Hidrolik direksiyon sistemi. Gösterilerdeki suçluları (evet suçlu, böyle yazıyor) tespit etmek üzere kapalı devre TV, su topuyla aynı eksende ve görüntü büyütme kabiliyetli kamera ile kayıt yapma imkânı.

Kısa/uzun/sürekli tercihlerde bilgisayarlı su püskürtme top sistemi. 6200 litrelik su, 60 litrelik gaz, 60 litrelik boya ve 90 litrelik köpük tankları. Hangisini alırsınız? Sadece su mu? Su ve boya mı? Su ve gaz mı? İsterseniz farkını verin, büyük seçim olsun: Su, boya ve gaz üçlüsü de var.

Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı TOMA’ların göstericilerin araca yaklaşmasını önlemek için gaz püskürtme kabiliyeti var. Bakıyoruz, ‘yükseklik ayarlı ön buldozer’in önünde bir grup insan...

‘Bu halkın evlatlarısınız’
Birinin elinde küçük boy plastik bir su şişesi. Diyarbakır sıcağında içmekten ziyade biber gazına karşı kafadan aşağı dökülmüş muhtemelen içindeki su. Bir diğerinin şapkası elinde, diğerinin sağ yumruğundan başka bir şeyi yok. Karşılarında dev bir TOMA, ‘ön buldozere’ vuruyorlar da vuruyorlar. İçlerinde bir de belediye başkanı, Osman Baydemir... Yapabilecekleri başka bir şey yok. Böyle aletlerin içinde insan yok gibi gelir, ejderler çağından kalma, kendi başına hareket eden bir yaratıktır sanki. İşte ejderin önünde, şapkalarla, pet şişelerle içindeki insana sesleniyorlar.

Yollarını kesen polislere sesleniyorlar alana açılan bir caddenin başında. İçlerinde bir de parti eşbaşkanı, Selahattin Demirtaş... “Sizler bu halkın evlatlarısınız, polislerisiniz, gençlerisiniz. Bu faşizan politikalara alet olmayın. Açın, suç işlemeyin. Biz, siz yaşayın diye yapıyoruz bunları. Birbirinizi öldürmeyin diye yapıyoruz. Kan dursun diye yürüyoruz. Sizi bizim önümüze dikenlerdir asıl sorumlular” diyor. Ses gitmiyor.

Bir mesleği yargılamak
Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar bir gün önce sokaklarda polis araçlarından yapılan duyuruları anlatıyor. Hayatında ilk kez böyle bir şey görmüş. “Yasak olmasaydı sıcağa rağmen o meydan dolacak, tek olay da çıkmayacaktı. BDP kitlesini iyi tanır, iyi organize eder. Sorunsuz bir miting yaşayacaktık” diyor.

Emin Bey ‘ölü şehre’ dönüşen Diyarbakır’ı dün sabah bırakıp İstanbul’a geldi. Çünkü bugün Çağlayan’da sadece Türkiye değil, dünya hukuk tarihinde nadir görülür bir dava başlayacak. KCK operasyonu kapsamında tutuklanan 36 avukatın dosyası yarın açılıyor. 1993’te dönemin başbakanı Tansu Çiller’in emriyle 23 avukat tutuklanmış, ağır bir işkenceden de geçmişlerdi. Bir de Güney Afrika Cumhuriyeti’nin 11 avukatı birden almışlığı var. Başkasını bilmiyorlar.

Diğer KCK tutuklamalarında da görülen, işlenmiş değil işlenmesi muhtemel suçun isnat edilmesi, suçsuzluk karinesinin ihlali gibi aleni hukukdışılıkların ötesinde bu dosyaya özgü haller de var.

Örneğin Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yürütenler, girmeden önce saç diplerinden diş aralarına kadar arandıkları, sonra kendi kâğıt-kalemlerini dahi kullanamadıkları 56 görüşmeden, dışarı 130 talimat iletmekle suçlanıyorlar. Bu da PKK tarafından yapılan tüm eylemlerden sorumlu tutulmaları demek: 132 güvenlik görevlisi ve sivil vatandaşı öldürmek, 471 kişinin yaralanmasına sebep olmak. Her bir anının devlet tarafından kaydedildiği, bir Adalet Bakanlığı görevlisinin eşlik ettiği, çıkışta notların hem sivil hem askeri görevlilerce kontrole tabi tutulduğu görüşmelerden söz ediyoruz. Her şey devletin bilgisi dahilindeyse geriye savunma hakkının, savunma mesleğinin yargılanması kalıyor.

Aktar umutlu. Bütün barolar destekledi diyemesek de dava güçlü bir mesleki dayanışmaya vesile olmuş. Binden fazla avukatın imzasıyla kamuoyuna yapılan çağrının dışında bugün Çağlayan’da yüzlerce avukat bulunacak. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Ahsen Coşar da Çağlayan’da cüppe giyecek.

TOMA’ların bir meziyeti de ‘patlak giderle ilerleme imkânı’ymış. Türkiye hangi Kürtlerle barış yapmak istiyor? Bir yandan inatla imkânları patlatıp barışa ilerlemek mümkün mü? Türkiye kendini TOMA mı sanıyor?