Bir tespih koptu ve boncuklar dağıldı. Baktığınız her yönden başka bir şey görünüyordu.

İki gün önce haber ajanslarının çoğu, ertesi günkü gazetelerde muhtemelen kendine yer bulmayacak bir haber geçti: Urfa Siverek’te üç yaşında bir kız çocuğu boncuk yutarak ölmüştü. DİHA’nın bu ölümdeki tecavüz şüphesine yer verdiği haberiyse ertesi güne kalmadan, akşama dönen saatlerde önce bir-iki internet sitesine yansıdı. Oradan da sosyal medyaya. Herkes canhıraş ne olduğunu soruyordu. Tepki çığ matematiğiyle büyüdü.

24 saat sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın otopsi raporu açıklandı. Tetkiklerde tecavüz bulgusuna rastlanmamıştı. Ölüme sebebiyet veren tespih tanesiydi.

Norveçli şaşkınlığı
Üç yaşındaki bebeğe tecavüz... İnsan denen mahlukun kötülük hudutları kan donduruyor, soluksuz bırakıyor. Gerçekten öyle. Ama sırayla gidelim.

Şöyle yerlerden geliyoruz: İzmir’de 2006’da 17 aylık bebeğe tecavüz vakası zihinlerde. Medyanın tutmuş bir dizi gibi günlerce sarkıttığı bir hikâyeydi. Gazetecisinden milletvekiline kullanılan dil “Tecavüz yok, zorlama var”a kadar uzanmış, bu gezegen üzerinde daha 17 ay geçirmiş bir bebeğin ilk muayene fotoğrafları, penetrasyon teferruatıyla uluorta tartışılabilmişti.

Üç yıl sonrasından 13-14 yaşlarında sekiz erkek öğrencinin iki bebeğe tecavüz hadisesi var Siirt’te. Çektikleri görüntülerle tehdit ettikleri, ‘bebek bulmaya’ mecbur ettikleri akranları bir kız çocuğu arada... Korkunç bir karanlık.

Son 10 yıla göz atın, Balıkesir’de, Denizli’de, öyle bir bölgede değil, dört bir tarafında bebeklere tecavüz edilebilmiş bir ülkede yaşıyoruz. Norveçli şaşkınlığına hiç lüzum yok. Bir-iki değil; onlarca...

Şimdi o acil servis doktoru, vücudu morluklar, kanlar içinde bir bebek gördüğünde şüphelenmekte haksız mı? Bu şüphenin haberini yapan ajans etik dışı mı davrandı? Sosyal medyada alelacele imza kampanyaları açanlar, konuyu Meclis’e taşıyan vekiller fazla mı abarttı? “Hah bak tecavüz çıkmadı işte” mi diyeceğiz? Tecavüz faillerinin neredeyse prensip olarak cezasız kaldığı, adalete inancın tecavüze uğradığı bir ülkede bütün bunlara gönül rahatlığıyla “Evet” demek mümkün değil. Rapora hâlâ güvensizlik duyanlar mevcut ayrıca.

Hak ararken ihlal
Ama her şey o kadar da değil. Bir hak ihlaline gösterilen tepkiden okumamız gerekenler de var.

Daha ilk andan bebeğin ismini açık açık yazmak nedir? Şu an hayatta değil diye savunulacak bir hakkı yok mudur? Açık soyadı yazmanın küçük bir beldede yaşayan aileyi ne duruma sokacağı düşünülmez mi? Tecavüz kuşkusuna karşın faile dair kırıntı bilgi yokken aileyi, hatta doğrudan babayı suçlayıcı ithamlarda bulunmaya kimin hakkı vardır? Çocuklarını kaybetmek dışında, bilmedikleri başka bir hengâmenin ortasında kalan aile, fotoğraflarının gazetelere basılacağını biliyor mudur? Durum çok vahim ve öfke her şeyi affeder mi?

Çok acı ama çocuklara tecavüz, ‘rıza’ fiilini ortadan kaldırdığı için çok konforlu bir şekilde öfkelendiğimiz bir mevzu. Bırakın kadınları, az büyümüş genç kızlara ve de erkeklere tecavüz vakalarında, kimi zihninin önünde, kimi berisinde mutlaka ‘rıza’ yoklaması yapıyor çünkü. İnfial yaşanmıyor.

Tecavüz kültürünün bütün olduğunu görmeden, cinsellikle değil şiddetle, iktidar arzusuyla ve hatta savaş iklimiyle ilgisini kurmadan tepkiler eksikli, öfkeler yabani kalacak. Erkek egemen dili eleştirenleri marjinalleştirdikçe, tecavüz fikri değil, en iyi ihtimalle failleri ön planda olacak. O yüzden kızgın kazanlar, idamlar havada uçuşacak.

Cinsiyetçi küfürler, ayrımcı tespitler kullanacaksak bebeğin tecavüz ihtimaline tepki göstermenin ne faydası var? Bu bir tecavüz vakasıysa da yok. Otopsi raporu açıklandıktan sonra sosyal medyada “Bebeğin günahını almışsınız, tecavüz yokmuş” minvalinde yazan gördüm. Genellemeler tehlikelidir lakin burada kastedilen ‘günah’ tasavvurunun münferit olmadığında da hemfikiriz, öyle değil mi? Ördek ve tecavüz konulu ‘komikliklere’ de bu gözle bir daha bakmak lazım.