Emiliano Zapata, yanında Mustafa Sarıgül, onun yanında da Sezen Cumhur Önal. Bu üçlü, kimi geceler rüyalarda zuhur eden absürd bir şöhretler karması olabilirdi. Hayır, yaklaşık iki sene evvel Mustafa Sarıgül Nişantaşı’ndaki Demokrasi Parkı’na, ‘Türk büyüklerinin’ az aşağısına diktirdiği Emiliano Zapata heykelini açarken yanında Sezen Cumhur Önal da vardı.
Meksika Devrimi’nin ve toprak reformunun öncüsü, gelmiş geçmiş en karizmatik devrimci figürlerden olan Zapata’nın büstü açılırken Sarıgül şöyle bir konuşma yapmıştı: “Yaşadığı devirde ülkesinin yüzde 80’i topraksız köylülerden oluşan Zapata, köylüsüne dağıtılacak bir avuç toprak için, hak için, adalet için savaşmıştı. Dünyanın en büyük köylü ordusu onun çevresinde gönüllü toplanmıştı. Toprak ve hürriyet idealinden yola çıkarak yerli halkın ve köylülerin haklarını savunmak amacıyla 1910 yılındaki Meksika Devrimi’ne katılan bu büyük halk kahramanının büstünün bu alanda yer almasından büyük onur duyuyorum.”
Hayatımdaki büyük gizemlerden biridir, Sarıgül Nişantaşı’nın göbeğine bu büstü dikerek topraksız Nişantaşı köylülerine ne mesaj vermek istemiştir?
‘Ablam çalmışlar adamı’
Bu açılıştan bir yıl kadar sonra o parktan geçerken bir baktım Zapata’nın kaidesinin üzerinde Zapata bıyıklı bir kedi yatıyor, heykel yok. Hemen yakındaki taksi durağına sorayım dedim. Küçük taburelerinden çay bardaklarıyla fırlayan şoförler o yana bakıp “Ablam çalmışlar adamı, bak hiç haberimiz de yok” dediler. Absürd bir rüya mizanseniyle başlayıp bir Borges hikâyesine düşmüştüm. Kafamda İstanbul’un bir mahallesinde Zapata’yı eritip satmaya çalışan hırsızlar yahut Zapata’yı Nişantaşı’ndan kurtarıp layık gördükleri memleket toprağına taşıyan gizli bir örgüt düşünceleriyle yürüdüm.
Peşini bırakmayacaktım. Ertesi gün Şişli Belediyesi’ni aradım. “Demokrasi Parkı’ndaki Zapata büstü çalındı mı?”nın çok üzerinde saçmalıkta sorular alıyorlar sanırım, garipsemeden nazikçe araştıracaklarını söylediler. Bir gün sonra haber geldi, İzmir Konak Belediyesi de Zapata heykeli dikecekmiş, bir dizi teknik muamele için indirmişler, dönecekmiş. Bir heykeli hazmedememişken ikincisi... Ve hafta içinde İzmir Alsancak’taki Zapata büstünün açılışı vardı; Nişantaşı’ndakinin tıpkısı... Vali vekili konuşuyor, belediye başkanı konuşuyor; bir CHP çıkarması, Meksika’nın Ankara büyükelçisi... Türkiye ve Meksika bayrakları dalgalanmakta, müzikli şenlikli nezih bir açılış.
Zapatist Ulusal Kurtuluş Ordusu ‘komutan yardımcısı’ Marcos’un, 1997’de ruhani komutan Zapata’ya yazdığı bir mektup var. Orada Marcos 1914’ten o güne hiçbir şeyin değişmediğini, tıpkı Zapata’nın zamanındaki gibi zenginlerin kılık değiştirmiş yöntemlerle köylünün elindeki toprakları aldığını söylüyor; tıpkı onun zamanındaki gibi buna sessiz kalmayarak toprakları ve özgürlükleri için mücadele edeceklerinin sözünü veriyor. Kısaltarak çevireyim, sonunda bir de şöyle sesleniyor: “Güleceğin bir şey söyleyeyim, seni o nisan öğleden sonrası öldürdüklerini sanıyorlar. Sen bizdesin, her yerdesin. Zapata yaşıyor, mücadele sürüyor!”
Evet, Zapata yaşıyor ama Nişantaşı’nda ve Alsancak’ta neyin mücadelesi sürüyor tam anlamıyorum. Büst oralarda, popüler kültürün sterilleştirerek aslında sadece endamını ve havasını pazarladığı tarihi bir devrimci olarak durmuyorsa siyasi bir mesaj olmalı. Topraklarını uluslararası tütün şirketlerine kaptırmış Egeli çiftçilere mi mesela? Yahut kendi köyü yakıldığı için oralara mevsimlik pamuk işçiliğine gelip ara ara linç edilen Kürtlere mi? Bir Nahua yerlisi olarak Nahuatl dilini iyi konuşan Zapata üzerinden Nişantaşı sakinlerine anadilde eğitime dair bir mesaj mı veriliyor? Açılışta müjdesini vermişler, Meksika’da başkentin en işlek caddesine de bir Atatürk heykeli dikilmiş. O kadarını söyleyeyim.