“Ulus hayal edilmiş bir siyasi topluluktur; hayal edilmiştir, çünkü en küçük ulusun üyeleri bile diğer üyeleri tanımayacak, ama yine de her birinin zihninde toplamlarının hayali yaşamaya devam eder” der Benedict Anderson.

Zaten birbirlerini tanımalarına da imkansızdır. Ancak ulus aidiyeti öyle bir patolojik durumdur ki, hiç tanımadığı, belki de hiç tanıyamayacağı bir insanı kendi ulusundan olmadığı için öldürmeye yetecek kadar kini “ulus kardeşliğinin” içinde barındırır. Ulusun üzerine inşa edildiği yatay, yoldaşlık duygusu kendi hayali varlığını, hayal edemediği başka bir varlığın inkarı ve reddi üzerine kurar. Bu hayali kurgunun hegemonik biçimi ise ulus devlettir. Orada artık hayal somut gerçekliğe kavuşmuştur ve kendi hayali dışında kalanların yok edilmesi meşrudur.

150 yıl önce çok cılız olarak var olan bu hayali topluluklar, günümüzde artık çok canlı ve kanlı bir biçimde her yerde karşımıza çıkıyor.

İşte sevgili Hrant’ı aramızdan alıp götüren de bu hayali cemaatin gözü dönmüş kardeş(ler)iydi. Hrant’ı hiç tanımayan, belki hiç tanımayacak olan bu kardeş(ler) aldı onu aramızdan.

İki hayali cemaati (Türkleri ve Ermenileri), klinik vakalar olarak gören ve tedaviyi, Fransa ya da ABD senatolarında değil, iki halkın birbirini anlamasında olduğunu söyleyen bu güzel insanı bizden söküp alan Türk Ulusunun hayali kardeş(ler)iydi. Üstelik bu kardeşler ,ulusun cisimleşmiş varlığı olan ulus devletin elleriydi.

Acıyı onurla sırtında taşıyan, hem de yaygara yapmadan taşıyan bu onurlu insanı aramızdan aldılar 19 Ocak 2007 günü. Hrant seçilmişti o gün, çünkü kendi hayali cemaatinin dışında kalan Ermenileri daha önce yok etmişlerdi, sürgüne göndermişlerdi. 90 yıllık Türk ulus devleti, kendi cemaatinden olmayan herkesi yok etmişti, geride kalanlar için ise uzun yıllardır tek kurşun tercih ediyordu. Birileri bir yerlerde tek kurşunla katledilmişse, o tek kurşun devletin olur genelde.17 bin tane tek kurşun var, her biri bir kişiye ait, her biri devlete ait.

Hrant’ı “vatanı” bölmek istediği için katlettiler. Bölemedi yani Hrant “vatanı”, bölemeden katledildi. Bölemedi zihinlerdeki o hayali cemaati ve onun kurgusal sınırlarını. 7 yıldır da bölünemedi, 7 yıldır Hrant için Adalet çığlıkları adliye koridorlarında yankılanıyor. Bölemedi bu çığlıklar hala bu “vatanı”.

Hrant, doğup büyüdüğü topraklarda yaşamak istediği için sokak ortasında tek kurşunla katledildi, tıpkı diğerleri gibi. Hrant, hayali ulus cemaatinin sınırlarını tanımayıp ,herkesin kardeş olmasını istediği için katledildi.

Hrant bu toprakların suyuydu ve bu topraklarda çatlağını arıyordu, biz de o su çatlağını bulmayana kadar utanç içinde yaşayacağız.

Hayali ulus cemaatinin bir avuç gözü dönmüş İttihatçı kadrosunun yıkılamayan geleneğini yıkınca, insanları uğrunda ölmeye, öldürmeye çeken hayali cemaatin kardeşliğinin çizdiği hayali sınırları ortadan kaldırılınca, yani nefret ve kan üzerine kurulu bu hayali vatan ortandan kalkınca, onlarca halk ulusa ve toprağa bakmaksızın kardeş olunca Hrant da çatlağını bulmuş olacak.

Bu hayali “vatan” kurulduğu günden beri utanıyoruz Sevgili Hrant, hala utanıyoruz…