Halkların Demokratik Partisi (HDP) Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, nasıl bir Cumhurbaşkanlığı kampanyası yürüteceğini dün gerçekleştirilen toplantıda “Yeni Yaşam Çağrısı” başlıklı tutum belgesiyle kamuoyuna duyurdu. Tutum belgesinde öne çıkan başlıklar kısaca; radikal demokrasi, barış, kadınlar, gençler, inanç özgürlüğü, demokratik laiklik, LGBTİ hakları ve dolayısıyla cinsel yönelim ve tercih eşitliği, ekoloji, yerinden yönetim diye devam ediyor.

Tutum belgesi, Türkler, Kürtler, Sosyalistler, Kadınlar, LGBTİ bireyler, Aleviler, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Ateistler ve geçlerin aynı salonda olduğu bir topluluk karşısında paylaşıldı. Dolayısıyla tutum belgesinin içeriği ile salondakilerin heterojenliği karşılaştırıldığında bir tutarlılık var. Şu soruyu soracaklar olacaktır, salondakiler bütün Alevileri, bütün Hıristiyanları ya da bütün Sosyalistleri kapsıyor mu…? Kesinlikle kapsamıyor, kapsamasını beklemek de akıl dışı olur zaten. Ancak adı geçen tüm kesimlerin talep ve sorunlarının toplantı gündeminde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Gayrı Müslüman topluluklardan başlayalım: Başta Ermeniler olmak üzer bu ülkede yaşayan ya da yaşam savaşı veren gayrı Müslüman topluluklardan Selahattin Demirtaş dışında diğer iki aday hiç bahsetti mi, isimlerini ağzına aldı mı? İyi de kısa bir süre önce “Ermeni ve Rum lobileri” diye açıklamalar yapan bir siyasal hareketle bağlantısı olan bir adayın gayrı Müslüman halkların taleplerinden bahsetmesi ne derece inandırıcı olabilir sorusunu soracaklara, Hayko Bağdat’ın bugünkü yazısından bir alıntıyla cevap verelim;

“…Toplantıya katılanlardan Tatyos Bebek çok net sordu: “Kürt siyasi hareketi tüm halkların özgürlüğünü savunurken bazen Ermeni Diasporası’nı kötüleyen cümleler kuruyor, bazen Türklerle Kürtlerin İslam çatısında birleşmesinden bahsediyor. Bu toplumun İslam olmayan kesimleri yeterince çekti. Sizlere tam olarak nasıl güveneceğiz?” 

Selahattin Bey aynı netlikte cevapladı: Güvenmeyin zaten. İki yakışıklı lafa geleceğinizi emanet etmeyin. İcraata bakın, sorgulayın, eleştirin, hatta gelip kendiniz düzeltin eksiklikleri.

Cevap çok net, Demirtaş kimsenin “reisliğini” yapmak için o koltuğa aday olmadığını söylüyor, adaylığı da, seçilmesi halinde yapıp yapamayacaklarını da kolektif çalışmaya havale eden bir adayın verebileceği en net cevap. Dolayısıyla gayrı Müslüman halkların isimlerini ağzına almayı zul sayan diğer iki adayla Selahattin Bey arasındaki ilk “kategorik” fark bu sanırım.

Sosyalistlere gelecek olursak: Tutum belgesinin açıklandığı salonda Cumhurbaşkanlığı seçimlerini boykot edecekler ya da henüz karar veremeyenler dışında sosyalist örgüt ve kurumların temsilcileri vardı. Daha önce Selahattin Bey’in “kapsayıcı olmadığı ve bir alternatif olmadığı” yönünde eleştiriler sunan bir kısım solun CB seçimlerini boykot edeceklerini duyurduklarını, bir kısmının ise parti olarak boykot edeceklerini fakat bireysel olarak Selahattin Bey’e ilk turda oy vereceklerini açıkladıklarını biliyoruz. Boykot yönteminin eğer toplumsal bir karşılığı varsa mevcut siyasal iktidarı ya da muhalefetleri zora sokacak bir niteliği vardır, ancak bunun dışında salt partinin ideolojik tutumu adına boykot gerçekleştiriliyorsa, bu tutum başta iktidardaki siyasal yapıya yarar. Daha başka bir açıdan bakarsak, Selahattin Bey’in tutum belgesinde açıkladığı ilkelerin altına imza atmayacak ya da bahsi geçen ilkelerin sosyalist siyaset varsa eğer bu ayrıca bir tartışmayı beraberinde getirir. Gündeminde soma, HES direnişleri, işçi cinayetleri, Gezi Başkaldırısı, demokratik-katılımcı yerinden yönetim, kadın, gençlik, cinsiyet ayrımcılığı, örgütlenme özgürlüğü, ekoloji, inanç özgürlüğü, kimlik özgürlüğü, kamusal demokratik ve laik eğitim olan bir aday eğer bir kısım sosyalistleri kapsamıyorsa, yine Selahattin Bey’in ağzından cevap verecek olursak “buyurun gelin birlikte yapalım, varsa eksiklikler, ki vardır mutlaka, birlikte giderelim”. Dolayısıyla sosyalistleri “terörist” olarak gören ya da bu toplumda sosyalistlerin varlığını dahi kabul etmeyen, isimlerini telaffuz etmekten imtina eden iki adayla Selahattin Bey arasındaki ikinci “kategorik” fark bu sanırım.

Peki ya Aleviler: Öncelikle şunu hemen belirtelim Kürt siyasal hareketinin Alevi toplumunun sorunlarına ilişkin geliştirdiği ya da geliştiremediği politikalardan Selahattin Bey’i sorumlu tutmak en hafif tabirle art niyetliliktir. Selahattin Bey Kürt siyasal hareketinin atadığı bir adam olarak CB adaylığını ilan etmedi, tüm HDP bileşenleri ve daha başka geniş katılımlı bir konsensüs sonucunda ortaya çıkan bir aday. Kürt siyasal hareketinin Alevi politikalarına yönelik eleştirileri olan varsa bunu yapmakta özgürdürler, ancak CB sürecinde Selahattin Bey’in açıkladığı tutum belgesi ile ilgili tek kelime etmeyip eleştiriyi 30 yıllık bir siyasal hareketin tarihi üzerinden yapmak iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Bu bağlamda iki örnek vermek istiyorum. Birincisi CHP Tunceli mebusu Hüseyin Aygün’ün tutumu. Selahattin Bey’in Tayyip Bey tarafından meydanlarda yuhalattırılan Berkin’in annesini salonda alkışlatması Hüseyin Aygün’ü rahatsız etmiş sanırım. Neden mi, samimi bulmamışlar, neden samimi bulmamış peki Sayın Aygün? Gezi Başkaldırısı sürecinde Selahattin Bey’in TV ekranlarında yaptığı bir konuşmada “Gezi içinde bazı ulusalcı-darbeci unsurların varlığına dikkat çekmesi” Sayın Aygün için bir veri olmuş. Selahattin Bey’in konuşmasını da sosyal medyada yayımlayan Aygün, konuşmanın içinden bir bölüm çekerek Selahattin Bey’in Gezi için darbe girişimi dediğini iddia etti.

Sayın Aygün, Selahattin Bey’in adaylığını desteklemeyebilirsiniz ve ayrıca Gezi’de yanlış bulduğunuz tutumlarını da eleştirebilirsiniz, ancak bir konuşma metninden başlıklar çekerek ve aynı zamanda insanların algılama kapasiteleriyle de dalga geçerek bunu yapmak yakışıyor mu size? Daha başka bir ifadeyle, Selahattin Bey’in açıkladığı tutum belgesinde Alevi toplumun taleplerine yönelik açıklananlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

İkinci örnek, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği eski başkanı Murtaza Demir’in ODA TV’ de “Sayın Demirtaş Size Neden Oy Verelim” başlıklı yazısı. Sayın Demir yazısında, Selahattin Bey’in 93’te neden Sivas’taki katliama tepki koymadığını sorguluyor, oysa o tarihlerde Selahattin Bey daha yirmi yaşındaydı. Elbette ki yine Kürt siyasal hareketini kastediyor Sayın Demir, yukarıda belirttiğim gibi eleştiriler Selahattin Bey’in CB seçimleri tutum belgesinde Aleviler için ne var ne yok üzerinden yürütülmüyor. Ekliyor Sayın Demir, nenden bu yıl Sivas anmasına gittiniz? Demir yazısında sıklıkla neden CHP değil de size oy verelim vurgusunu yaparak bir yandan, şu ana kadar ki konuşmalarında pek Alevi sorunlarından bahsetmeyen Ekmel Bey’e oyunu vereceğinin sinyalini veriyor, ancak ne yazık ki tıpkı Sayın Aygün gibi açıklanan tutum belgesinde ‘Alevilerin yeri ne’ sorusuna hiç değinmiyor.

Alevi toplumun, kanaat önderlerinin, örgütlerinin Kürt siyasal hareketine yönelik eleştirileri olabilir, olmalıdır da. Fakat yapılan eleştiriler iki amaca hizmet ediyor. Birincisi, Selahattin Bey’i ısrarla Kürt siyasal hareketinin atadığı bir adaymış gibi topluma algılatmak istiyorlar. İkincisi, Selahattin Bey’in tutum belgesinde Alevi toplumuna dair açıkladığı tek bir cümleyi bile ağzına almayarak tüm eleştirileri Kürt siyasal hareketi üzerinden yapıyorlar, bu da Selahattin Bey’in ısrarla vurguladığı tüm Türkiye’yi kapsamak siyasi vurgusunu boşa çıkarmaya hizmet ediyor. Son tahlilde, bir tarafta Alevileri “sapkın” olarak gören bir adaya, diğer tarafta Alevi demekten korkan bir adaya karşısında “biz ya da devlet Alevilerin inançlarını tanımlama haddine sahip değiliz” diyen bir aday var. Selahattin Bey’le diğer adaylar arasındaki üçüncü “kategorik” fark da bu kanımca.

LGBTİ bireyleri “hasta yaratıklar” olarak görenlerle, LGBTİ bireylerin cinsiyet yönelim ve tercihlerinin anayasal güvence altına alınmasını tutum belgesinde açıklayan bir adayın diğer iki adayla arasında “kategorik” farkına da dikkat çekmek isterim. Kadını “kocasının karısı” olarak gören, doğayı “inşaat alanı” olarak gören, gençleri “ ıslah edilmesi gereken” bir toplam olarak gören, işçileri “minimum zamanda maksimum üretimi en düşük ücretle gerçekleştirecek” kas gücü olarak gören iki aday karşısında bunlara bakış açısını tutum belgesinde açık bir biçimde belirten Selahattin Bey’le diğerleri arasında “kategorik” bir ayrım yapmak zor olmasa gerek.

SON OLARAK

Selahattin Bey’in ikinci tura kalmayacağını düşünenleri saran korku: HDP adayını destekleyenlerin, başta Kürtler olmak üzere, ikinci turda Tayyip Bey’e yöneleceği ve dolayısıyla Selahattin Bey’in adaylığının dolaylı olarak Tayyip Bey’e hizmet edeceğini vaaz edenler çevreler var. Gerçekçi olmak gerekirse Selahattin Bey’in ikinci tura kalma ihtimali düşük, peki, soruyorum ilk turda Selahattin Bey’i “alternatiflik ve kapsayıcılık” bakımından yeterli görmeyenlerin tutumu kime hizmet edecek? Ya da “Tayyip gitsin de kim gelirse gelsin” siyasetsizliği kime hizmet edecek?

Aynı anda hem Cumhurbaşkanı, hem Başbakan, hem Genelkurmay Başkanı olma arzusuyla tutuşan bir adayın karşısında duran ve Türkiye’nin kangrenleşmiş tüm sorunlarına dair “iyi niyet mesajları” vermek dışında tek bir somut vaatte bulunmayan bir aday var. Üçüncü olarak da eksikliklerine, yanlışlıklarına rağmen bu toplumun her bir birimine temas etmeye çalışan ve “gelin birlikte yapalım” diyen bir aday var. Soruyorum şimdi: Bu adayı ikinci tura ya da köşke taşımak daha mantıklı değil mi?

Not: Bu yazıdaki “kategorik” farklar vurgusu dün Selahattin Bey’in tutum belgesi yayımlanmasının ardından Bir Gün Gazetesi muhabiri tarafından Selahattin Bey’e sorulan “Ekmel Bey’le Tayyip Bey arasında sizce kategorik bir fark yok mu? Minvalindeki sorudan ilham alınarak kullanıldı. Ancak Ekmel Bey’le Tayyip Bey arasında “kategorik” bir fark bulamayınca böyle bir yazı ortaya çıktı.