Bir müzisyen tanıdığım var. Yoksul bir ailenin çocuğu. Sadece şarkı söyleyerek hayatını kazanıyor.

TRT'ye çıktığı için (etnik değil) ideolojik Kürt çevrelerinin boykotuna hedef oluyor. Kırmançça şarkılar söylediği için içinden çıktığı Alevi çevreler tarafından eleştiriliyor. Zaza olduğu için de ana akım Kırmanç çevre kendisinden uzak duruyor. Hele politik tarafsızlığı, ideolojik gruplar tarafından ihanet olarak yorumlanıyor. Yani fiili bir soyutlanmışlık durumu yaşıyor. Bu genç müzisyeni, hiçbir çevre aslında müziğiyle değerlendirmiyor; varsa yoksa kimliği... Sanat falan hak getire. Neden?

 

MİLLİNİN SINIRLILIĞI

En çok kullandığımız sözcüklerden biri "milli"dir. En çok işittiğimiz kavramlardan biri "milli ve manevi değerlerimiz"dir. Bir ara milli ve manevi değerlerimiz konusunda ne kadar ortaklığımız olduğunu araştırmaya koyuldum. Asistanlarım kahvelerde, otobüs terminallerinde, tren garlarında insanlarla konuştular, soruşturdular. İlk üç "milli ve manevi değer" dışında rivayet muhtelif. Pek az ortak görüş var. Pekiyi o zaman neden bu kadar ortak değerlere ve kimliğe vurgu yapıyoruz? Çünkü ihtiyacımız var. Pekiyi gerekeni yapıyor muyuz?

Bu ülkenin kalabalık bir ordusu var. Donanımı yabana atılacak cinsten değil. Bu ordu, dile getirildiğinde insanı rahatsız edecek olsa da, on yıllardır kendi halkının bir bölümüyle mücadele halinde. Bu mücadelenin karşı tarafını tam tanımlayamadık. Niye silaha davrandıkları konusunda ortak bir yargımız yok. Bırakın çözümü, sorunun adı konusunda bir mutabakata varamadık. Bu demek değil ki çeşitli tanımlar yok. Ben ortak bir tanım ve çözümden söz ediyorum!

 

Mensup olmaktan mutluluk duyduğumuz milletin adını dağa taşa yazıyoruz. Oysa o millete mensup olarak doğuyoruz; onu seçmiyoruz. Katkımızın olmadığı bir tesadüf yerine mensup olduğumuz millet için ne yaptığımızla övünmek daha sağlıklı değil mi? İnsanın olduğu değil, yaptığı şeyden mutluluk duyması daha "insani" değil mi?

 

Toplumumuzda Türk olmaktan mutluluk duyan ve başlıca işi millet adına yapılan iyi şeylerden mutlu olmak istediğini söyleyenlere kızmak olan (eskiden öldürürlerdi) bir kesim var. Yakın zamana kadar iktidar odakları onları, mutluluk ile bağlılıklarını "millet adına iyi şeyler yapılması şartına" bağlayan insanların üzerine sürdüler. Onların cinayetlerine, işkencelerine, yasaları çiğnemelerine göz yumdular. Sırf daha iyi ve özgür bir hayat istediler ve yapılanları eleştirdiler diye onlar "millet"in ve hukukun dışına sürdüler.

 

Bu anlayışın sürmesi, milli birliği ve beraberliği ciddi biçimde örseledi. İşkenceci polislerin korunması, mesleklerinde yükselmeleri, eziyet ettikleri erkeklerin, ırzına geçtikleri kadınların açıklama yapmasına rağmen görevde kalmaları ne Türklüğü yüceltiyor ne de Türkleri mutlu ediyor. Ettiğini düşünen varsa ülkemiz işkenceciler ve tecavüzcüler tarafından korunacak hale geldi demektir. Milli devletin birliği ve bütünlüğü böyle mi korunacak? Hepimiz biliyoruz ki mümkün değil. O halde neden bu yöntemlerde ısrar ediyoruz?

 

AKORTSUZLUK

Kısa cevap akortsuzluk. Bu ülkeyi bir saz olarak düşünün; sazda yedi tel vardır. Bizde siyaseten bu tellerin sadece iki tanesi, soy ve inanç telleri çalınmaktadır. Soy denince ülkede yaşayan tüm soy kümeleri değil biri anlaşılmıştır. Egemenlik onun eliyle kullanılmış, bütün haklar ve olanaklar ona sunulmuştur. Diğerleri sakıncalı, dışsal ve "yerli yabancı" (Yargıtay içtihadıdır) olarak görülmüştür. Milletin adı ve sınırları o soy küme ile eşdeğer sayılınca diğerleri gayrimilli olmuşlar, öyle muamele görmüşler ve onlar da sisteme yabancılaşmışlardır. Özetle, milli bütünlük, (tek) soy mensubiyeti üzerinden sağlanamamıştır.

 

İnanç yoluyla sağlanabilecek birlik de tek din ve tek mezhebin "milli" olarak benimsenmesi sonucu pek çok inanç kümesini hatta aynı dinden olanları da dışarıda bırakmıştır. Alevilikle bile bağdaşamayan, bu toprakların din çeşitliliğini reddeden inanç anlayışı da milliliğin temelini oluşturamamıştır.

 

Görüldüğü gibi bu tekçi (monist) anlayışlar ne çoğul bir toplum ne içinde barındırdığı farklılıklardan birlik türetebilen bir millet olgusu türetebilmiştir. Yedi telin tümünü birden çalacak, yani çoğulculuğu yönetecek olan demokrasiyi repertuvarımıza alacağımız ana kadar akortsuzluk sürecek gibi görünüyor.