Eğer sömürge bir ülkenin insanıysanız, topraklarınız işgal altındaysa, Fanon’un ifadesiyle “rastgele bir yerde rastgele bir şekilde doğarsınız. Rastgele bir yerde rastgele bir nedenle ölürsünüz”. Tüm bunlar ise dünyanın gözleri önünde gerçekleşir, herkesin tanıklık ettiği bir felakettir aslında olup biten. Filistinliler için bu felaket 1947 yılındaki Birleşmiş Milletler kararı gereğince 15 Mayıs 1948 tarihinde iki bin yıldan beri kurulan ilk Yahudi devletinin resmen kurulması ile başladı ve Filistinliler o tarihe “El Nakba” (Felaket) dediler.

Bitmeyen Savaş

Filistinliler için 1948’de resmen başlayan ve hala devam eden felaketin planlanma tarihi 1897’de İsviçre’nin Basel kentinde düzenlenen ve bir Yahudi devleti kurulması yönünde karar alınan kongreye kadar dayandırılabilir. Ancak daha geç bir tarihe gelecek olursak, birinci dünya savaşının sonlarına doğru,1917’de, bugünkü Filistin topraklarının mandasını elinde bulunduran İngiltere ve onun dışişleri bakanı Arthor Balfour bağımsız bir Yahudi devletinin kurulacağının sözünü verdi. Arthor Blfour’un bu sözü tarihe Balfour Deklarasyonu olarak geçti.1930’ların ikinci yarısına kadar, özellikle de Avrupa’daki Yahudi ırkçılığının da etkisiyle, Filistin topraklarına hızlı bir Yahudi göçü yaşandı. Yaşanan bu göç beraberinde Yahudi-Arap çatışmasını da giderek şiddetlendiriyordu. 1947’de BM devreye girdi ve bölgenin Yahudi ve Arap devleti olmak üzere iki taksimine karar verdi. Filistin topraklarının yüzde olarak çoğunluğunu oluşturan bir oranı Yahudi devletine, geriye kalan kısmı ise Arap devletine verildi.15 Mayıs 1948’de İsrail devleti resmen kuruldu, Kudüs’ü ise uluslar arası bir idare yönetecekti. İsrail, kurulduğu tarihten itibaren komşu Arap devletlerle giderek artan bir gerilimi de beraberinde getirdi.1960’lara kadar Filistin meselesi daha çok Arap-İsrail çatışmaları etrafında şekilleniyordu, ancak 1959’da El Fetih ve 1964’te FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) nün kurulmasıyla Filistinliler de kendi toprakları için aktif bir biçimde savaşmaya başladılar.

1969’da FKÖ liderliğini alan Yaser Arafat Arap devletlerinden görece bağımsız olarak bir Filistin davası savaşına başladı. 1967’de 6 Gün Savaşları, 1973‘de Yom Kippur (Yahudilerin En önemli dini bayramlarından biri-Mısır ve Suriye Yom Kippur gününde İsrail’e savaş açmışlardı) Savaşı gibi tarafların birbirlerine çok ağır kayıplar verdirdikleri savaşalar devam ederken bir yandan da FKÖ İsrail’e karşı askeri operasyonlar düzenliyordu. Filistin’de belirli bir otorite kazanan Arafat, 1974 yılında BM toplantısında barıştan söz ediyordu. Arafat koşuşmasında tarihe geçen şu ifadeleri yer verdi: “Bugün bir elinde zeytin dalı, bir elinde kurtuluş savaşı veren birinin silahı var, zeytin dalını düşürmeyin". Zeytin dalına sahip çıkan olmadı şüphesiz, aksine gerilim giderek artıyordu. 1982 yılında İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesi ve FKÖ kamplarının tamamını temizlemesi işleri gittikçe zora sokuyordu. FKÖ’nün önemli ölçüde etkisiz hale getirilmesiyle Filistin halkı, tarihe I.İntifada olarak geçen ve 90’ların ortalarına kadar devam eden sivil itaatsizlik ve başkaldırı eylemleri gerçekleştirdi. Eylemler İsrail ordusu tarafından sert bir biçimde bastırılıyordu.

Sonuç mu? Binlerce ölü ve bugün pek çoğumuzun zihninde yer edinen İsrail tanklarına taş atan Filistinli çocuklar…

Doksanların ortalarına kadar FKÖ çeşitli barış girişimlerinde bulunsa da başarılı olamadı (1991 Madrid Zirvesi, 1993 Oslo Görüşmeleri, 1995 ikinci Oslo) ancak 1994’de Filistin Özerk Yönetimi Arafat başkanlığında kuruldu. 1990’ların sonlarında Lübnan merkezli Hamas’in İsrail’de giriştiği intihar saldırıları sonucunda savaşa yeniden alevlendi.2000 yılının başlarında II. İntifa’da gerçekleşti. 2004 yılına kadar İsrail’in hava saldırıları, Filistinli militanların intihar saldırıları karşılıklı olarak devam etti. 2004 yılında Arafat’ın ölümüyle Mahmud Abbas FKÖ liderliğine ve bir yıl sonra da hükümet başkanlığına seçildi.2006 seçimlerinde ezici bir seçim zaferi kazanan Hamas, şiddeti bırakması yönünde uluslar arası kamuoyundan tepkiler aldı, Hamas yüzünden Filistin’e yönelik ambargoların artması El Fetih’le Hamas’ı karşı karşıya getirdi. Her ne kadar 2007 yılında kısmi bir uzlaşmaya varıp ulusal birlik hükümeti kursalar da aralarındaki gerilim hala devam ediyor.

2008-2009 ve en son 2012’deki İsrail saldırılarından bu yana bir sessizlik hâkimdi Filistin-İsrail cephesinde, ta ki geçtiğimiz hafta üç İsrailli gencin El Halil yakınlarında ölü bulunmasına dek. İsrail Hükümeti ölümlerden Hamas’ı sorumlu tutu ve olan oldu. Hamas’ın ölümlerle ilgili net bir açıklama yapmamasını da not düşmek gerek.

İsrail hükümeti Gazze’ye yönelik saldırılarının bugün yedinci gününde ve altı günün bilançosu, 135 ölü ve yüzlerce yaralı. Ölenlerin birçoğu içinde çocukların da bulunduğu siviller. Hamas’ın ise İsrail’ yönelik roket saldırıları devam ediyor, ancak roket saldırıları sonucunda İsrail’de hayatını kaybeden kimse henüz yok zira Demir Kubbe adı verilen hava savunma sistemi gönderilen roketlerin neredeyse %90’ını havada imha ediyor.

Hamas-El Fetih Gerginliği

İsrail’in saldırılarının kısa sürede durmayacağını hatta bir kara operasyonun gündemde olduğunu en yetkili ağızlardan takip ediyoruz. İsrailli aşırı sağ kadın milletvekili Ayelet Shaked dün yaptığı bir açıklamasında Gazze’ye yönelik operasyonu “Hepsi bizim düşmanımız ve onların kanı bizim elimizde olmalı. Bu öldürülen teröristlerin anneleri içinde geçerli. Annelerin oğullarının peşinden gitmeleri adil olur. Ölmeliler ve evleri yıkılmalı ki bir daha terörist yetiştiremesinler” bu ifadelerle savundu. BM’den ve ABD’den gelen geleneksel “kaygılı olmakla birlikte İsrail’in meşru savunma hakkını saklı tutan” açıklamalar en azında kısa vadede saldırıları durdurmayacak gibi.

Hamas’la Abbas hükümeti arasında bir anlaşmazlığın olduğu ise açık, Hamas her durumda kendilerini savunacaklarını sıklıkla deklare ederek, hava saldırılarının durmaması halinde roket atışlarının da devam edeceğini açık bir biçimde beyan ediyor. Abbas ise ateşkesin sürmesinden yana. Sertlik yanlısı olarak bilinen ve kısa süreye kadar Mısır’daki İhvan cephesiyle (Sisi darbesine kadar) yakın ilişkiler kuran Hamas’ın, İhvan’ın Mısır’da dahi “terörist” örgüt ilan edildiği bir konjonktürde kime güvenerek sertlik yanlısı tavır takındığı tartışmalı. Hamas’ın görece zayıf olduğu şu dönemde İsrail’in askeri olarak Hamas’a darbe vurmak istemesi düşünülebilir, ancak buna Abbas hükümetinin destek verip vermediği bir komplo teorisinin konusu olabilir ancak.

Filistin’e Kalan

Eğer Ortadoğu’dan bahsediyorsak, siyasal çekişmeler, komplolar, sürekli değişen dengeler ve bitmek bilmeyen savaşlar artık bir “kader” gibi düşünülüyor. Bu “kader” yumağı içinde Filistinlilere kalan tek şey bitmeyen felaketler.

Filistinlilere kalan, siyasal çıkarlar ve gündelik pragmatizmin esirliğinde siyasetçilerin Filistin üzerinden yaptıkları vicdan masturbasyonu.

Filistinlilere kalan, Selefi örgütlere katliamlar yapmaları için milyonlar aktaran “Müslüman” ülkelerin yanı başlarındaki Filistin için üç maymunu oynaması.

Filistinlilere kalan, sadece Gazze bombalandığı zaman hatırlanan Filistin meseles.

Filistinlilere kalan, bugün pek çok insanın zihninde yer edinen İsrail tanklarına taş atan Filistinli çocukların resmi.

Ve son olarak bilin ki, 10 yaşındaki Filistin’in Hanzala’sının sırtı artık sadece işgalcisine değil size de dönüktür.