoğunu gün yüzüne çıkarmazdı. 28 Mart tarihli Taraf'ta (13. sayfa) yer alan Ankara'daki ABD Büyükelçiliği'nden Washington'a (Dışişlerine) giden 18 Nisan 2003 tarihli belgelerde şunlar yazılmış. Bu belgelere dayanak olan bilgileri hep Amerikan diplomatlarının sürekli görüştüğü gazeteci, akademisyen, siyasetçi, iş adamı, asker ve bürokratlar sağlamış. Öyle gizli saklı şeyler değil. Günlük konuşmalarda paylaşılan bilgiler, yapılan analizler. Önemli, olan bunlardan muntazam ve bir politikanın belirlenmesinde dayanak olacak anlamları çıkarmak. Aşağıda sunulan alıntılarda bunun maharetle yapıldığı anlaşılıyor.

"İç ve dış politika konularında birçok üst rütbeli askerî lider arasında gerilimler mevcutken, Türk Genelkurmayı, siyasi hayata ve siyaset üretimine günbegün derinlemesine karışmayı sürdürüyor." (Generaller arasındaki) bu bölünmeler, bugün, geçmişte herhangi bir dönemde olduğundan daha görünür bir halde...

"Uzun süredir irtibatta olduğumuz çok sayıda kişi, Türk Genelkurmayı'ndaki karar alma sürecini etkileyen çekişmeler ve istikrarsızlık ile bu bölünmelerin, Türkiye'nin ABD'yle işbirliği yapma iradesine yaptığı zararlı etkiye ilişkin endişelerini bizimle paylaştılar... Bu şahıslar, istikrarlı şekilde, hizipçilikle parçalanmış ve ABD'ye karşı daha önce görülmedik derecelerde abartılı bir şüphe hissi besleyen bir Türk Genelkurmayı tarif ediyorlar."

Yolsuzlukların ciddi boyutta olduğu bilgisini Amerikalılar'a taşıyan Türkler. "(Askerî) alım skandalları" konusunda şunlar yazılmış: İrtibatta olduğumuz birçok kişi İsrail'e verilen M-60 tankları ve F-4 savaş uçağı modernizasyon ihalelerinde rüşvet döndüğüne ilişkin ısrarlı haberleri gündeme getiriyor.

"Kuzey Kıbrıs'taki Türk askerî mülkleriyle ilgili çıkar çatışmaları ve Türkiye'nin güneydoğusundaki uyuşturucu kaçakçılığı ile bağlantılar" tartışılmakla kalmıyor. Bunca yıl "düşman" diye tanımlanan ve ezilmesi için bunca şehit verilen örgütle ilişkilerde şaşırtıcı bir iddia dile getiriliyor: "XXX (adı saklı)... askerî istihbaratta çalıştığı dönemde, PKK'ya ilaç satmak üzere Türk ordusunun bünyesinde kotarılan bir anlaşmanın istemeyerek parçası olduğunu bize anlattı." Heron (PKK baskınlarını haber veren insansız hava aracını düşürmek için figan eden subayın ses kaydının yayınlanması) skandalından sonra bunca yılın kan, gözyaşı ve acının nedeni olan "Kürt sorunu"nu nasıl anlamlandırmalıyız?

TSK içindeki bölünmeleri ve çekişmeleri dile getirdikten sonra belgeler bu kurumun özellikleri doğrultusunda son derece isabetli tespitlerde bulunuyorlar: İrtibatta olduğumuz şahıslar bize, kişisel çekişmelere karşın, Türk Genelkurmayı'nı birbirine bağlayan belli kurumsal içgüdülerin de olduğunu hatırlatıyorlar. Bu içgüdüler şunları kapsıyor:

(1) Kemalizm'e olan sarsılmaz bağlılık (Atatürk'e tapınma) ve ordunun, devletin sivil denetimden muaf, yüce ve caydırıcı muhafızı olma görevine duyulan inanç: (2) Alt rütbelerde bireysel inisiyatifi hoş görmeyen katı bir şirket (corporate) kültürü: (3) "Laikliğe" katı bir bağlılık ve Türkiye'nin İslam'la kültürel olarak özdeşleştirilmesinin ötesine geçen her şeyden duyulan korku: (4) Sahip olduğu bol teşvikler, bütçe dışı fonlar, yüklü emeklilik fonları, maaşlı rahat işler (burada "arpalık" diye de tercümesi mümkün olan "sinecure" kelimesi kullanılıyor) ve diğer imtiyazlar konusunda kuvvetle korumacı olan içe dönük bir kültür (XXX bize somut örnekler verdi): (5) Kürtler'den duyulan derin şüphe: (6) Kıbrıs'ta her türlü pratik çözüme karşı direniş; (7) Askeriyedeki yolsuzluk kanseri ve Türk Genelkurmayı'nın kendini temizlemek konusundaki ortak gönülsüzlüğü...

Böyle tanımladıkları bir kurumun ıslah edilmesi ve Türk-ABD ilişkilerinin "yeniden dinamizm kazanması" için "modern, ileri görüşlü (buna ben de, 'meslek etiğine bağlı, günlük siyasetten uzak duran' diye ekleme yapayım) yeni bir subay kadrosunun yetişmesi gereğine" vurgu yapılıyor.

Ne diyorsunuz? Kefere iftira mı etmiş yine?