Güney kıyılarımız kızıl ateş, dumanlar içinde yanıp kavruluyor. Değişik yerlerde çıkan yangınları söndürmede yeterli başarı sağlanabilmiş değil. Yangınlarda yaşamını yitiren yurttaşlarımız var.

Bir ağacın yetiştirilmesi onlarca yıl emek vermeyi gerektiriyor. Evinin bahçesinde ağaçların olması, insanlara temiz hava, oksijen vermekte, yaşama güzellikler katmakta. Böylesine değeli, insan yaşamı için zorunlu ağaçlardan oluşan ormanların birkaç gün içinde yanıp, yok olup gitmeleri insanlığa korkunç zarar kapıları aralamakta.

Yangınların yeryüzünün birçok bölgesinde yaşandığı günler yaşamaktayız. Yangınların çıkması, yaşamı olumsuz etkilemesi, insana, doğaya zarar vermesi kaçınamadığımız bir durum. Doğal olmayan, bağışlanmaması gereken durum, yangınlara karşı gereken önlemlerin alınmaması. Topraklarının büyük çoğunluğunun orman, tarım dışı bitkilerle örtülü olan bir ülkede, çıkacak yangınları söndürecek bir uçağın olmaması doğal bir durum değil.

İnsanlar kendi elleriyle, doymak bilmeyen istekleriyle doğanın dengesini bozdular. Dünya’nın en soğuk bölgesi olan Sibirya’da bile angınların yaşandığı görülüyor. Yaşadıklarımız, kendi ellerimizle büyütüp beslediğimiz kötü gidişin sonuçları.

Cumhurbaşkanının 13 uçağının olduğu bir ülkede, Tarım, Orman ve Köy İşleri Bakanlığı’nın yangınları söndürecek bir tek uçağı yok. Bunu hem Cumhurbaşkanı, hem Bakan açıklıyor. Bu durum ülkede yurttaşların iyiliği, can güvenliği değil devletin güvenliği, büyüklük gösterinin önde tutulduğunun kanıtı.

Bu çarpıklık, ülke kaynaklarının gereken yerlere harcanmadığını, yönetenlerin güvenliklerinin, geniş halk yığınlarının, ülke topraklarının güvenliğinden önde tutulduğunu göstermekte.

Dünya’nın en büyük Saray’ını yaptırarak, Cumhurbaşkanını binlerce polisle koruyarak, 13 uçakla yurtdışı gezileri yaparak, Yasama, Yürütme, Yargı erklerini tek elde toplayıp ülkeyi tek gücün isteğine göre yöneterek büyük devlet olunamıyor.

Büyük devlet, yurttaşlarını insanca yaşayacağı, can, mal güvenliğinin sağlanarak olunabilir.

Çok değerli kıyı ormanlarının yanışı, buraları yapılaşmaya mı açacaklar sorusunu akıllara getiriyor. Daha yangınlar söndürülmeden, yanan yerlerin kapışıldığı bilgileri dolaşmaya başladı. Buraların ormanlık alan olmaktan, yeşillere bürünen güzelliklerinden koparılarak bir avuç insana akıl almaz gelirler sağlayan yerler durumuna getirilmeleri, insana, doğaya, insanlığa karşı işlenen büyük bit suç.

Kendi çıkarlarını, insanın, insanlığın çıkarlarının önüne koyan yönetimlerden her türlü girişim beklenir. Bu tür gelişimleri önleyecek tek güç, geniş halk yığınlarıdır. Geniş halk yığınları çıkarlarını savunmadan kimse onların çıkarlarını savunmayacaktır.

Yangınların çıkış nedenlerinin ortaya çıkarılması, kasıtlı girişimler varsa bunların gereken yaptırımlara uğratılmaları gerekmekte.

Şair dostumuz Ali Dilki (Aleni Ali) şöyle soruyor:

Aleni Ali' nin var bir sorusu
İyice öğrenmek işin doğrusu
Yine mi ötüyor rantın borusu
Türkiye yanıyor, biz yanıyoruz

Aleni Ali

Umarız bu yangınlar sonunda rantın borusu ötmez.

Bir başka ozanımız Azimet Işık, ülkenin yanışını şöyle dile getiriyor:

Elimiz kolumuz bağlayıp kaldık
Alev topu gibi yanıyor ülkem
Börtüyü böceği ateşe saldık
Alev topu gibi yanıyor ülkem

Azimet Işık (Zaralı Eren)

Ülkenin bir köşesinde yanan bir fidan, yaşanan bir acı yüreğimizi sızlatmaya başladığı gün insanlaşmaya başlamışız demektir. Ülkenin yanışını değil, yeşillerle bezenmesini seyredebileceğimiz günler özlememiz gerekmekte.