7 Haziran 1990’da Halkın Emek Partisi (HEP) ile parlamenter siyasete dahil olan Kürt Siyasal Hareketi, Özgürlük ve Eşitlik Partisi (ÖZEP), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Demokrasi Partisi (DEP), Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Demokratik Toplum Partisi (DTP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ve son olarak da Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile demokratik siyaset arayışını sürdürüyor.

24 yıl içinde neredeyse tamamen aynı program ve tüzüğe sahip olan bu kadar farklı isimde partinin kurulması, parti isimlerinin beğenilmemesinden değil şüphesiz. Parlamenter siyasete dahil olan Kürt siyasal hareketi 2009 yılına kadar sürekli olarak parti kapatmalarla yüz yüze geldi. Son kapatılan Kürt partisi, 11 Aralık 2009 tarihinde Anayasa Mahkemesinin oy birliği ile kapattığı DTP oldu. Ancak birkaç yılını dolduran Kürt partilerinin “ülkenin milli birlik ve bütünlüğünü tehdit ettikleri” gerekçesiyle kapatılma geleneğine karşılık 2 Mayıs 2008’de BDP kurulmuştu.

BDP’ye kadar kurulan partilerin etnopolitik bir zeminde siyaset yaptıklarını söylemek mümkün. Bu entopolitik zemin elbette ki meşru idi, meşrudur da ancak siyaseten kapsayıcılık bağlamı düşünüldüğü zaman yetersizlikleri de içinde barındırıyordu. Nasıl mı? Eğer ulus devlet paradigmasından vazgeçtiyseniz, yürütülen siyasal mücadelenin etnopolitik bir zemin üzerinden yürütülmesi başta sizi çelişkiye ve tabiatıyla zora sürükler, son kertede siyaset üretemezsiniz. Kürt siyasal hareketinin, Öcalan öncülüğünde şüphesiz, ulus devlet paradigması öteleyip Radika Demokrasi siyasetini benimseyerek Demokratik Konfederalizm’i yeni paradigma olarak tayin etmesinin en somut örneği 2011 yılında kurulan DTK ve onun daha da kurumsallaşmış hali olarak geçtiğimiz hafta 2.olağanüstü kongresi yapılan HDP oldu.

HDP siyasal bir proje olarak 2011 yılında HDK ile pratiğe geçmiştir ancak köklerini Kürt siyasal hareketinin başına kadar götürmek mümkün. Dolayısıyla HDP’nin birleşik güçlü bir muhalefet oluşturma saikiyle siyasal arenaya dahil olması Kürt siyasal hareketinin yıllarca arayışında olduğu bir projenin somut biçimidir.

HDP’nin Türkiyeleşmesi Tartışması

Türkiyeleşmekten kastın, etnopolitik çizginin yerini kapsayıcı Radikal Demokradik bir siyasete bırakmasıdır, aksi türlü HDP’nin Türkiyeleşmesinden çok Türkiye’nin HDP’leşmesi Türkiye halklarının geleceği açısından daha umut verici bir projedir.

Gelelim Türkiyeleşme sorunsalına; sağ ve sol cenah tarafından yıllarca Kürt siyasi partileri etnopolitik bir hatta durdukları gerekçesiyle eleştirilerle, yer yer saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Eleştiri ya da saldırı taraflarından biri olan sağ cenah, Kürt partilerini “Kürtçülük” yaptıkları ve dolayısıyla üniter yapıyı bölmeyi hedefledikleri için eşletirdiler, Kürt partilerine saldırdılar, kapattılar, kapattırdılar. Diğer cenah olan sol ise, Kürt partilerinin “sınıf siyasetinden” uzak oldukları, sınıfı böldükleri ve “milliyetçi” talepleri sınıfsal taleplerin önüne koydukları gerekçesiyle eleştirdiler. Sonuç olarak ne üniter devlet bölündü ne de sınıf devrimi oldu. Merkezi sağ cenahın Türkiye halklarının demokrasi ve özgürlük mücadelesine sunacakları bir projeleri yok, solun ise ne yazık ki sosyolojik bir karşılığı yok şu anda. Ancak HDP ile somut gerçekliğe bürünmüş bir siyasal proje karşımızda duruyor.

Bu siyasal proje, sınıfı elinin tersiyle itmediği gibi, sınıf indirgemeci siyasal çevrelerin görmezden geldiği kimlik, dil, inanç gibi toplumsal aidiyetleri de görmezden gelmiyor. Bu siyasal proje, demokratik bir toplum üretebilmek için çatışmanın kaçınılmaz olduğunu ancak çatışılan taraflardan birinin ortadan kaldırılmasının mümkün olmamakla birlikte gerekli de olmadığını, çatışmanın çekişmeye dönüştüğü ve homojenleşmeden farklılıklarla bir arada yaşamanın mümkün olabileceğini söylüyor. Bu siyasal proje, bir yandan hukuk devleti, insan hakları, özgürlüklerin korunması, eşitlik, yönetenle yönetilenler arasındaki özdeşliğin kurulmasını savunurken diğer yanda da kapitalist üretim ilişkilerine mahkum olmadığımızı, çevreyi, doğayı ve tüm canlıları gözetebilecek kar maksimizasyonunu merkezine almayan bir üretim ve paylaşım biçiminin de mümkün olabileceğini savunuyor. Bu siyasal proje özetle, herhangi bir sınıf ya da zümrenin ayrıcalığından tüm toplumsal kesimlerin özdeşliğine vurgu yapıyor.

Bu siyasal projenin adı Radikal Demokrasi projesidir ve HDP de bu projeyi Türkiye toplumunda gerçekliğe kavuşturmaya aday olmuştur. Bu durumda Türkiye’nin HDP’leşmesi kulağa daha hoş geliyor.

HDP İle Radikal Demokratik Bir Siyaset Mümkün mü?

Bu soruya bir cevap vermek gerekirse “zor ama mümkün” cevabı en makul olan gibi görünüyor. Neden zor, birincisi Kürt siyasal hareketinin Radikal Demokrasi projesi salt Türkiye için değil aynı zamanda Ortadoğu için de bir reçete sunuyor. Bunun pratik ayağını da Rojava’da görmek mümkün. Rojava’da tüm olanaksızlıklara ve baskılara rağmen inşa edilmeye çalışılan Demokratik Özerk yönetim, Ortadoğu için de deyim yerindeyse bir “vaha” niteliği taşıyor. Bu “vaha”yı bir deryaya çevirmek de ancak adı geçen projeyi geliştirmek ve yaymakla mümkündür ve bunun en önemli ayaklarından biri de şüphe yok ki Türkiye’dir.22 Haziran’da ikinci olağanüstü kongresini yaparak oluşacak bu deryaya en büyük kanalı açtı. HDP kongresinde, Pir Sultan’dan Şeyh Bedreddin’e, Ahmedê Xanî’den Şems-i Tebrizi’ye, Mahirlerden, İbolardan Mazlumlara, Nazım’dan Hrant’a, Ceylan’dan Berkin’e, Hak Muhammed Ali diyenlerden, La İlahe İllallah diyenlere selam gönderdi. Kürdüyle, Türküyle, Ermenisiyle, Alevisiyle, Sunisiyle, Kadınıyla Erkeğiyle, Heteroseksüeliyle LGBT İsiyle… Herkes aynı salonda kavga etmeden ama birbirine de benzemeden durabildi.

Tüm bunlardan biri diğerinden daha önde ya da arkada değil, hepsi bir bütün olarak ama kendi özgünlükleriyle bu coğrafyanın bu toplumun bir temsili. Gelelim esas soruya; tüm bunların bir arada temsil edilmesi, birinin diğerini dışlamadan, mümkün değil mi? Bu soruya verilecek cevap HDP projesine ne kadar sahip çıkmakla yakından ilgilidir, bunu hep birlikte göreceğiz. Ancak gerçek olan şu ki bunlardan birini dışarıda bırakarak demokratik bir toplum kurmanın mümkün değildir.