Ben İstanbul’un Kadıköy ilçesinde yaşıyorum, buralarda doğmuşum. Bazen Beşiktaş’a geçiyorum. Orada son zamanlarda hep polisler var. Kendilerine ayrılan şeritte arabalarının kenarında sohbet ediyorlar. Bir keresinde vapurdan inmiştim. Etrafta omuzlarında silah asılı adamlar insanların arasında dolaşıyorlardı. Damlarda aynı silahlı adamlardan vardı. Silahlarını sanki yoldan geçen onların varlığını umursamıyormuş gibi görünen insanlara çevirmişlerdi. Havada helikopterler uçuyordu.

Başka bir gün kontuar gibi bir şeyin arkasında duran bir görevli silahını yine yoldan geçen insanlara çevirmiş, ciddi bir suratla etrafı seyrediyordu.

Eli silahlı adamların arasından ne zaman geçsem, kendimi işgal edilmiş topraklarda azınlık gibi hissediyorum.

İskelede ilk silahlı adamlarını dolanırken gördüğümde, doğuda, sınırlarda askerlerin yakınlarında yaşayan çocukların, adamların, kadınların halini düşünmüştüm. Beni hiç bilmediğim zaman boşluğuna fırlatan o silah, orada yaşayan insanlarda nasıl bir ruh haline sebep oluyor düşünmeye çalışmıştım.

Bir belgeselde savaş muhabiri olan kadın, kendisinden bahsederken 11 yaşında yaşadığı topraklarda savaşın başladığını o tarihten beri ülkesinde hiç normal hayat yaşamadıklarını, belki de o yüzden savaş muhabirliğini seçtiğini söylemişti. 11 yaşından beri ülkesinde savaş olan bir insanı hiç düşünmemiştim o zamana kadar seyretmiştim, okumuştum ama kendini anlatırken dinlememiştim. Çok sahici gelmişti o zaman savaş bana.

Bizim de sınırda bir köyümüz var. Şırnak ilinin Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyü yani Roboski. Oraya hiç gitmedim. Şırnak’a da hiç gitmedim. Bir sabah televizyonu açtığımda insanlar yere oturmuş sessizce ağlıyordu. Başında ağladıkları çocuklar, gençler, yaşlılar onların kardeşleri, babaları, amcalarıydı. İşe gitmişlerdi devlet tepelerine dört tane bomba atmıştı. Devletin ince hesabını bilmedikleri için onlar hüzünden donmuş yakınların başında duruyorlardı.

Şimdi orası açık bir hapishane gibi köyün çocukların top oynadığı yerlere ayak basmak yasak, karınlarını doyurmak için ekip biçtikleri yerlere de girmeleri yasak.

Askerler sınıra sevkiyat yaptıktan sonra – bu diline yabancıyım aslında sevkiyat kelimesini gazetelerden biliyorum, herhalde mühimmat ve asker naklediyorlar- dönüşte Allahü Ekber diyerek köyün evlerine, hayvanlarına ateş etmişler.

Bizim Beşiktaş’ta olanlar pek insanlara saldırmıyor. Arada silah doğrultuyorlar uzaktan. Onlar koruma amaçlı halktan, halkın seçtiği başbakanı ya da Cumhurbaşkanını koruyorlar.

Orada ki askerler tekbir getirip kendi insanlarına neden ateş ediyor bilmiyorum.

İnsanların yaşam alanlarını neden hapishaneye çevirip özgürlüklerini kısıtlıyorlar onu da bilmiyorum. Hayvanlardan ne istiyorlar onu hiç bilmiyorum.

Ben sadece Taksim’e arkadaşlarımla buluşmaya giderken bizi yok farz edip ama aynı zamanda potansiyel düşman gören savaş silahlarıyla aramızda dolaşan adamları gördüğümde ne hissettiğimi biliyorum.

Köyden ikisi 13 yaşında biri 16 yaşında olan üç çocuğu gözaltına almışlar. Onların minibüste ki resimlerini gördüm. Pencereden görünüyorlar. Öyle pencereden dışarı falan bakmıyorlar. Sanki okul servisinin kalkmasını bekler gibi durağan bir halleri var.

Neden çocuklardan korkar ki devlet. Onlara ne soracaklar? Biz size yasak yerde top oynamayın dedik mi diyecekler?

 Onları hastaneye götürmüşler önce sonra mahkemeye çıkaracakmış. Bakın çocukların sağlık durumu gayet iyi mahkemelerini bekliyorlar, diyor devlet prosedürü. Bunu da anlamıyorum.

Köyün muhtarı diyor ki, bıktık bu baskıdan, yakın köylerden 5 bin kişi toplandık, sınırı geçip Irak’a gitmek istedik orada akrabalarımız var ona da izin vermiyorlar.

E ne yapmak istiyor bu devlet. Tarlarını sürmeyecekler, kapıda ki hayvanları tekbir eşliğinde öldürülecek. Okul çocukları mahkeme yollarında.

Derdi ne bu devletin?

Şırnak millet vekili Ferhat Öncü, Birgün gazetesine demiş ki:

“Roboski katliamını Meclis’te fazlaca dillendirmemizden şikayetçiler. Yüzleşmek ve uzlaşmak yerine cezalandırmayı tercih ediyorlar. Yeni ölümler istiyorlar. Biz sınıra sevkiyat yapılmasını değil, kalıcı barışın gelmesin istiyoruz. Roboskililerin adalet istemini cop, kurşun ve biber gazı ile bastırmaya çalışıyorlar. Köyde, sabaha karşı terör estirdiler. Girilmedik sokak, bırakmadılar. Tam bir katliama girişimi yaşandı. Yol kapanmasına karışı saldırıyı bir nebze anlarız, alıştık. Ancak uyuyan insanların evlerinin taranmasının hiçbir izahı olamaz. Akıllarını başlarına alsınlar, biz her şeye rağmen barıştın yanayız. Yarayı kaşımasınlar, yeni ve kimsenin kapatamayacağı büyük yaralar açmasınlar!”

Allah devlete akıl fikir versin, geri kalanlara da sabır.

Güzel günlerde görüşmek dileğimdir efendim.